• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
4 Temmuz 2025 Cuma
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Oğuzhan Kayserilioğlu

Darbe sürüyor – 2

4 Temmuz 2025 Cuma - 00:00
Kategori: Oğuzhan Kayserilioğlu, Yazarlar
Bahçeli ne yapmak istiyor? 

“Darbe girişimi” değil “Darbe” kelimesini öylesine değil bilinçli bir tercih olarak yazıyorum. Darbe kelimesi genelde bir olup-bitti olarak anlaşıldığı için şimdi içinde olduğumuz olağanüstü ortam bir darbe” olmaktan çok “darbe girişimi” olarak görülebilir. O durumda yanlış bir saptama yapılmış, iktidarın günümüz koşulları tarafından “belirlenerek” dayattığı somut-tarihsel darbe görülmemiş olur.

Saray’ın darbenin bir sürece yayılarak gerçekleştirilmesi yönündeki özel bir kararıyla mı böyle oldu, yoksa 19 Mart’a öğrencilerin inisiyatifiyle başlatılan müdahalenin Ö.Özel tarafından sahiplenilerek darbenin kendi yolunda kolayca ilerleyerek olup bitivermesinin önüne halkın barikatını koyulmasıyla sürece yayılmak zorunda mı kaldığını, bilmiyoruz; ancak sürece yayılan bir özel darbe içinde olduğumuzu görmeliyiz. Alışılagelen herhangi bir değil günün koşullarının ürettiği özel bir darbenin/bir süreç olarak gerçekleşen özel bir darbenin içindeyiz.

Darbe olgusunu kabullenip kavrama, akan sürecin içindeki günlük gel-gitler de kaybolmamayı, yaşananların rastgele değil, bir darbe yapısının içinde değerlendirilirse gerçek anlamını bulabileceğini, gelecekle ilgili beklentilerin herhangi bir yumuşatıcı umutla gölgelenmeden bir darbe sertliği içinde öngörülmesini ve nihayet, politik faaliyetin darbe gerçeğiyle iç içe geçerek yürütüleceğinin baştan kabulünü gerektirir.

Şaşırma, tepkisellik, panik gibi darbecilere güç kazandıracak tutumları dışlayan; darbe yapan bir gücün sonuç alabilmek için elinden gelen her şeyi yapacağını, “suç” olgusunun hesap dışı bırakılarak “serbest” davranıldığını, daha genelinde Hitler döneminin hukuk teorisyeni Carl Schmitt’in hukukun üstünlüğü anlayışına karşı siyasal olanın belirleyici olduğu bir durumu teorize ettiği “olağanüstü hal” durumu çerçevesinde darbeci güçler lehine normatif hukukun askıya alındığını, geri adım atıp “normale” dönerse bile isteye işlediği açık ve ağır suçlardan dolayı yargılanacağını iyi bilen bir iradeyle yüzleşildiğini netçe gören bir tutum gerekiyor.

Bu tutum, soğukkanlı ama cüretli olmalı, her an her yönden bir dizi hamleyle zorlanacağını önceden kabul etmeli, (gene Schmitt’ten gidersek) egemen olanın dost-düşman ayrımı yapabilen ve düşmanına iradesini dayatabilen olduğunu düşünen bir iktidarla/“egemenlikle” yüzleştiğini bilmeli, bir “savaş durumu” içinde olduğunu kabullenip ona göre davranan güçlü bir iradeye ve savaşçı kurnazlığına sahip olmalıdır.

Darbe sürece yayıldıkça sanki yokmuş gibi oluyor ama sözgelimi İzmir operasyonu ya da Leman provakasyonu gibi birden çakan bir şimşek ortamı aydınlatıp gerçeği ortaya çıkarıveriyor.

İnişli-çıkışlı, sürdükçe yan kollara açılıp saçılarak ve farklı yönlere dağılıp yayılarak kendisini zenginleştiren, ama toplumsal meşruiyetinin sürekli azaldığını ya da en azından böylesi ağırlıkta bir darbeyi yürütebilmek için yeterli olmadığının bilincinde olan iktidarın/“egemenin” devlet şiddetini sürekli devrede tuttuğu, sürecin her yeni aşamasına geçişte devlet şiddetini de arttırdığı bir darbenin içindeyiz.

Özel’in dönüşümü

O malum “Çin işkencesi”, hep aynı yere sürekli damlayan suyun kişiyi giderek dayanılmaz acıya sürüklediği gibi ya da nerede olduğunun bilincinde olmayan bir kurbağanın içine koyulduğu büyük kazanın içinde öylesine dolanırken kazanın altındaki kısık ateşin sürekli suyu ısıttığını fark edemediği, edince de artık zaten yarı felç durumunda olduğu için çaresizce çırpınarak can verdiği bir ortam yaratarak faşizmin kurumsallaşması sürecini yürüten Erdoğan-Bahçeli ikilisi, 14 Mayıs 2023 genel seçimini de hilelerle kazandıktan sonra, süreci artık sonuca doğru daha görünür ve açık olarak zorlamaya başlamıştı.

