Politik bir birey olarak devrim kelimesini anlamaya çalıştığımda, aklıma hep bıçak ile kesilmiş düzenler gelirdi. 20. yüzyılın son çeyreğinde doğmuş olmamıza rağmen bizim kuşak genelde 20. yüzyılın savaşlarını kaba taslak da olsa bilir. O dönem sık sık hükümetler düşer, devlet savaşları olur, devlet yönetimleri el değiştirirdi. Bu duyduklarımız ve gördüklerimizle biraz büyüyünce bu kez başka kıtalardaki savaşları ve sonuçlarını merak ettik. Zaten aç olduğumuz bilgileri, bizden daha aç olan devrimcilerde bulur olmuştuk. Vietnam savaşı, Angola, Çin Halk Cumhuriyeti devrimi, Sovyet’e katılan bazı kuzey Avrupa ve İskandinav ülkeler… Tüm bu ülkelerin devrim savaşında verdikleri o değerli emeği okuduk, hissettik, hak verdik, anladık. Biz de aynı durumdaydık. Kürt halkının düşünen, okuyan, okumaya çalışan gençleri, fakir, zengin, işçi, köylü halkının içinde bulunduğu sosyal, siyasal, kültürel asimilasyonları hissetmedim diyen ya da bunu hissedip dile getiremeyen Kürt gencinin olmadığını zannediyorum. Kürtlüğün, devlet eliyle hissettirilmeye çalışılan utancını fark etmeyen Kürt yoktur. Bu kadar hor görülen bir toplumun paşası bile “çingene paşası” yaklaşımı görürdü ve görmüştür.
Tabii bu halk da kendi onurunu korumak için amansız bir mücadelenin içine girmişti. Her tarafta direniş sürüyordu. İnşaat işçisinden en yüksek devlet memuruna kadar, her Kürt bulunduğu makam ne olursa olsun, Kürt olmanın yaralı onuruyla yüzleşmek zorunda kalmıştır. Ve mücadelesini vermiştir. Halkının arkasında duran partisi ses getirdikçe halk her alanda direnişi yükseltiyor, sesini daha çok çıkarıyordu. O ses yükseldikçe heyecan artıyor ve tüm damarlarımızdaki kirli kanı temizliyor, bizi insan olduğumuz gerçeği ile buluşturuyordu. Ve ses yükselmeye devam etti. Çubuk Barajı’nda ağzını açan ses bugün tüm dünyada yankılanıyor. En benim diyen dünya devletinin masasında o ses yankılanıyor. En son Nietzsche’yi gömdükten sonra öksüz kalan batı üniversiteleri o sesle ışık aramaya başladılar.
Ses şimdi evrenselleşti. Yeni dünya düzeninde yepyeni bir paradigmayla dünyanın sahipleri olduğunu iddia edenlerin masasına oturdu. Artık savaş anlam ve yaşam savaşı boyutuna ulaştı.
2012’de okuduğum bir analizde, analist şöyle diyordu. “Kürtlerin partisi çok büyüdü ama halk aynı hıza yetişemiyor”. Bu analizi o kadar düşündüm ki, sonunda arkadaşlara sormuştum. Bir arkadaş şöyle demişti. “Parti yeni dünya sosyolojisini belirlemekte kararlıdır, bu büyük bir devrimdir.”
Bugün olan tüm olumlulukların altında hala o ses var. O ses hangi enstrümanla çalışırsa o enstrüman güzelleşir, dile gelir. Şimdi dile gelme zamanı. Savaş her yerde artık. Sokakta, caddede, meydanlarda, halk otobüslerinde, ekoloji direnişlerinde, kadın dayanışmasında, üniversitelerde, parti binalarında, millet meclisinde… Sokakta hazırlayıp mecliste yasalaştıracağız.
Yunanistan’da, polis tarafından öldürülen çocuk Alexis (2008) için meydanlara çıkan ve bakanın istifasını isteyen ve bunu başaran halk iradesi dikkatimi hep çekmiştir. Bir ıslıkla bir araya toplanan ve mahallenin hırsızını yakalamaya çalışan bir dönemin güzel gençlerine benzetirdim. O olay bana devlete karşı toplumun özellikle son kırk yılda çok güçlendiğini anlatmıştı. Evet, devlete karşı olan toplumlar artık zayıf değiller. Bu konuda en şanslı olan Kürt halkıdır. Sadece bir karşı çıkış değil, ne istediğini bilen bir potansiyel. Aristotales’in mantığından kurtulmuş, Hegel’le tartışan, Nietzsche’yi yad eden yeni bir zihniyet. Ve sayıları da az değil. Tüm dünya üniversiteleri öğrencilerinin sayısından fazla olduğunu tahmin ediyorum. Ve galiba karşı tarafı biraz da korkutan budur. Başlıyoruz, yol yeni başlıyor.
Bir not gibi ama yazının devamı olsun. Yeni süreçte Kürt tarafı üstüne düşeni en temiz hareketlerle yerine getirdi. İstenilen açık ve net. Katılımlar hızlı ve net. İktidar ne kadar net ve hızlı olursa bu ülke o kadar çabuk prangalarından sıyrılır ve sıçrama yapar. Unutulmasın ki Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu son iki yüzyılın en büyük manifestosunda en fazla önem verdiği nokta, PKK’nin doğuşuna neden olan anti demokratik uygulamalardı. Bu uygulamalar şu anda hukuki zeminde hala devam etmekte ve bir an önce bu yaklaşımlar son bulmalıdır.