51 yıldır Davos’ta yapılan ‘Dünya Ekonomi Zirvesi’ bu yıl sanal olarak gerçekleşirken, yüz yüze toplantı ağustosa ertelendi. Son yılların en önemli başlıkları bu yıl da değişmedi. Olası halk isyanları ve küresel ısınma kapitalizmin korkulu rüyası
Yusuf Gürsucu
Davos’ta her yıl ocak ayı içinde bir araya gelen dünyanın büyük sermaye grupları ve kapitalist devletler bu yıl 51. kez toplanacaktı, ancak pandemi nedeniyle toplantılar önce mayıs ardından ağustos ayına ertelendi. Yeni tarihi belirlenen zirve öncesi 25-29 Ocak tarihleri arasında sanal ortamda ‘2021 Davos Gündemi’ başlığıyla bir araya gelindi. Dünya Ekonomi Forumu’nun sanal ortamda gerçekleştirdiği toplantıya yaklaşık 70 ülkeden 1500’ü aşkın sermaye temsilcileri ile politikacılar katıldı. Gündemin tartışıldığı sanal toplantıların ardından yüz yüze yapılacağı belirtilen asıl toplantı 17-20 Ağustos’ta Singapur’da gerçekleştirilecek. 1971’den bu yana her yıl ocak ayında İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen forum, pandemi nedeniyle ilk kez farklı bir ülkede gerçekleştirilecek.
Xi Jinping’den çağrı
Davos’ta yapılan sanal toplantılarda küresel gıda sisteminin sürdürülebilirliği için acil eylem çağrısında bulunulurken, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping sanal toplantıda yaptığı konuşmada, soğuk savaş zihniyetinin ve ideolojik önyargıların terk edilmesi, ticari kısıtlamaların kaldırılarak daha güçlü bir işbirliğine gidilmesi çağrısında bulundu. Xi Jinping, “Tarih bize tek başına hareket eden ve küstah bir izolasyon politikası izleyenlerin her zaman kaybettiğini tekrar tekrar göstermiştir” sözleriyle ABD’ye Trump döneminde yaşanan baskıcı politikalardan vazgeçmesi gerektiğinin mesajını verdi. Xi Jinping, Çin’in yeni bir kalkınma aşamasına geçtiğini belirterek, kalıcı barış, evrensel güvenlik ve ortak refah yolunda açık, kapsayıcı, temiz ve yaşanabilir bir dünya inşa etmek için diğer ülkelerle ortak çalışacaklarını söyledi.
Angela Merkel
Almanya Başbakanı Angela Merkel ise koronavirüs salgınının daha uzun yıllar insan hayatını ve iş yapış şekillerini etkileyeceğini ve salgından çıkışın beklenildiği kadar kısa sürmeyeceğini belirterek, salgının küresel tedarik zincirlerinde bir zayıflık yarattığını, bu nedenle tedarik zincirlerinin daha dirençli hale getirilmesi gerektiğini belirtti. Merkel, ülkesinin Covid-19 krizinde güçlü ve zayıf yönlerini öğrenme fırsatı yakaladığını dile getirerek, Almanya’da salgın öncesi uygulanan sıkı maliye politikasının krizde ekonomiye yardım etme konusunda kendilerini desteklediğini aktardı.
Vladimir Putin
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yaptığı konuşmada, yaşanan krizin sosyal tabakalaşmayı, popülizmi, sağ ve sol radikalizmi artırdığına işaret etti. Küreselleşmenin Amerikalı ve Avrupalı şirketlerin kârlarında önemli artışlara neden olduğuna dikkat çeken Putin, teknoloji devlerinin giderek artan gücüne vurgu yaptı. Putin, söz konusu şirketlerin demokratik kurumlara tehdit haline gelmeye başladığını ve “ABD’li sosyal medya devleri bazı ülkelerde seçilmiş hükümetlerle rekabet ediyor” ifadesini kullandı. Putin, gerçek ve sanal ekonomiler arasında büyüyen uçuruma dikkat çektiği konuşmasında, küresel ekonomik toparlanma sürecinde devletin payının artacağı öngörüsünde bulundu.
Mark Rutte
Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Covid-19 salgını sırasında ortaya konan ‘toplu hareketin’ dünyanın yaklaşmakta olan gıda kriziyle başa çıkma noktasında bir yeteneğe sahip olduğunun görüldüğünü söyledi. Hollanda çok uluslu Royal DSM’nin baş finans sorumlusu Geraldine Matchett, “Çiftçinin sürdürülebilir bir şekilde yiyecek üretirken daha fazla kazanması gerekiyor” dedi. “Gıda sistemlerini gerçekten sürdürülebilir yapmak istiyorsak, çiftçilerin gezegen için doğru şeyleri yaptıklarında daha iyi durumda olmaları gerekiyor” diye belirtti.