Ancak, Londraki küresel finans baronlarının Türkiye’ye sömürge valisi olarak atadığı Şimşek’in ekonomik programıyla sürekli yoksullaştırılan halkın 31 Mart yerel seçimlerinde attığı tokat faşizmin dengesini bozdu.

Peki, ana muhalefet olan CHP ne yaptı?

Kılıçdaroğlu ile yıllarca birlikte çalışırken iktidarın faşist karakterini gözlerini kapatıp her darbe yedikçe aslında artık olmayan hukuka sarılarak kendisini avutmaya alışan Özel, 31 Mart’taki yerel seçim zaferinden sonra “hocasının” “ahmakça” tutumunu bir üst seviyeye yükseltip, halktan yediği tokatla dengesini kaybeden Erdoğan’a netçe yönelip erken genel seçime zorlamak yerine “normalleşme” teklifini sunmuş ve kendisini toplaması için gerekli zamanı hediye etmişti.

Eh, Erdoğan bile bu kadarını istemezdi doğrusu! Aynen 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında Kılıçdaroğlu’nun “ahmakça” edilgen tutumu karşısında yaptığı gibi, derhal “pası alıp topu ayağında tutarak” zaman kazandı ve tabii o arada boş durmayıp sersemliğini aşarak yeni duruma uyum sağlayıp yeni saldırı hamlelerinin alt yapısını hazırlamaya koyuldu. O bir “ahmak” değil “savaşçı”, elbette “düşmanının” verdiği açıktan yol alacaktı, nitekim aldı da!

İşte, 19 Mart darbesine giden yol tam da bu “normalleşme” sürecinin içinde döşendi ve darbe aniden devreye sokuldu. Özel’in ilk tepkisi alışageldiği gibi “mahkemelere güveniyoruz” olmuştu, ama Beyazıt’ta barikatı aşan öğrenciler aslında başka birçok barikatı da zorladı, en başta da Özel’in bilincindeki “şaşkınlık, bulanıklık, edilgenlik, eziklik” gibi ögelerden oluşan barikatı!

O günden bugüne ne çok şey değişti değil mi?

Özel kılıcını kuşanmış saldıran faşizm gerçeğini öğrencilerin desteğiyle görmeye başlayınca, karşısındaki iktidar iradesinin bilincindeki faşist netliği ve kararlılığı ve elindeki kılıcı boynuna saplamak için fırsat kolladığını anlamaya başladı. Geldiğimiz noktada alkışlanacak bir kararlılıkla Leman’a sahip çıkan, böyle davrandıkça halkın güvenini kazanan bir Özel var!

Evet, Özel sistem içi bir güç alanı içinde ve dolayısıyla davranışları belli eşikleri aşamayacaktır, hatta her an geri adım atabilir; ama şimdi Erdoğan’ı zorlayan bir halk iradesinin önünde duruyor! En çok zorlanacağı yer de, uzun on yıllar boyunca devlet tarafından “mayınlanmış” partisinde kendisini arkadan hançerleyecek “görevliler” olacaktır.

Öznel iradenin zamanı

Darbe sürecinin 3 ana ögesini önceden yazmıştım: Faşizmin darbesi ve tam karşısında hızla oluşan halk hareketinin iç içe var olması; halk hareketinin merkezinde ve önünde CHP’nin olması; halk hareketinin öfkeli bir ve güçlü bir görünüm veriyor olmasına rağmen henüz amorf bir yapıya sahip olması!

Acil görevler açık değil mi; içine sımsıkı yerleşerek halk hareketine derinlik ve bilinç kazandırmak! Direnişi bütün ülkeye yaymak! Demokrasi mücadelesini halkın yaşam mücadelesiyle iç içe geçirmek! Yani, faşizmin yoksullaştırıp muhtaç duruma düşürme ve devlet şiddetiyle edilgenleştirme kuşatmasına halkın karşı kuşatmasıyla cevap vermek, kuşatmayı kuşatmak!

Kıvılcımlı’nın deyimiyle bu topraklarda “7 bin yıllık” antika tefeci-bezirgan sermayenin egemenliğin birikimlerini içermiş, bütün sinsiliği, kalleşliği, vurgunculuğu ve üretici halk düşmanlığıyla iktidara yapışan güçler, tarihten öğrendiklerini kapitalizmin ekledikleriyle sentezleyip bin bir biçim bürünerek sürekli hamle yapıyor. Yoksullaştırdığı halkın öfkesiyle etrafının kuşatıldığını ve toplumsal meşruiyetinin azaldığını görüyor, daha ileri hamleler için güç eksikliği çekiyor.

