Meclis’te görüşmeleri devam eden yargı paketine dikkat çeken DEM Partili Dilan Kunt Ayan, ‘Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesiyle ilgili yapılacak yasama faaliyetleri hiçbir şekilde paketlere sığdırılamaz, köklü bir değişiklikle ancak yapılabilir’ dedi
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekili Meral Danış Beştaş ile DEM Parti Riha Milletvekilli Dilan Kunt Ayan, Meclis Genel Kurulu’nda görüşmeleri devam eden 10’uncu Yargı Paketi’ne ilişkin söz aldı.
‘Sürecin ruhuna uygun değil’
Meral Danış Beştaş, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısına işaret ederek, çağrıdan sonra başlayan sürecin, “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” olduğunu ifade etti. Bu tartışılan paketin de sürecin ruhuna uygun bir metin olmadığını ifade eden Meral Danış Beştaş, “Toplum şunu soruyor: Mademki hukukun üstünlüğü, mademki barış, mademki demokrasi, demokratik toplum, bu ayırımcılıkta neden bir ısrar var? Bu soruların yanıtını arıyoruz. Cumhuriyetin kuruluş yıllarına gitmek istiyorum, Tam yüz beş yıl önce kuruldu ve duvarlarında hâlâ o dönemin tartışmaları var. Bu Meclise verilen ilk araştırma önergesi ve araştırma komisyonu neydi biliyor musunuz? Koçgiri bölgesindeki askerî harekât sırasında, Mart 1921’de iddia edilen katliam, köy yakma ve yağma vakalarını yerinde incelemek için kurulan komisyon. Evet, Merkez Ordusu Komutanı Nureddin Paşa ile Topal Osman birliklerinin sorumluluğunu araştırmak ve varsa af, tazminat gibi olası tedbirleri Meclise önermek, bugün kurduğumuz şeyler gibi. Heyet sahada görev yapıyor ve ciddi bir tahkikat yapıyor, sonra raporunu sunuyor. 1.623 hane ve 100’den fazla köyün yakılıp yıkıldığını, çok sayıda sivilin öldürüldüğünü, yine askerî yapıların birçok hukuksuz eylemde bulunduğunu bu raporuyla kayıt altına alıyor; Meclis arşivlerinde bunlar var” dedi.
‘Neden ayrımcılıkta ısrar ediliyor?’
Yüz yıl önce de Kürtlere karşı katliamların devam ettiğini ancak o dönemde Meclis’in farklı olduğunu aktaran Meral Danış Beştaş, “Komisyona gelen vekillere katılan vekiller ne Kürt’müş ne de Kürt illerinden geliyormuş. Demek ki o günlerde ayrımcılık güdülmüyordu bugünkü gibi, ortak vatan bilinci çerçevesinde, bir hak ihlalinin coğrafyasına, mağdurun inancına ve kimliğine göre değil, olaya özgü bakış açısı hâkimmiş. İnsanlık yüzlerce yıl ileriye gitti. İkinci paylaşım sonrasını da gören insanlık evrensel hukuk normlarında çıtayı en yükseğe çakmışken, faşizmin tarihin çöplüğüne gömülmesi gereği ortak bilinçlere zerk edilmişken neden ayrımcılıkta ısrar ediliyor?” diye sordu.
‘Türkiye şu an yüzyıl gerisinde’
1921 Anayasa’sına ve o dönemlerde çıkarılan 18 maddelik Kürt Reform Tasarısı’na da değine Meral Danış Beştaş, “373 milletvekili bunu kabul ediyor, ret oyu 64. Kayıtlara geçen bir diğer vakada İngiliz Büyükelçisi Horace Rumbold İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a Kürdistan yönetimine dair anayasa önerisinin kabul edildiğini rapor ediyor. Tüm bunlar arşivlerde yani bir yere uçmamış, ben Meclis arşivlerinden anlatıyorum. Birinci Meclis bu meseleyi son derece demokratik bir düzlemde gündeme getirmiş, üzerine mesai harcamış ve nihayete erdirmiş. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış, son derece zor koşullarda görev yapan Mecliste ülkenin esas meselesi hakkında tavizsiz bir tutum sergilenmiş. Mesela, sadece 2 örnek vereceğim: Resmî dil Türkçedir ancak okullarda Kürtçe kullanılabilir, Kürt meclisi hukuk ve tıp fakülteli bir üniversite kurar gibi çok sayıda madde de var orada. Fakat bugün Kürt diline, Kürtçeye karşı yaklaşımı hepimiz biliyoruz, burada da 2 kelime kullanamıyoruz, mikrofonlar kapatılıyor” diye kaydetti.
‘Kürt karşıtı bir yasa’
Meral Danış Beştaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
O dönemdeki Parlamentonun bugünden daha ileri bir bakış açısına sahip olduğunu görüyoruz. Toplumda işte bu tartışılıyor ve şimdi yasaya geleyim. Hakikaten biz yüzlerce yıl sonrasını inşa etmek istiyoruz, konuşmak istiyoruz. Kurucu Meclisin o dönemdeki tartışmaların konuşulması bile neredeyse yasaklanacak hâle gelmiş. Nedir? Covid-19 salgını, Fethi Bey’de anlattı, çok konuşuldu, komisyona da gittim ortada bir eşitsizlik var, bunu giderin. Ya, şimdi, niye TMK hariç, niye ya? Çünkü TMK Kürtlere karşı hazırlanmış bir yasa, böyle bu tarihî boşuna anlatmadım, Kürt’e yaklaşım TMK’de vücut buluyor. Bu Kürt karşıtı bir yasa aslında ve her yerde, bütün kanunlarda bu ayırımcılık devam ediyor.
Meclis rolünü oynasın
Yıllarca kaldırılması talep edilen TMK hâlâ önümüzde, ayırımcılık açısından temel bir kanun olarak görülüyor ve bir araç olarak kullanılıyor. Biz, bu nedenle bugünün ihtiyaçlarını konuşmalıyız, iki-üç maddeyle meselenin çözülemeyeceğini biliyoruz ama bu konuda demokratik bir yaklaşım, eşitlikçi bir yaklaşım, adil bir yaklaşım olması gerektiği konusunda da bu Parlamentonun uzlaşması gerekiyor. Burada, konuşurken bile hâlâ sağ taraftan ‘terörist’ sesleri gelmeye devam ediyor. İşte, 21’inci yüzyılda bu Parlamentonun içinde bulunduğu koşulları çok iyi anlamamız gerekiyor. Evet ‘İnfazda eşitlik’ diyoruz, ayrıcalık talebi yok kimsenin. Biz bugün suçu da suçluyu da tartışmıyoruz. Kanun önünde eşitlik Anayasa’nın 10’uncu maddesinde, dünya alem biliyor. Maalesef Kürt’e karşı, sadece Kürt’e karşı değil ama Kürt meselesi bağlamında konuştuğum için Kürt’ü özellikle alıyorum. Kürtler için adalet olmasın diye yasa çıkarılmaz ya! Yüz yıl önce dahi dillendirilmeyen ötekileştirici bakış açısı bu Meclisin ruhuna yakışmaz, ferasetine yakışmaz, varlık nedeniyle örtüşmez. Meclis rolünü oynasın diyoruz, bu konuşmamın amacı bu. Üstelik barışa her geçen gün daha fazla yaklaştığımız bugünlerde böylesi bir yasal düzenleme verilecek önergelerle düzeltilebilir. Çabamız buna dönüktür, bu mümkün, bir adım atabiliriz ve bu adım çağrımızı yineliyorum.
‘Koca bir hiç’
Meral Danış Beştaş’tan sonra DEM Parti Riha Milletvekilli Dilan Kunt Ayan söz aldı. Dilan Kunt Ayan, paketin Adalet Komisyonu’nda geçtiği güne işaret ederek, halkın taleplerini dile getirdiklerini ancak dikkate alınmadığını söyledi. Dilan Kunt Ayan, “Milyonlarca insanın beklentisi olan bu paketten koca bir ‘hiç’ çıktı diyebiliriz. Nur topu gibi yeni sorunlar, yeni eşitsizlikler ve yeni mağduriyetler doğuruldu. Peki, elde ne var? Elde bir sürü hayal kırıklığı var. Bakın, şu an milyonlarca insan ekranlara kitlenmiş ‘Acaba bu paketten bizim taleplerimiz çıkar mı?’ diye beklenti içerisinde bekliyor” dedi.
‘Büyük sözlerin cevabını verin’
Dilan Kunt Ayan, sözlerini şöyle sürdürdü:
Yani insanlar aslında bu süreçte yakınlarının cezaevinden çıkmasını beklerken, eşitsizlik yasaları giderilip, onlara kavuşmayı bekliyordu. Vermiş olduğunuz o büyük büyük sözlerin, lafların cevabını çıkın, verin diyorum. Demokratik hukuk devleti için aslında yapılması gereken adımlar bekleniyordu. Bunlar geldi mi? Maalesef ki hayır. Yıllardır aslında hukuk içinde hukuk yaratıp siyasi mahpuslara uygulanan ayrımcılığa dair tek bir giderim olmadığını görüyoruz. Yine 31 Temmuz Covid yasasındaki eşitsizlikler giderildi mi? Giderilmedi ve en temel insan hakkı olan yaşam hakkı çerçevesinde hasta mahpuslarla ilgili olan bir düzenleme geldi mi? Kısmi olarak yine bir ayrımcılık yapılarak getirildi. Cezasızlıkta aslında samimi ve etkin bir şekilde mücadele bekleniyordu. Bu geldi mi? Maalesef bu pakette bu da yer almadı.
Pakette ayrımcılık var
Bu pakette bir diğer husus ise ağır hasta tutsaklarla ilgili bir düzenleme getirildi. Öncelikle olumlu bulduğumuzu ifade etmek isteriz. Hangi yönüyle olumlu buluyoruz? Elbette ki bir ceza üst sınırı vardı, bu ceza üst sınırı kaldırılarak ağır hasta tutsakların bu yönüyle konutta infazını çekmesi için bir düzenleme geldi. Olumlu buluyoruz ama ayrımcı buluyoruz. Nerede ayrımcı buluyoruz? Burada böyle bir ibare getirmişsiniz, diyorsunuz ki: ‘Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar hariç.’ E, o zaman sorarız: Hapishanelerde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan kişiler kanser hastası olamıyor mu? Herhangi bir hastalık onlara bulaşmıyor mu? Bu ayrımcılık kabul edilebilir bir ayrımcılık değil. Hem ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanları ayırdınız, bir de üzerine diyorsunuz ki: ‘Eğer bu kişi toplum için bir tehlike arz etmeyecekse ancak bu düzenlemeyi getiririz.’ Şimdi, bir kişinin toplum için bir tehlike arz edip etmeyeceğini nasıl belirleyeceksiniz? Soyut bir şekilde, İçişleri Bakanlığına bağlı Emniyete soracaksınız, Emniyet de suç tipine göre afaki kararlar verecek. Yine, ne olacak? Kararı infaz hakimliği verecek. Böylesi bir soyut kavramla burada da bir ayrımcılık getirdiğinizi ifade edelim.
Umudun sesi oldu
27 Şubat çağrısıyla birlikte Sayın Öcalan’ın açıklamış olduğu çağrıyla birlikte 12 Mayısta gerçekleşen PKK kongresinin yarattığı yankı sadece bir siyasi gelişme değil, halkta büyüyen bir umudum sesi oldu. Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesiyle ilgili yapılacak yasama faaliyetleri hiçbir şekilde paketlere sığdırılamaz, paketler içerisinde getirilerek yapılamaz; köklü bir değişiklikle ancak yapılabilir. Ama bu paketler içerisindeki önemi nedir? Halkın bu süreci olan inancıdır, halkın bu süreci olan güvenidir. Aslında bu durumun toplumsal ulaşabilmesi için tam da elimizi böylesi doneler var. İnsanlar yani Türkiye halkına dönüp şunu diyebilecek: ‘Evet, artık Türkiye’de eşitlikçi yasalar yapılmaya başlandı. Evet, artık Türkiye’de barışçıl bir yasa tartışabiliyoruz, hukuki gerekçeleri tartışabiliyoruz.’ diyebilecek. Ama ne oldu, biz bu paketi bunu görebildik mi? Maalesef göremedik. O yüzden, bundan sonraki geleceklerle birlikte, sürecin ruhuna uygun paketler olması gerektiğini ifade ediyoruz.
ANKARA