İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve ardından tutuklanması, Türkiye’de büyük bir toplumsal tepkiye yol açtı. Toplumun çeşitli kesimlerinde yıllardır biriken öfke, bu olayın ardından sokaklara taştı. Özellikle gelecek kaygısını derinden yaşayan ve baskılardan usanmış olan üniversite gençliğinin ilk günden itibaren öncülük ettiği protestolar toplumun tüm kesimlerince benimsendi ve kısa sürede ülkenin her yanına yayıldı. Böylece CHP, iç sorunlarından ve sokaktan uzak durma halinden sıyrılarak dönemin önemli bir aktörü haline geldi.
Saraçhane’deki İBB binası, bir hafta süren ve her akşam yüz binlerin katıldığı eylemlere sahne oldu. Genç, yaşlı, kadın, erkek güçlü bir iktidar karşıtı tutum sergilendi. İBB’ye kayyım atanması olasılığına karşı halkın gösterdiği kararlı direniş sonucunda bu hesap geri püskürtüldü. Ancak halkın yaşadığı ekonomik sıkıntılar ve iktidar politikalarının yol açtığı krizler, artan hukuksuzluk, gözaltı ve tutuklama furyası toplumsal muhalefeti daha da güçlendi. Polis şiddetine, haksız hukuksuz tutuklamalara karşı tepki hala sürüyor.
Hukuksuzluk; üretimden kopmuş ve para politikalarına endeksli ekonomiyi derinden sarstı. Milyonların hızla yoksullaştırıldığı, sürekli kemer sıktıran, yüksek faiz, yüksek döviz kuru, yüksek enflasyon sarmalındaki ekonomi; hızla bozuldu. İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla birlikte piyasalarda büyük dalgalanmalar yaşandı ve döviz kuru hızla yükseldi. Spekülatörler büyük vurgun yaptı. Döviz kurunu dengelemek için Merkez Bankası rezervlerinden önceki dönemlerde buharlaştırılan 128 milyar doların, KKM ile hazineden aktarılan 150 milyar doların üstüne son krizde yakılan 27 milyar dolar, halkın sırtına yeni bir ekonomik yük olarak bindi.
Muhalefeti bölme hesabı tutmadı
İktidar, muhalefeti bölmeyi temel stratejisi olarak uyguladı. İmamoğlu ve CHP’li belediye başkanlarının gözaltına alınması ve tutuklanması, Newroz kutlamalarına denk getirildi. Newroz’a denk getirilmesinin tesadüfi olmadığı ve ince bir hesapla hareket edildiği yönünde işaretler mevcut. İktidarın Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmeler ve ismi konmasa da “barış süreci”nde atılması gereken adımların kritik bir aşamaya ulaştığı değerlendirmeleri yapılıyor. Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” adı altında kamuoyuna sunulan metnin; devletle bir mutabakat metni olduğu, hem PKK’nin hem de devletin bazı adımları atmasını içerdiği yorumları ağırlık kazansa da devlette bu yönlü bir hareketlenme yok.
İktidar somut bir adım atmaktan kaçınırken, bayram sonrası adım atma mesajları verdi. Bu arada CHP’ye ve yerel yönetimlere yönelik operasyon furyası karşısında Kürtlerin “barış süreci sabote olmasın” diyerek suskun kalacakları, bu şekilde siyasi ve toplumsal muhalefetin ayrışacağı ve otoriterliğin derinleştirilerek iktidarın kendi gücünü tahkim edeceği hesaplanmış olmalı.
Esenyurt Belediyesi’ne daha önce kayyım atanmıştı ve belediye başkanı Ahmet Özer, dört aya yakın süredir tutuklu. Bir süre önce, “Kent Uzlaşısı”nı hedef alan operasyonla Şişli Belediye başkanı ve çok sayıda kişi gözaltına alınıp tutuklandı, Şişli Belediyesine kayyım atandı. Savcılığın kullandığı ifade ile “Batıdaki Kürtlerin” siyasal temsili suç sayıldı. Van’dan Mardin’e, Hakkari’den Mersin Akdeniz Belediyesi’ne kadar kayyım atayan, Kürt siyasetçilerini hapse dolduran gücün iktidar olduğu gerçeği ortadayken Kürt halkının beklenti içine gireceği hesabı varsa da tutmadı.
Ayrıca daha bir ay önce İstanbul merkezli on ilde HDK’ye yönelik operasyonlarda 30 kişi tutuklandı ve yaklaşık 20 kişi ev hapsine mahkûm edilmişken ve baskılar dinmeden sürüyorken Kürt halkının evveliyatını bildiği iktidar politikalar karşısında tutum almaması beklenemezdi.
Zira eşit haklar, barış ve Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesi veren tüm siyasi partilerinin, toplumsal kesimlerin bu gelişmelerin birbiriyle ilişkisini görmemesi mümkün değil. Dolayısıyla iktidarın siyasi muhalefeti toptan hedefe koyan uygulamaları bırakın Kürt ve Türk muhalefetin birbirinden ayrışmasını, ortak mücadele bilincini daha da güçlendirdi.
Newroz kutlamalarında bu hukuksuz gözaltı dalgasına karşı net bir tavır ortaya konuldu. DEM Parti genel merkez heyetiyle Saraçhane’ye destek ziyaretinde bulundu. İstanbul Emek ve Demokrasi Güçleri ilk günden itibaren meydanlarda oldu. CHP genel başkanı Özgür Özel, Amed Newrozuna mesaj gönderdi, Van, Amed ve Adana Newrozlarında iktidara tepki yağdı. İstanbul Newroz kutlamasında CHP Lideri Özgür Özel’in mesajının okunacağı esnada gösterilen reaksiyonun nedeni ise Mansur Yavaş’ın ayrıştırıcı söylemine duyulan tepkiydi. Bu gerilim de DEM Parti eş genel başkanlarının Saraçhane ziyareti ve CHP genel başkanı Özgür Özel’in bu konuda iki defa önemli açıklamalarda bulunmasıyla aşılmış oldu.
Gelinen noktada, İstanbul ve Kürt illerinde ortak bir mücadele hattı var. Hukuksuzluğa, kayyum uygulamalarına, baskı ve şiddete karşı öfke giderek büyüyor.
Muhalefetin tek tek partileri aşan bir tepki olduğunu gören bir yerden birleşik bir mücadele stratejisi belirlemesi önemli. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü ile Türkiye’nin genel demokratikleşme mücadelesinin birbirini iten değil, birlikte gelişen bir süreç olması daha gerçekçidir.
Muhalefetin, halkın barış-huzur, demokrasi ve ekonomik gelecek kaygısını çözmeye yönelik ortak bir mücadele hattı belirlemesi ve büyütmesi tarihi önemde. Değişim talebiyle sokağa çıkan halkın, boykot yapan üniversiteli gençlerin büyük güçlü hareketi; halkı ayrıştıracak sekter tavırlardan, somut kazanım hedefi olmayan müzmin muhaliflikten uzaklaştığı oranda Türkiye’nin otoriterleşme döngüsünden çıkıp demokratikleşme yönünde ilerlemesini sağlayabilir.
Muhalefetin Maltepe’de gerçekleştireceği mitingin geniş tabana yayılmış; emekçiler, işçiler, emekliler, üreticiler, gençler ve kadınların, Türk, Kürt ve her kesimden tüm toplumsal grupları kapsayan bir demokrasi hareketinin vesilesi olması bu açıdan önemli.
Bundan sonra izlenecek hat daha da önem kazandı
Kayyım uygulamalarına karşı halkın seçimle belirlenen demokratik iradesini savunmak için hukuki ve siyasi tüm yollar kullanılmalı, yasal düzenleme için adım atılması sağlanmalıdır. Muhalefet, güven veren bir ekonomik programla halkın karşısına çıkmalıdır. Gelir dağılımı uçurumu, asgari ücret, emekli maaşları, dul ve yetim aylıkları, üreticinin sorunlarının çözümü için somut yanıtlar ortaya konulmalıdır. Basın özgürlüğü, yargının bağımsızlığı, sendika ve meslek kuruluşlarının, üniversitelerin özerkliği talepleri ertelenemez.
Türkiye’nin demokratikleşmesi ve halkın özgürlük talepleri karşılanmalı, Kürt sorununun demokratik -barışçıl çözümü için diyalog kanalları açık tutulmalı ve çözüm önerileri geliştirilmelidir.