700 milyon insan aç
Birleşmiş Milletler’in Dünya Gıda Programı’nın (WFP) Genel Müdürü David Beasley ise katıldığı sanal panelde, “Her gün 700 milyon insanın yatağa aç gittiği ve COVID nedeniyle 270 milyon insanın gerçekten açlığın eşiğinde olması nedeniyle mücadelemizi fakir ülkelerde yapıyoruz. Peki, Brüksel’de, Chicago’da veya Berlin’de yeterince yiyecek olmadığında ne yapacaksınız? Tedarik zincirinin bozulması nedeniyle hem yoksul ülkelere hem zengin ülkelere aynı anda bakmak gerekiyor. New York’ta tedarik zincirinin bozulması nedeniyle tuvalet kâğıdı almakta sorun yaşadığınızı düşünüyorsanız, Çad, Nijer, Mali’de ve bunun gibi yerlerde neler olduğunu düşünebiliyor musunuz?” dedi. Birleşmiş Milletler uzmanı Japon gazeteci Hiroko Kuniya ise dünyanın bir açlık salgını ve bunun sonucunda gerileme ile karşı karşıya olduğunu ve dünyadaki 2 milyar insanın güvenli veya yeterli gıda kaynaklarına erişemediğini belirtti.
Kapitalizmi sürdürebilmek!
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından Davos 2021 toplantılarını şekillendiren iki rapor hazırlanıp yayınlanmıştı. Raporların başlıkları ise ‘Ekonomik Görünüm 2021 Raporu’ ve ‘Küresel Riskler 2021 Raporu’ydu. Raporlarda kaygılar gündeme getirilirken bu kaygıların ortak noktası kapitalist sistemin sürdürülebilirliği ve bu süreci yönetmek üzerineydi. Davos zirvelerinin 51’incisi de diğer toplantılardan farklı bir görüntü oluşturmuyor. Zaten oluşturması da beklenemez, çünkü bu zirve kapitalist dünyanın varlığını kazasız belasız sürdürülmesini içeriyor. Bu toplantının tek farkı anormal koşulların yaşanıyor olması. Anormallik zirvenin 50 yıllık adresinde yapılamamış olmasıyla kendini gösterirken, yaşanan pandemi sürecinin etkisi onları da derinden etkileyip kapsadığı görüldü. Ancak pandemiye bakışları sistemin sürdürülebilmesine dayandığı gerçeği ise gizlenemiyor.
Derin eşitsizlik
WEF Ekonomist Görünüm Raporu’nu hazırlayan 24 ekonomistin ‘uzaktan çalışmayı’ pandemiye bağlı en uzun süreli etkiye sahip bir gelişme olarak göstermesinin nedeni, kapitalizmin uygulamaya koyduğu esnek çalışma modelini destekliyor olmasından kaynaklı. Pandemi sürecinin orta vadede olumsuzluk olarak belirledikleri 4 etkinin içeriği; ‘Gelir dağılımında daha derin bir eşitsizlik’, ‘Teknoloji devlerinin daha fazla pazar gücüne sahip olmaları’, ‘Hükümetlerin daha büyük bir rol üstlenmeleri’ ve ‘Paralel tedarik zincirleri ve ters küreselleşme’ olarak belirlenmiş. Ayrıca kısıtlama ve kapatmalardan dolayı uzaktan çalışmanın iş gücü ve verimliliği konusundaki çalışmaların belirsizliğine vurgu yapılmış.
Ters küreselleşme
Raporda, pandemiden dolayı gelir dağılımındaki eşitsizliklerin arttığı, en büyük darbeyi düşük gelir seviyesine sahip ekonomilerin aldığı ve 2020 yılında aşırı fakir grubuna eklenen 100 milyon kişinin en kötü senaryo ile 2021 sonunda 150 milyona çıkabileceği belirtilmiş. 2020 yılı sonunda en değerli beş şirketin tamamında görülen aşırı değerlenmenin, teknoloji şirketlerinde yaşandığı vurgulanmış. G-20 ülkelerinin 2021 yılına ilişkin olarak acil yardım ve teşvik harcamalarının mümkün olduğunca kesin ve şeffaf bir şekilde yapılmasında belirsizlik yaşandığı ve pandemi öncesinde ABD-Çin ticaret savaşı ile Brexit’in ortaya koyduğu ‘ters küreselleşme’ eğiliminin ortaya çıktığı ve bu gelişmeyle birlikte ülkelerin dünya ‘değer zincirindeki’ yerlerini sorguladıkları raporun diğer parçaları.
Sermayenin riskleri
WEF’in 650 üyesinin katılımıyla yapılan 2020 yılı anket sonuçlarıyla ortaya konan Küresel Riskler 2021 Raporu’nun içeriği “Ekonomik, çevresel, jeopolitik, toplumsal ve teknolojik riskler” olarak belirlenmiş. Bu riskler son yıllarda yapılan zirvelerin en önemli gündem maddeleri. Pandemi öncesi gerçekleşen zirvelerde, “Olası halk isyanlarının önlenmesi, yeni bir düzenin inşa edilmesi, dördüncü sanayi devrimi çağında küresel bir mimarinin şekillendirilmesi, yeni modellerin inşa edildiği bir dünyanın yaratılması, Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da siyasi ve ekonomik dönüşümün doğru idare edilmesi, korumacı politikaların ve kamulaştırma hamleleri ile bölgesel ekonomik entegrasyonun Asya, Afrika ile Amerika’da çok taraflı ekonomik işbirliğinin zedelenmesinin engellenmesi ve kritik önemdeki doğal kaynak arzına istikrarlı ve makul bir maliyetle erişebilmesi, iklim değişikliği, çevre sorunları, açlık, terör, enerji, kontrolsüz göç ve mülteciler sorunu” gibi başlıklar ağırlıklı konu başlıklarıydı.
