22 Ekim’de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çıkışı, 27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın yaptığı Asrın Çağrısı, 12 Mayıs’ta PKK’nin fesih kararını deklare etmesi, son Baas rejiminin devrilmesi, Hamas ve Hizbullah’a dönük müdahaleler, İsrail’in İran’a saldırısı…
Ortadoğu ve Türkiye siyasetinde baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor.
Bu dönemde 2015 yılından beri dilin arkasına atılan, zihnin alt tabakalarında saklanarak biriken barış umudu muazzam bir geri dönüş yaşıyor. 22 Ekim’den bu yana hemen her saat bir televizyon kanalında, gazete köşesinde, sosyal medya yayınında; mahallede, kahvede, iş yerinde barış konuşuluyor. Ekonomik krizden bunalan geniş topluluklar barış gibi pozitif bir gündemle yaşama tutunmaya çalışıyor. Herkes barışla girilecek olası yeni yaşama dair tahayyüller üretip kendisini konumlandırıyor.
Mekanik ve darbe
Fakat toplumun geneline doğru yayılan bu iyimserliğe siyaset kurumu belli bir temkinlilik içinde yaklaşmak durumundadır. Çünkü Ortadoğu’da ve Türkiye’de baş döndürücü gelişmeler yaşanırken, Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin karşı karşıya bulunduğu en büyük risklerden biri darbe mekaniğinin devreye girmesidir.
Günümüzde darbe, modern dönemdeki biçimlerinden büyük ölçüde farklılaştı. Artık darbe sadece ordu hiyerarşisine dayanarak askeri teknik ve araçlarla hükümetleri devirip yönetimin başına geçmek şeklinde olmuyor. Bu dönemde darbe, bir mekaniğe sahip olarak gerçekleşiyor. Şimdilerde darbe farklı biçimlerde işleyen, kamuoyu algısını yönlendirerek siyasi sonuçlar üretmeye çalışan, “normal” gidişata ufak tefek müdahalelerle “meyil” veren veya “ırkçı hezeyanlarla” toplumsal fay hatlarını tetikleyen bir tarza sahip. Yani yeni nesil darbeler, askeri olması gerekmeyen ideolojik-politik bir kuvvet tarafından demokratik siyasi sürecin aktörleri ve gidişatının yol aldığı istikametin ve hareket kabiliyetinin engellemesiyle oluşabiliyor. Özcesi günümüzde darbe bir mekanik şeklinde çalışır ve sonuçları itibariyle demokratik siyasetin akışını ve yönünü ya bozar ya da yeniden tayin eder. Böylece günümüz darbe mekaniğinin anlaşılması da zorlaşır. Postal ve tank görmeyenlere darbe mekaniğinin canlı olduğunu anlatmak da bir o kadar zordur.
Yakın tarihten bugüne
Misal, Sn. Öcalan’ın müzakere zeminini yaratmak için ilan ettiği ateşkesten yaklaşık bir ay sonra ateşkesi talep eden Özal’ın şüpheli ölümü süreci akamete uğratmıştı. Yine 1 Eylül 1998 tarihinde PKK’nin barışın yolunu açmak için ilan ettiği ateşkesten hemen sonra Sn. Öcalan’a dönük uluslararası komplonun devreye koyulması, politika yaparak barışa ulaşmayı imkansızlaştıran bir siyasi gidişata meyil verme çabasıydı. İki müdahalede de Kürt sorununun demokratik çözümü yönünde gösterilen iradeye, “sıra dışı” şekilde iç ve dış odakların müdahalesinin gerçekleştiği ve akışa yön verdiklerini gördük. Sonuçları itibariyle, darbe mekaniğinin devreye girmesiyle demokratik müzakere zeminin ortadan kaldırıldığına ve siyasi gidişatın yön değiştirdiğine tanık olduk. Bu müdahaleler, Türkiye’de devletin demokratikleşmesi, siyasetin normalleşmesi ve Kürt sorununun çözülerek iç barışın sağlanması ile bölgesel güç olunmasının önüne geçti.
Yeni nesil darbe, olayların varmak istedikleri sonuçlar üzerinden tahlil edilebilir. Barış ikliminin geliştiği bugünlerde Lozan üzerinden koparılan fırtına “bölünme” kaygılarına seslenerek toplumsal infial üretmeyi amaçlıyordu. Eğer toplumun geneli bu tartışmada “bölünme paranoyası”na kapılsaydı süreç zarar görebilir, siyasetin akışı değişebilirdi. İzmir’de belediye işçilerinin demokratik eylemlerini Kürtlük üzerinden tanımlayarak etnik çatışmayı körükleme isteği bir başka örnek olarak gösterilebilir. Yine medyada kümelenmiş bir kısım yazar-çizerin ulusalcı kodlar üzerinden süreç karşıtlığını örgütlemeleri, varmak istedikleri sonuçlar itibariyle darbe mekaniğinin canlanmasını amaçlıyor. Kuşkusuz ki, süreç devam ettikçe, bünyeye yerleşmiş ve gizlenmiş ırkçılığın dayandığı tarihsel çelişkileri derinleştirerek harekete geçirilmek istenen darbe mekaniğinin örneklerini yeni dönemde görebiliriz.
Darbe mekaniğinin görünmeyen yüzü
Bu hezeyanlara kapılmaları -farkında olsun veya olmasın- ürettiği potansiyel sonuçlar itibariyle demokratik siyasetin akışına müdahale etkisi yüksek çabalar olarak tanımlamak zor olmasa gerek. Bir de “dış ve dış bağlantılı” güçler ve gelişmelerin demokratik siyasetin akışına müdahale ederek meyil vermesi durumları var. Ortadoğu’da her şeyin yeniden belirlendiği bu dönemde, Türkiye’nin aynı kalmasını beklemek ham hayalden öteye gitmeyecektir. Değişim ve dönüşüm kaçınılmaz görünmektedir. Burada önemli olan değişim ve dönüşümün nereye doğru evrileceği; olumlu sonuçlar üretip üretmeyeceğidir. İşte sonuçları itibariyle bakıldığında darbe mekaniğinin önemi burada ortaya çıkıyor. İçeride güçlü bir barış niyeti ve kişisel çıkarlardan vazgeçme iradesi, demokratikleşmenin ardını sonuna kadar açacaktır. Olumluya meyleden bir değişim ve dönüşüm süreci, Türk-Kürt ilişkilerini demokratik temelde güncelleyerek başta İsrail’deki aşırılıkçı kesimlerin hesabı olmak üzere Ortadoğu için yapılan birçok hesabı boşa çıkaracaktır.
Papatya Falı mı? Darbe mekaniği mi?
Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ni akamete uğratacak her girişim veya süreci geciktirecek-baltalayacak “kişisel çıkar” hesabı darbe mekaniğinin canlanmasına farkında olarak veya olmayarak etki edebilir. Barış sürecinin küresel ve bölgesel örüntüleri ile ortaya çıkardığı negatif-pozitif senaryolara dair Mümtazer Türköne’nin şu yazısına bakılınca durum biraz daha netleşiyor. Küresel ve bölgesel senaryolar büyük bir “kavga” içerisindeyken, Türkiye’nin bundan etkilenmesi kaçınılmaz. Önemli olan Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne sahip çıkarak, “Bir hafta veya on günde alınabilecek mesafe”yi papatya falına havale etmemektir. Kürt meselesinde barış, Türkiye’de demokrasi denklemi darbe mekaniğinden korunmanın tek çıkar yolu gibi görünmektedir.