İstanbul seçimleri, iktidar bloku üzerinde ağır hasara yol açarken emek ve demokrasi mücadelesi açısından önemli imkânların açığa çıkması ile sonuçlandı. Saray ve ittifakları varlıklarını koruyabilmek, iktidarlarını kalıcı hale getirebilmek adına bir dizi çalışmayı ve tartışmayı başlatmış bulunuyor. Erdoğan’ın ifadeleri ile yenilginin sebepleri araştırılmaya, MHP’nin tabiri ile barikatlar onarılarak ayakta kalınmaya çalışılıyor. Erdoğan’ın AKP genel başkanlığını bırakacağı, parlamentonun inisiyatifinin görünürde biraz artırılacağı, bir düzeltme hamlesinin planlandığı söyleniyor. Yarı başkanlık sisteminin de tartışıldığına dair rivayetler dolaşıyor. Erdoğan, aynı zamanda partisi içerisinde beliren çatlakları onarmaya, hem iktidar blokunun hem de kendi tabanının bütünlüğünü korumaya çalışıyor.
len muhalefet cephesi, iktidar blokunun kendiliğinden dağılmasını bekleyen bir görüntü sunuyor. Yaralanmış saray, yaralarını onarmak ve kendini toparlamak için bir dizi girişime başlamışken, onu yaralayan güçler, onu yıkmak için hızla harekete geçmek yerine ağırdan alarak sarayın olası toparlanmasına göz yumuyor. Saray zorbalığı ve onun kurumsal yapısı; hukuki, sosyal ve sınıfsal bütün dayanakları ile ortadan kaldırılmadan ülkenin demokratikleşmesi mümkün olmayacaktır. Bu noktada HDP tarafından gündeme getirilen demokrasi cephesi ve Üçüncü Yol tartışması kritik önem arz etmektedir. Seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı bir başka gerçek, ülkede emek, demokrasi ve özgürlük adına en küçük bir kazanımın ortaya çıkmasının yegâne yolunun, ezilenlerin güç birliği yapmasından geçtiği gerçeğidir.
17 yılda, yirmiye yakına seçime girip, çoğundan galip çıkan ve neredeyse yenilmez görünen saray, ancak ona karşı olanların yekvücut mücadelesi ile durdurulabilmiştir. Seçimde Erdoğan’ın karşısına çıkan cephenin birleştirici harcı en geniş anlamı ile Erdoğan karşıtlığıdır. Oysa halkların temel ihtiyacı sarayın yıkılması, emek ve özgürlükten yana bir sistemin kurulmasıdır. Bu nedenle İstanbul’da sandıkla kazanılan başarı sadece bir başlangıçtır. Saraya karşı yakalanan birliktelik, yönünü sarayın üstüne kurulduğu neo-liberal sömürü düzenine ve iktidarın ırkçı, mezhepçi, erkek yapısına çevirmelidir. Halkların bu ihtiyacının politik sözcüsü olması gerekenler emek, demokrasi ve özgürlük güçleridir. Demokrasi cephesi ile HDP’nin formüle etmeye çalıştığı yönelim, bu ihtiyacın politik izahı olma iddiasındadır.
Kabul edilmelidir ki, saraya karşı kurulan cephenin, saray sonrasına dair plan ve beklentileri aynı değildir. İstanbul seçimlerinde yan yana gelen birlikteliğin bir kanadını, egemenler arası çatışmada Erdoğan ve temsil ettiği sermaye grubuyla çatışan diğer egemen blok oluşturmaktadır. CHP ve İYİ Parti bu kanadın sözcülüğünü yapmaktadır. Millet İttifakı çatısı altında bir araya gelen bu blokun amacı, parlamenter sistemin güçlendirilmesi adı altında sistemin ve devletin yeniden restore edilemesini, ekonomik krizden sermayenin çıkarları doğrultusunda çıkılmasını sağlamaktır. Millet İttifakı’nın, uluslararası emperyalizmin ve onun ulusal temsilcilerinin ekonomik ve siyasi çıkarlarıyla bir sorunu yoktur. Daha baştan Erdoğan’ın istifasını istemeyerek ve olası ekonomik tedbir paketine desteklerini sunarak, keni durdukları yeri belli etmişlerdir. Onların derdi dağılan devlet aygıtını, sermayenin egemenliğini sürdürmektir. Halkların çıkarı, düzenin restore edilmesinde değil yıkılıp yerine ezilenlerden, yoksullardan ve işçilerden yana yeni bir düzenin kurulmasındadır.
Egemenler arası çatışmada, çatışan güçlerden birinin yanında taraf olmadan emekçi sınıfların ve ezilen halkların çıkarlarını savunmanın ve hayata geçirmenin yegâne yolu emek güçlerinin yan yana yürümesinin sağlanmasıdır. En geniş demokrasi cephesi tanımlaması, ezilen halklar ve emekçi sınıfların demokrasisi tanımlamasıyla birlikte kullanılmalıdır. Egemen güçlerin demokrasiden anladığı kendi sömürü ve yağma düzenlerinin halkın rızasına dayanılarak yürütülmesidir. Bu bağlamda saray düzeninin yıkılması için seçimlerde sağlanan yan yana gelişin bu amaç başarılana kadar sürdürülebilir kılınması elbette önemlidir. Bundan ileriye yürümenin yolu ise en geniş demokrasi cephesi tanımlaması ile ifade edilen egemenler karşısında ezilenlerin cephesinin kurulması ile mümkün olur. Fakat burada ideali arzulamak ile bu ideali hayata geçirecek taktikleri planlamak aynı şey olmaz. Yapılması gereken, söz konusu demokrasi cephesinin sürükleyicisi olabilecek güç odağının oluşturulmasıdır. Bütün aksi iddialarına rağmen HDP, ağırlık olarak Kürt halkının sözcüsü olarak algılanmaktadır. Bu algının aşılmasının yolu HDP içinde ve dışında Kürt halkıyla omuz omuza yürüyen, saraya karşı mücadeleyi sermayenin sömürü düzenine, devletin sömürgeci erkek karakterine karşı mücadeleye dönüştürmeyi hedefleyen sosyalistlerin güçlenmesiyle sağlanır. Bu güç birlikteliğini sağlamanın yegâne yolu ise yükselen işçi sınıfı hareketine ve hak mücadelelerine önderlik edip onlarla Kürt özgürlük mücadelesi arasında köprü kurabilecek sosyalistlerin yan yana gelmesidir.
Demokrasi cephesinin başarısı ancak bu cephe içerisinde böylesi bir sosyalist öznenin şekillenmesi ile mümkün olacaktır. İmkânsızı isteyelim ama gerçekçi olalım.