Büyük küresel tehdit
WEF kurucusu Klaus Schwab, Davos 2021 öncesinde yaptığı basın toplantısında 2021 yılını, ‘Güveni yeniden inşa etmek için önemli bir yıl’ olarak nitelerken kime karşı hangi güvenden söz ettiği anlaşılabiliyordu. Tesis etmek istedikleri güven kapitalizmin uygulamalarına karşı bir risk olarak belirledikleri halk isyanlarından başkaca bir şey değil. Schwab konuşmasında, salgının etkilerinin iklim krizi, mali krizler ile sosyal ve ekonomik eşitsizlik dahil olmak üzere diğer büyük küresel tehditlerin katlanarak artacağını belirtmesi ise korku içinde olduklarına işaret ederken aslında sürdürülemez bir sürecin içinde olduklarının bilincinde olarak konuşuyor. En önemli riskleri olan kapitalizmin sürdürülemez bir sistem olduğu gerçeği onları endişelendirirken, kapitalizm ve sermaye karşıtı bir sistemin kurulması noktasında yaşanan yetersizlik nedeniyle halen oldukça rahatlar.
Her şey dolara endeksli
Küresel ısınmayı en büyük risklerden biri olarak değerlendiren sermaye güçleri; Avustralya yangınlarında 68 milyar dolar, Japonya’da sellerin neden olduğu 9.8 milyar dolar ve Kuzey Kaliforniya’da yaşanan yangında ortaya çıkan 16.5 milyar dolarlık zarara vurgu yapıyorlar. Katliama uğrayan ağaçların ve milyonlarcasının yaşamını yitirdiği hayvanların ve ölen insanların ‘zarar’ kapsamında dolar üzerinden ele alınması, kapitalizmin aklının nasıl çalıştığını gösteren önemli bir gösterge. Diğer yandan kapitalizmin uzun yıllardır can çekiştiğini gösteren olgular oldukça fazla. Özellikle son yıllarda ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Türkiye’nin de içinde yer aldığı birçok ülkede halklar üzerinde faşizm uygulamaları hayata geçirilirken, ham madde deposu olan doğal yaşam ise adeta katlediliyor.
Yüzde 2 krizi
Sermayenin büyüme eğrisi her yıl düşerken, bugün dünya ortalaması yüzde 2 seviyesine kadar gerileyen büyüme rakamları onları ürkütüyor. Kapitalizmin sürdürülmesi büyümedeki yetersizlik nedeniyle zora girerken, aralarında paylaşım sıkıntılarını ortaya çıkarmış durumda. Davos’un gündemi de bu noktada kendini gösteriyor. Davos toplantılarına yön veren bir diğer toplantı silsilesi ise 2. dünya paylaşım savaşından hemen sonra, 1954 yılında kurulan, başında ise Rockelfeller ailesinin olduğu iddia edilen ‘Bilderberg Toplantıları’ her yıl yapılmaya devam ediliyor. Toplantıların şeffaf olmadığı ve amacının, kapitalizmin her türden çıkarlarını ve bekasını ele almak olduğu biliniyor. Onların da gündemleri Davos’a yol gösteriyor. ‘İklim değişimi ve kapitalizmin geleceği’ en son yaptıkları toplantılarda ele aldıkları başlıklar içinde en önemlileriydi.
Çabaları nafile
‘Büyük Buhran’ ya da ‘Büyük Depresyon’ olarak nitelenen ‘1929 Dünya Ekonomik Bunalımı’ sermayenin büyüme rakamının yüzde 2 seviyelerine kadar gerilemesiyle ortaya çıkmış ve ardından 2. Dünya Paylaşım Savaşı yaşanmıştı. Bugün yine 2. Dünya Savaşı’nı ortaya çıkaran koşulları yaratan sermaye büyüme oranı yüzde 2 seviyesine çakılmış durumda ve bu durumu çözmek adına uzun yıllardır Davos ve benzeri zirvelerde tartışmaların ekseni bu büyüme oranıyla bağlantılı. Tartışıyorlar, kararlar alıyorlar ancak büyümeyi yaratamıyorlar. Bunun başlıca nedenlerinden biri neoliberal politikalarla birlikte kapitalizmin rantsal alanlara yönelmesi ve paradan para kazanmayı tercih etmiş olmasıyken bir diğer önemli neden ise ham madde deposu olarak gördükleri doğadan alabileceklerinin kısıtlı hale gelmesidir. Davos zirvelerinin önemi de sermaye için bu noktada kendini göstermektedir. Ancak çabalar nafile bir çaba olarak değerlendirilirken, güçlü bir antikapitalist alternatifin henüz ortaya çıkamamış olması varlıklarını tüm olumsuzluklara rağmen sürdürmelerinin başlıca nedeni.