DEM Partili Serhat Eren, Meclis’te yaptığı konuşmada ülkede çeteleşmenin toplumsal yıkıma yol açtığını belirterek, Diyarbakır ve İstanbul başta olmak üzere yeni nesil çetelerin yaygınlaştığını, uyuşturucu kullanım yaşının 9’a düştüğünü belirtti
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekilleri, Meclis Genel Kurulu’nda görüşmeleri devam eden İçişleri Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçelerine dair konuştu.
Söz alan Amed Milletvekili Serhat Eren, bakanlığın iç barışı sağlamakla yükümlü olduğunu ancak iç korku idaresi olarak çalıştığını ifade etti. Halkın huzurunu sağlamak yerine halkın iradesi ile savaştığını belirten Eren, “Kadın katillerine, çetelere şefkatli yüzünü gösterirken halka ceberut yüzünü gösteriyor. Güvenlik özgürlüğün alternatifi değildir; gerçek güvenlik kayyımlarla, yasaklarla, baskıyla değil, adaletle, eşitlikle, toplumsal rızayla sağlanır ama bizler her gün şafak operasyonlarıyla, yasaklama kararlarıyla ve sansürle uyanıyoruz. Bu, otoriter bir güvenlik anlayışıdır. İç barışın toplumsallaşmasında en fazla sorumluluğu olan bakanlık bugün Cizre’de, Urfa’da yasevlerine kilit vurmakla meşgul. Herkesin defnedilme ve yas tutma hakkı vardır. Taziyelere ve mezarlıklara saldırıların olduğu bir yerde insanlar kendilerini nasıl güvende hissedebilir” dedi.
‘Barışı istiyorsak içeride siyasetin nefes alması gerekiyor’
Kürdistan kentlerinin pek çok bölgesinin “özel güvenlik bölgesi” olarak ilan edildiğini, Kürtlerin doğa ile kurduğu bağın parçalanmaya çalışıldığını, toprağını ekemediğini, hayvanlarını otlatamadığını belirten Eren, “Merasına çıkamadığı için göç etmek zorunda kalan Kürt’ün güvenliği değil bu. Soruyorum: Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde bu özel güvenlik bölgeleri kimin için korunuyor? Barışı istiyorsak içeride siyasetin nefes alması gerekiyor. Siyaset nefes alamıyorsa toplum hiç nefes alamaz” diye kaydetti.
Eren, işçilerin, öğrencilerin, kadınların eylem ve etkinler yapamadığını, bu hususların anayasal hak olmasına rağmen çeşitli gerekçeleri ile engellediğini belirterek, “2024 yılında 313 barışçıl gösteriye müdahale edilmiş, 27’si çocuk 2.611 kişi işkence ve kötü muamele görmüş. İşkence ve kötü muameleden söz açılmışken cezaevlerinden hastanelere, cenaze ve taziyelere götürülen siyasi mahpuslara ring araçlarında işkence ve kötü muamele uygulanıyor. Ağız içi ve ince arama dayatılıyor. Sevkler keyfî biçimde geciktiriliyor. 200 bin liraya varan keyfî masraflarla mapuslar cezalandırılıyor. Kelepçeli muayenelerle, kelepçeli cenaze törenleriyle iç barışı tesis edemeyiz” diye kaydetti.
Devlet çetelerle el ele
Eren ülkedeki çeteleşmelere dikkat çekerek en başta bu durumun toplumsal yıkıma yol açtığını belirtti.
Eren sözlerini şöyle sürdürdü:
“Diyarbakır’da Selefiler, İstanbul’da Daltonlar, Red Kitler, Casperlar gibi yeni nesil çeteler… Üstelik bu çetelerin üyelerinin çoğu çocuk. Gençler işsizlik, adaletsizlik geleceksizlik hissiyle kriminal alanlara itiliyor. Diyarbakır’dan örnek vermek istiyorum: Uyuşturucu kullanma yaşı 9’a düşmüş. Artık, yalnızca gençler ve kadınlar değil çocukların da güvenliği tehdit altında. Devlet içerisinde çetelerle mücadele ettiğinizi iddia ediyorsunuz ama Lice’de asker ve polisler çetelerle iş birliği yapıyor. Binbaşı, yüzbaşı, İlçe Jandarma Komutanı, astsubay ve korucuların içerisinde olduğu bu çeteleri anlatmama gerek yok, çok iyi biliyorsunuz Sayın Bakan.
Diyarbakır’da devlet kim?
Lice Jandarma Karakol Komutanı kendisine özel uyuşturucu tarlası dikmiş. Diyarbakır’da uyuşturucu ticareti yapan dokunulmaz askerler kimdir Sayın Bakan? İşte, devlet içerisindeki bu çetelerden güç alan yeni nesil çeteler, pervasız bir biçimde ellerinde uzun namlulu silahlarla, yüzleri kapalı bir şekilde ‘Gece on ikiden sonra devlet biziz’ diyebiliyorlar Sayın Bakan. Bağlar’da, Sur’da bu çetelerin cirit attığını, nerelerde cirit attığını en çok Diyarbakır Emniyeti biliyor. Peki, Diyarbakır’da, güvenliğin en üst düzeyde olduğu, kameraların her tarafta olduğu, Türkiye’de istihbaratın en güçlü olduğu bir yerde bunlar nasıl oluyor Sayın Bakan? Diyarbakır’da devlet kimdir? Türkiye, Meksika kaynaklı metamfetaminin transit merkezi olmuş, Mersin Limanı kokainin durağı olmuş. Geçtiğimiz yıl 427 insanımızın yaşamını yitirmesini engelleyemediniz. Siz uyuşturucu baronlarıyla değil, hâlâ Kürtçe ıslık çalanlarla mücadele ediyorsunuz.
Kadın cinayetleri
2025 yılının ilk on ayında 217 kadın cinayeti işlenmiş. Bu sayının kendi zaten utanç verici, üstelik şüpheli ölümler, cezasızlık ve korunmayan kadınlar bu tablonun içerisinde yok, Rojin Kabaiş yok, Gülistan Doku yok. Çocukları koruyamayan, kadınları yaşatamayan böyle bir güvenlik anlayışı olabilir mi Sayın Bakan? Kürtlere, Alevilere, gayrimüslimlere, Romanlara, göçmenlere, kadınlara yönelen nefret söylemi medya diliyle, siyasetle ve güvenlikçi yaklaşımlarla sürekli bir biçimde yeniden üretilmektedir. Bugün, 90’ların katliamcı sembollerinin yeniden dolaşıma sokulmasını, Yeşil kod adlı katillerin, JİTEM’cilerin hortlatılmasının, Kürtleri tehdit eden Toros baskılı tişörtlerin sokaklarda, statlarda, Ahmedspor maçlarında sergilenmesinin nedeni, kolluğun ve yargının nefret diline göz yuman, cezasızlığı bir politika hâline getiren hoşgörülü yaklaşımının sonucudur. Nefret suçunun cezasız kaldığı her durumda, yalnızca bir kişi değil, toplumun tamamı yaralanır. Toplumu bu denli çürüten başka bir zehir yoktur. Nefretle yönetilen bir ülkede ne barış inşa edilebilir ne de eşit yurttaşlıktan söz edilebilir.
‘Fiilî OHAL uygulamaları sonlandırılmalı’
10 siyasi partinin üzerinde uzlaştığı kayyum politikasına son verecek yasa teklifi kabul edilmeli, seçilmişler görevlerine iade edilmelidir. Özel güvenlik bölgeleri ve fiilî OHAL uygulamaları sonlandırılmalı; toplantı, gösteri, ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğü güvence altına alınmalıdır. Gömülme ve yas tutma hakkı engellenmemeli, cenazelere ve mezarlıklara yönelik saldırılar durdurulmalıdır. Kadına yönelik şiddet ve cinayetler önlenmeli, işkence ve kötü muameleyle etkin biçimde mücadele edilmelidir. Uyuşturucu ve fuhuşla mücadele sadece operasyonlarla değil çocukları ve gençleri koruyan sosyal, ekonomik, rehabilite edici politikalarla yürütülmelidir. Barış sürecine zarar veren, nefret suçlarında cezasızlığı esas alan ayrımcı, dışlayıcı siyasal dilden vazgeçilmelidir. Gelin, iç barışımız ve toplumsal güvenliğimiz için demokratik toplum sürecini sözde değil hakları tanıyan, hakları güvence altına alan somut adımlarla güçlendirelim.”
Kaynak: MA