Yine de, asla gevşememek her an tetikte olmak gerekiyor; o taraflara baktığımız zaman göreceğimiz manzarayı Şekspir “Fırtına” eserinde ne güzel yazmış: “Cehennem boşalmış, şeytanların hepsi burada!”

İktidarın karşısındaki ana güç olan CHP hem sistem içi olmanın yapısal açmazlarıyla hem de içinde bolca bulunan “görevliler” ya da bulanık bilinçli veya halka bürokratik bir üsttencilikle bakan “devletlu” kişilerle ve nihayet MHP’de yetişmiş güçlerle sarılmış durumda; Özel’in işi zor!

Sosyalistler bu çapta ve yoğunlukta yaşanan bir mücadeleyi yürütebilmek için gereken güç eşiklerini aşamayan bir zayıflıkta! Üstelik gündemin yoğunluğu ve karmaşası özellikle Gezi’den itibaren yoğunlaşarak yaşanan solun krizinin sollarda yeni ve ağır hasarlar oluşturmasının önünü açıyor. Bazı güçler, “cumhuriyetçilik” kayığına binerek devletin icazet alanının karanlık derinliklerine doğru kürek çekerken, başka bazıları 70 devrimciliğinin davranış kalıplarının basit tekrarıyla kendisini avutarak siyasal gündemin dışına savruluyor, enerjilerini toprağa akıtmakla ve kan ter içinde havayı yumruklamakla meşguller.

Özneleşmiş bir halka dayanan Kürt siyasal hareketi ise hepimizin iyi bildiği kendi özel gündeminin olağanüstü karmaşık ve ağır yapısının içinde yol almaya çalışıyor!

Tam da böyle zamanlardır ki, tarih öznel iradeye dönüştürücü olanaklar sunar. Normal zamanlarda özel bir sıçrama potansiyeli taşımayan rutinleşmiş hareketlere sıkışarak yaşanan toplumsal ve siyasal gelişmeler, günümüzdeki koşullarda rutin akışı tıkanmış, boğulma emareleri gösteren ve kendisini sürdürebilmek için çözüm peşinde koşturan bir arayış içinde!

Faşizm çözümü kendisinde görüyor ve saldırıyor, ama CHP’nin “restorasyoncu” çözümü ve halk güçlerinin halkçı-demokratik çözümü de hareket halinde!

Şimdi faşist saldırlara karşı demokratik haklarını korumaya odaklanmış halk hareketiyle işçi sınıfın ve tüm yoksulların yaşam mücadelesi, doğa yıkımına direnenlerin, erkek egemenliğine isyan eden kadınların, inançlarını özgürce yaşamak isteyen Alevilerin mücadeleleriyle Kürt halkının eşit yurttaşlık zeminindeki özgürlük ve barış hamlesi ortaklaşmalıdır; sürecin basit bir tekrarından bir üst seviyedeki halkçı-demokratik zemine sıçrama tam da böylesi bir ortaklaşmanın içinden çıkıp gelebilir!

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Trump, İran’ın bütününü istiyor

Sonraki Haber

Anlam olmadan dönüşüm olmaz

Sonraki Haber
Anlam olmadan dönüşüm olmaz

Anlam olmadan dönüşüm olmaz

SON HABERLER

Festivalde pedallar madde bağımlılığına dikkat çekmek için döndü

Festivalde pedallar madde bağımlılığına dikkat çekmek için döndü

Yazar: Yeni Yaşam
4 Temmuz 2025

Mehmet Çakas, Türkiye’ye sınır dışı edilmeyle karşı karşıya

Mehmet Çakas, Türkiye’ye sınır dışı edilmeyle karşı karşıya

Yazar: Yeni Yaşam
4 Temmuz 2025

Bakanlık 10 cezaevini kaybetti!

Barış Vakfı’ndan barış kitapları

Yazar: Yeni Yaşam
4 Temmuz 2025

Anlam olmadan dönüşüm olmaz

Anlam olmadan dönüşüm olmaz

Yazar: Yeni Yaşam
4 Temmuz 2025

Bahçeli ne yapmak istiyor? 

Darbe sürüyor – 2

Yazar: Yeni Yaşam
4 Temmuz 2025

Trump, İran’ın bütününü istiyor

Trump, İran’ın bütününü istiyor

Yazar: Yeni Yaşam
4 Temmuz 2025

Görev zamanı

Yorumlamanın gücü

Yazar: Yeni Yaşam
4 Temmuz 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır