DAİŞ’in en belirgin özelliği uluslararası silahlı bir ideolojik örgüt olmasıdır. Bu tür örgütlerin önündeki en büyük risk ağır darbe aldıkları dönemlerde örgüt içinde değişim ihtiyacı duyan kesimlerin uluslararası yönlendirmelerin etkisi altına girmeye daha fazla açık hale gelmeleridir.
Tabi, DAİŞ’ın şu anki önceliği Bahoz yenilgisinin şokunu atlamak. Bunun için de kadro ve sempatizanlarında umudu canlı tutmak için şu an askeri eylemlere başvuruyor. Ancak Bahoz yenilgisi DAİŞ’ın siyasi ve askeri birimleri arasında bağlantıları kopardığı için kısa zamanda geçmiş yıllardakine benzer kapsamlı saldırılar örgütleme düzeyine ulaşmasının zor olduğu da bir gerçek. DAİŞ geçmiş yıllarda büyük patlamalar ve intihar saldırıları düzenlerken, son saldırılar sınırlı miktarda patlayıcı ve uzaktan kumandayla saldırı düzenlemeyi tercih ediyor. Bu tercih saldırıyı düzenleyenlerin yeterince örgütlenemediklerini ve yeterli düzeyde silah ve patlayıcı temin edemediklerini gösteriyor. Saldırganların kimliği konusunda da iki ayrı hedefi işaret ediyor. Saldırganlar ya DAİŞ sempatizanları ya da örgütün ana gövdesiyle bağlatıları kopmuş hücreler.
Böylesi bir durumda, bölgede kargaşa isteyen tüm uluslararası güçlerin de DAİŞ adı altında saldırı yürütmesi gibi bir riski doğuyor. Bir başka ifadeyle bölgede egemenlik hesapları yapan tüm uluslararası güçlerin kendi DAİŞ’ini yaratmasına olanak sağlıyor. Ki, DAİŞ adı altında Kuzey ve Doğu Suriye’nin birçok yerinde düzenlenen saldırılardan sonra yakalanan saldırganların bir kesiminin farklı devletlerle bağlantılı oldukları tespit edildi. Ama daha büyük tehlike DAİŞ kadrolarının farklı güçlerce devşirilmesidir. DAİŞ’ın son dönem örgütsel yapısındaki zayıflık da buna çok fazla zemin sunuyor. Bir taraftan örgütün ana gövdesiyle ilişki ağını kaybetmiş yerel hücreler, bir taraftan cezaevlerindeki on binlerce tutuklu. En önemlisi de lider kadronun kısa sürede örgüt yapısıyla bağlantıyı sağlayamaması. Bu da DAİŞ’i uluslararası güçlerin müdahale ve etkisine açık tutuyor.
En büyük sorun da cezaevlerindeki on binlerce DAİŞ kadrosu ile kamplarda kalan ailelerinin sorunu. Uluslararası istihbarat örgütlerinin hemen hepsi şu an bunlarla ilişki arayışında. Kimisi DAİŞ’e sızdırdıkları elemanlarının peşinde, kimisi de kadro devşirme arayışında. Bu insanlar doğru şekilde yargılanmadığı taktirde istihbarat örgütlerinin kucağına düşmeleri kaçınılmaz.
Tabi sorunun en can alıcı yanı yargılamanın biçimine ilişkin kısım. Yargılamalar her devletin kendi vatandaşını alıp yargılaması şeklinde olursa mahkemelerin açık, doğru ve adil olmasına gölge düşecektir. Böylesi bir yöntem üç nedenden ötürü yanlış. Birincisi, bu insanlar sadece vatandaşı oldukları ülkelerde suç işlememiş, işledikleri suçlar birkaç devleti kapsamaktadır. İkincisi DAİŞ’in uluslararası bir örgüt olmasından kaynaklı bu örgütün ve üyelerinin işledikleri suçlar da uluslararasıdır. Bu insanlar uluslararası bir örgüt kurarak çok sayıda devletin yasalarını ihalelden silah kaçakçılığına, toplu katliamdan insan kaçırmaya, insanları özgürlüklerinden mahrum etmekten yasa dışı sınır ihlaline kadar birden çok devletin sınırları içinde suçlar işlediler. Sadece Irak ve Suriye’de de değil, Fransa’da Charlie Hebdo, Belçika’da Zaventem Havalimanı, Türkiye’de Suruç, Sri Lanka’da kilise ve otel saldırı ve daha nicesini düzenlediler. Üstelik bu suçları işleyen DAİŞ üyeleri aynı suçları işlemelerine rağmen farklı ülkelerin vatandaşları olmaktan dolayı ayrı yasalara göre yargılanacaklar. Aynı suçu işleyen iki kişinin ayrı yasalara göre yargılanmaları ne kadar adil olacaktır?
Tabi bu da üçüncü ve en önemli nedeni akıllara getiriyor. Örneğin Türkiye’de, Hizbullah yargılaması gözler önünde. Her biri onlarca insanın katili olan Hizbullah’ın yüzlerce elemanı cezaevlerinden salıverildi. Hem de bir tek onları kapsayacak şekilde 2011 ve 2019’da düzenlenen özel yasalarla. Binlerce siyasetçi, gazeteci, aydın sadece düşüncelerini belirttikleri için hapishanelere atılırken, katiller guruhu sokaklara salındı. Peki bu insanlar şimdi nerede? Hiç kimse bilmiyor. Libya’da ya da Türkiye’de yeni cinayetler işlemeye hazırlanmadıklarını kimse temin edemiyor. Benzer şekilde Bahoz’da yakalanan bazı DAİŞ’lilerin ifadelerinde de geçti; Türkiye’de El Kaide’den tutuklanmalarına rağmen özel yasalarla bırakıldıkları ve Suriye’de DAİŞ’e katılmalarına göz yumulduğu da ayrı bir gerçek. JİTEM de Türkiye’nin bir başka yüzü. JİTEM, PKK’den hüküm giymiş itirafçılardan oluşturulmadı mı? DAİŞ’li tutukluların da Hizbullah ve JİTEM olayları gibi olmayacağının garantisini kim verebilir? Şu an CIA, MOSAD, MI6, KGB, MİT ve daha nice istihbarat örgütü bu gözü kara DAİŞ elemanlarını hasımlarına karşı nasıl kullanabileceğinin arayışında. Örneğin, ABD’nin Rusya ve İran’da, Türkiye’nin Suriye ve Libya’da bunları kullanmayacağının teminatını kim verebilir? Uluslararası bir yargılamanın olmaması istihbarat örgütlerine ve hasımane düşüncelere çok büyük bir zemin sunacaktır.