AKP medyasının amiral gemisi olarak kabul edilen Yeni Şafak gazetesi, Çarşamba günü “Dayanma Gücümüz Kalmadı” manşetiyle çıktı. Manşetle hedef alınan, ekonomi yönetimiydi. Bu, gazetenin ekonomi yönetimini -özellikle de mevcut ekonomik programın mimarı olan Mehmet Şimşek’i- eleştiren ilk manşeti değil; daha önce de birkaç kez benzer eleştirileri manşetine taşımıştı.
Ekonomi yönetimine yönelik “Dayanma Gücümüz Kalmadı” diyerek seslenmek, gelir ve servet eşitliğinin giderek bozulduğu, asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı, profesyonel meslek sahiplerinin (doktor, mühendis, öğretmen vb) bile ücretlerinin yoksulluk sınırına ulaşamadığı, emekçilerin işsizlik ve güvencesizliğin yanı sıra beslenme ve barınma sorunuyla karşı karşıya olduğu koşullarda halkın geniş kesimlerinin duygularını yansıtıyordu. Ancak bu manşeti atarken Yeni Şafak’ın amacı emekçi, yoksul halk kesimlerinin sorunlarını dillendirmek değil; tam tersine üretim maliyetlerinin -ve elbette ücretlerin- yüksek olmasından şikâyet eden sermaye kesimlerinin sesini duyurmaktı.
Yeni Şafak vasıtasıyla ekonomi yönetimine veryansın edenler, 23 yıllık iktidarı boyunca AKP’nin yanında yer alan ve desteğini esirgemeyenlerin ağırlıkta olduğu daha çok MÜSİAD ve TOBB’da örgütlü olan sermaye kesimiydi. AKP de bu yıllar boyunca onlardan desteğini esirgememiş, teşvikler, vergi istisnaları, esnek ve güvencesiz çalışma rejiminin devamlılığı başta olmak üzere, ne istedilerse vermiş, sonucunun nereye varacağını umursamadan düşük faiz, yüksek kura dayanan para politikası uygulamıştı. Ne var ki uygulanan politikalar enflasyonu azdırdığı gibi sömürünün artmasına ve yoksullaşmaya neden olan düzenlemelere rağmen tekstil gibi emek yoğun sektörlerin küresel rekabette Bangladeş, Vietnam, Mısır gibi ülkelerin gerisinde kalması engellenememişti.
Halihazırda AKP iktidarı sermayenin bu kesimine verdiği desteği kesmiş değil; aksine, eleştirilerin hedefi olan Şimşek’in hazırladığı Orta Vadeli Program (OVP) çerçevesinde teşvikler, istisnalar, emek sömürüsünü arttıran, halkı yoksullaştıran uygulamalar artarak devam ediyor. Bu uygulamaları eleştiren ya da tepki gösterenler ise devletin baskı aygıtlarıyla susturulmaya çalışılıyor. Örneğin ekonominin yarattığı sosyal sorunları eleştiren haberler yapan, paylaşımlarda bulunanlar gözaltına alınıyor, yargılanıyor; insanca yaşayacak ücret talep eden, hakkını aramak için örgütlenmek isteyen emekçiler kolluk güçleri tarafından en sert biçimde engelleniyor, ilan edilen grevler yasaklanıyor…
Sermayenin ekonomi yönetimine eleştirilerilerini ve aynı zamanda taleplerini iki başlıkta toplamak mümkün: Birincisi, devletin kendilerine verdiklerini yetersiz bulmaları. Bu nedenle yatırım ve üretim maliyetlerinin daha da düşürülmesi için teşviklerin, istisnaların arttırılmasını, emek maliyetlerinin yani ücret ve sosyal güvenlik giderlerinin düşürülmesini ve emek piyasasının tamamen esnekleşmesini istiyorlar.
İkinci ve daha baskın olan neden ise yüksek faiz ve düşük kuru esas alan para politikasına yönelik memnuniyetsizlik. Yüksek faizin yatırım için kredi kullanımını engellediği; “kur”un baskılanarak dövizin enflasyonun altında değerlenmesini ise küresel rekabette dezavantaj oluşturduğu için eleştiriyorlar. Bu eleştiriyi yaparken, 2023 seçimleri sonrasında “Mehmet Şimşek’in ekonominin başına geçmesiyle uygulamaya koyduğu politikaların hedeflediği ölçüde enflasyonu düşürememiş olmasını ve ihracatın lokomotifi olarak kabul edilen tekstil sektörünün küresel rekabette gerilemesini” eleştirinin dayanağı olarak kullanıyorlar. Bu bağlamda tekstil sektöründe son birkaç yıl içinde 2 bin dolayında işletmenin kapandığı, bunların bir kısmının yatırımlarını Mısır’a taşıdığı ve 300 bin civarında işçinin işten çıkarıldığı belirtilirken, önümüdeki dönemde kapanmaların süreceği ve 100 bin civarında işçinin daha işini kaybedebileceği öngörüsü somut bir durumun tespit olmanın yanı sıra örtük bir tehdidi de içeriyor.
Yeni Şafak’ın sözcülüğünü yaptığı sermaye bu eleştirileri yaparken Şimşek programının önceliği ise 2018-2023 arasında uygulanan düşük faiz politikasıyla ortaya çıkan istikrarsızlığı gidererek borçlanabilmek ve yatırım çekebilmek için uluslararası finans kuruluşları nezdinde Türkiye’nin güvenilirliğini arttırmak. Dolayısıyla Şimşek programı ile bugüne kadar AKP’nin destekçisi olan sermaye kesiminin çıkarları çelişiyor. İşte Yeni Şafak, ekonomi yönetimini eleştiren manşetleri atarken uluslararası finans kurumları ile söz konusu sermaye kesiminin çelişen çıkarları arasında kalmış olan AKP iktidarı üzerinde baskı kurmayı amaçlıyor.
AKP/saray iktidarı bu çelişkili durum içinden, iktidarını başından bu yana desteklemiş olan sermaye kesiminin çıkarlarını mı yoksa uluslararası finans kuruluşlarının temsil ettiği yerli ve yabancı sermayenin çıkarlarını mı tercih eder, bilinmez. Ancak bu iki çıkar grubundan hangisini tercih ederse etsin kaybedenin, emeğiyle geçinenler ile yoksul halk kesimleri olacağı kesindir.
Bu durumda kaybedeceği kesin olan emekçiler ve halk kesimlerinin, AKP/saray iktidarının tercihinin sermayenin hangi kesiminden yana olacağını beklemek ve sömürüye, yoksullaşmaya razı olmak dışında seçeneği yok mudur?
Elbette vardır. “Dayanma Gücümüz Kalmadı” demek ve kendilerine dayatılan politikalara rızaları olmadığını, üretimi durdurarak, sokakları doldurarak dünya aleme haykırmak gibi bir seçenekleri daha vardır. Bu seçenek yaşama geçirilirse, etkisinin Yeni Şafak’ın manşetinden çok daha büyük olacağına kimsenin şüphesi olmasın!








