“Herşey tek tele ayarlı artık / koronun karnı çatladı, sesini yitirdi herkes.
Yeni kimlikler ediniyoruz kirlerimizden / Sıfırı bol sayılardan tapınaklar / Bono borsa tahvil taksit arz-talep / “Yükselen değerler” alçalan insanlığımız / Çoğalan tikler, günde beş vakit cinnet.”
***
Siyaset başta olmak üzere hayatın birçok alanında ciddi ‘değer’ kayıpları yaşanıyor. Çoğu kavramın anlamını yitirdiği bu çarkta yozlaşma kendine geniş bir yaşam alanı buluyor ne yazık ki… Günün hakim anlayışı, kendi kokuşmuş yargılarını haklı göstermek için ya değerleri bütünüyle yok sayıyor ya da etik ve erdem olarak var olması gereken ‘değer’lerin taşıdığı anlamın içini boşaltıyor…
Bizi biz yapan en önemli değerler bile bu hengamenin içinde yerle bir ediliyor. İnsan doymak bilmeyen bir varlık haline gelebiliyor. Daha çok sömürü, daha çok kazanç, daha çok tüketim beraberinde daha çok zulmü, daha çok yokluğu, yoksulluğu da getiriyor. Bu hengame içinde “iyi”, ”kötü”, “doğru”, “yanlış” gibi değer yargılarının da anlamı ve önemi yok ediliyor. Oysa hangi cenahtan, hangi pencereden bakarsak bakalım temel insani değerlerin değişmezliği temeldir. Bir bütün oluşturan bu değerler bir toplumun kültürüdür bir anlamıyla. Değerler siyasal, sosyal, kültürel alanlarda meydana gelebilecek hastalıklardan korur.
***
TDK’nin sözlüğünden “Değer” sözcüğünün anlamını, anlamlarını aktarıyorum… Birinci anlamı: “Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet.” İkincisi: “Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, paha.” Bu iki tanım iki farklı temele oturtulmuş durumda: Bir sözcüğe yapılabilecek en büyük kötülük bu olsa gerek, ona iki zıt anlamı aynı anda yüklemek ve onu çelişkinin kendisi yapmak… Kimileri artık “değer” kavramını sadece “eder” ya da “paha” anlamlarıyla tanımlıyor ve kullanıyorlar… Bu yaklaşım insana hüzün veriyor. “Değer” kavramının “paha” “bedel”, “eder” gibi maddi ölçüler yerine kullanılmasıyla, sözlük ya da kavram dağarcığımızdan bir fire daha vermiş oluyoruz. Çünkü birinci anlamı esas, ikinci anlam yozlaşmanın adı oluyor. Malum “yükselen değerler” sürecinde topyekün bir değişimin göstergelerindendir. Kavramların anlam değiştirmesi. Kavram karmaşaları…
***
“Değer” ve benzeri kavramların değişimi basit bir sözcük-anlam tartışması olarak algılanmamalıdır. Bu durum toplum yapısında yozlaşma sürecinin bir parçası olarak değerlendirilmeli ve bu noktada tartışılmalıdır. Değişen sadece sözcüğün anlamı değildir çünkü… Çünkü bu; “değer yargıları”nın değişimi, “değerli” olanın algılanma biçimidir. Eski çağlardan bu yana; doğruluk, vicdan, adalet, hak-hukuk ve benzeri değerler hakkında insanlar arasında bir görüş birliği süregelmiştir. Hayatı yaşanır kılmak ve anlamlandırmak insanların için kimi değerlerle ve değer sistemleriyle bağ kurması gerekecektir. İşte kurulması gerekli olan bu ilişki bizi insan kılacak ve insani olanı belirleyecektir. Bu değerlerinden uzaklaşan toplum ya da bireyler omurgasız kalmış yapılardır. Parayla satın alınabilen hiçbir şey “değer” olamaz. Çünkü maddi olanakların sağladıklarını tepe tepe kullanan insan, eninde sonunda kendiyle baş başa kalıp hesaplaştığında para ya da maddiyat işlemiyor. Kendine ve sevdiğine söyleyecek şarkısı, okuyacak şiiri olmayan insan kıvranmaya çıkış yolları aramaya başlıyor.
***
Kişinin peşinden koştuğu, önemsediği, “değerli” bulduğu şeylere bakınca değişenin birkaç kavramın anlamı olmadığı, değişenin asıl bizim insanlık anlayışımız ve değer yargılarımız olduğu gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacaktır. Evet böyle bir dünyayız artık. İnsanı insan yapan, cüzdanımızın içi mi? Yüreğimiz ve zihnimizdeki “değer”ler mi? İnsani duyarlığa yakışan ve aslolan, bize; yitirilmeye çalışılan “değer”lerimize, yüreğimiz, beynimiz ve duruşumuzla sahip çıkmak olacak… “Değer”sizliğe “hayır” dediğimiz oranda “değer”liyiz.