Süreç, tarihsel görev ve sorumlulukların yerine getirilmesi gereken bir süreçtir. Demokratik cumhuriyet, ortak yaşam ve ortak vatan kavramsallaşmaları, demokratik ulus yaklaşımında somutluk kazanmıştır. Bu çağrının ruhu da demokratik ulus olmaktadır
Afşin Aybar
Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği inisiyatif ve yaptığı çağrı tarihi olduğu kadar, her birimizin önüne somut görevler de koyuyor. Bu görevlerimizi başarıyla yerine getirmek ve demokratik toplum gerçekliğine ulaşmak için, her şeyden önce çağrının ruhunu iyi kavramak gerekiyor. Barış ve demokratik toplum çağrısını tam anlamıyla kavramadan, gereğini yerine getiremez, üstümüze düşen görev ve sorumluluklara da sahip çıkamayız. Anladığımız oranda gerçekleştirebileceğiz. Anladığımız kadarını pratikleştireceğiz. Pratikleştirdiğimiz kadarıyla da demokratik toplumu inşa etmiş olacağız.
Unutmamak gerekiyor ki bu çağrı bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Geçmiş dönemin tecrübelerinden edinilmiş birikimlerin sonucudur. Bu dönemin geçmiş süreçlerle benzerlikleri olsa da onların bir devamı olarak görülse de esasında hepsinden farklı ve yepyeni bir süreçtir. Geçmiş dönem demokratik siyasal mücadele stratejisinden farklı olacaktır. 2010 yılına kadar devam eden demokratik siyasal mücadele döneminde, esas strateji demokratik siyasal mücadele olmakla birlikte, meşru savunma temelinde yürütülen silahlı mücadele de vardı. Silahlı mücadele, tıkanan demokratik siyaset kanallarının açılmasında önemli bir rol oynuyordu. Bu nedenle, zaman zaman demokratik siyasal mücadele yürütenlerde rol ve misyonunu yerine getirmekten çok ertelemeci ve havale edici yaklaşımlar çıkabiliyordu. Siyaset kanallarını açık tutmak, hamle yapmak ve dönemin ihtiyaçlarına göre sorumluluk üstlenmekten ziyade, görevlerini havale eden tutumlar çıkabiliyordu. Bu nedenle demokratik siyasal mücadeleyi tam anlayan ve uygulayan bir durum ortaya çıkamadı. Öte taraftan devletin de bu kanalları açma niyeti hiç olmadı. Tasfiyeyi önceleyen inkar ve imha zihniyetinde ısrar ediyordu.
Devlet, demokratik siyasal alanın önünü açma zihniyet ve cesaretine sahip değildi. Bu anlamda güven verici yaklaşımlarda bulunmuyordu. Bir adım ileri, iki adım geri yaklaşımlarıyla, süreci geri çeken bir pozisyondaydı. KCK operasyonlarıyla, siyasal mücadele sürecine müdahalede bulundu. Demokratik siyaset kanallarını kapattı. Demokratik siyaset alanı kapanınca, 2010 yılında demokratik siyasal mücadele stratejisinden, devrimci halk savaşı stratejisine geçildi. 15 yıldır bu strateji ekseninde gelişen mücadelenin sonuçları biliniyor. Benzer şekilde devlet de önce ‘Sri Lanka modeli’ sonrasında ise ‘Çöktürme Eylem Planı’ ile sonuç almaya çalıştı. Fakat Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın son tarihi çağrısında belirttiği ‘PKK’nin yaşadığı tekrar olurken, devlet de PKK’nin varlığını zorla sona erdirememiştir’ realitesi ortaya çıkmıştır. Buna bölgesel gelişmelerin ortaya çıkardığı gerçeklik de eklenince ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nda tarihi görev olarak önümüze “Günümüzde çok kırılgan hal alan tarihsel Kürt-Türk ilişkisini, kardeşlik ruhu içinde, inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek” görevi konulmuştur. Bu hakikat temelinde demokratik topluma ulaşma stratejisi belirlenmiş oluyor. Yapılan çağrının diğer dönemlerden farkı da burada ortaya çıkıyor.
Demokratik siyaset ve hukuki boyut zemini geliştiğinde, PKK ve silahlı gerilla güçlerinden beklenen adım atılmış olacaktır. Bu, devrimci görevlerimizin bitmiş olduğu anlamına gelmeyecek. ‘Demokratik uzlaşma yöntemiyle’ yürütülecek mücadele esas olacaktır. Devrimci görevlerimiz; ‘ahlaki ve politik toplumun gelişimine yaptıkları katkı oranında doğru bir görev tanımlanmasını hak edecektir’. Yaşayacağımız esas değişim ve dönüşüm bu konuda olacaktır. Geçmişteki havaleci, ertelemeci tutumlarımızı değiştireceğiz. Yine baskının azalması ve demokratik siyasal alan kanallarının açılması ihtimali ile rehavete kapılarak görevlere sahip çıkmama durumuna düşmeyeceğiz. Özcesi geçmiş deneyimlerimizden dersler çıkaracağız. Ayrıca demokratik toplum bir yerlerden talep edilen, birilerinin verdiği bir hak veya lütuf değildir. Hakeza barış da böyledir. Bu nedenle ahlaki ve politik toplumun inşasına kendimiz yönelmeliyiz. Devrimci tutum ve toplumcu anlayışla döneme yaklaşmak, esas almamız gereken tutum olmalıdır.
Süreç, tarihsel görev ve sorumlulukların yerine getirilmesi gereken bir süreçtir. Demokratik cumhuriyet, ortak yaşam ve ortak vatan kavramsallaşmaları, demokratik ulus yaklaşımında somutluk kazanmıştır. Bu çağrının ruhu da demokratik ulus olmaktadır. ‘Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendisine esas aldığı sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaların’ oluşum koşullarının yaratılması, bizlerin vereceği mücadeleye bağlı olacaktır. Devlet veya hükümetler bu koşulları yaratmayacaklardır. Demokratik siyaset ve hukuk mücadelemiz gelişip derinleştiği oranda, demokratik toplum gelişecek, demokrasinin alanı genişlemiş ve yaygınlık kazanmış olacaktır.
Çağrıda görmemiz gereken bir diğer yan, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tarzı ve üslubudur. “Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır” derken yöntem olarak da “Demokratik uzlaşmanın esas alınması gerektiğini” belirtiyor. Açıklamanın başından sonuna kadar, toplumun tümünü kapsayan, hiçbir kesimi ve çevreyi rahatsız etmeyen, çekim gücü oldukça yüksek bir üslup kullanmıştır. Bizim de esas alarak uygulayacağımız tarz ve üslup böyle kapsayıcı, kazanımcı ve ikna edici olabilmelidir. Dönemin dili, uzlaşma ve toplumun tüm kesimlerini demokrasi ilkeleri etrafında ortak yaşam duygusuyla birleştirmektir.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı, demokrasiye ve özgürlüğe çağrıdır. Enternasyonal bilinçle, halkların kardeşliği temelinde, ortak vatanda özgür yaşamı inşaya davettir. Bunun ilk adımını atan, büyük enternasyonalist ve Karadeniz’in delikanlısı Laz Kemal PİR olmuştur. “Türk halkının kurtuluşunu, Kürt halkının kurtuluşunda görüyorum” diyerek sergilemiş olduğu enternasyonalist tutum, bugün Türkiye’yi demokratikleştirecek, halklar ve inançları demokrasi ile özgürlüğe kavuşturacak çağrının, ruhunu oluşturmaktadır.