• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
19 Temmuz 2025 Cumartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Oğuzhan Kayserilioğlu

Demokrasi, yurttaşlık, sınıf mücadelesi

19 Temmuz 2025 Cumartesi - 00:00
Kategori: Oğuzhan Kayserilioğlu, Yazarlar
Muhalefet mi dediniz?

1- Sermaye kendi ihtiyaçlarının bilincinde olan ve onları elde etmeye çalışan, ülkenin gidişi hakkında düşünen ve etkilemeye çalışan yurttaşlar değil, işgücünün taşıyıcısı uysal köleler istiyor. Toplumun büyük çoğunluğunu yoksullaştırarak kendi müstehcen zenginliğini oluşturan ve bu cehennemi döngüyü farklı biçimlere sokarak zenginleştirip büyütme ve hızlandırma dışında döngüdeki diğer bütün değişikliklere kapalı olan sermaye, doğal olarak halkın sözünün ağırlık kazanacağı ve ihtiyaçlarını savunma imkanı bulacağı demokrasiye değil halkın sesinin kısılıp köleleştirileceği totalitarizme ya da faşizme eğilimlidir.

Ülkemizde faşizmin inşası sürecinin içindeyiz. İnşa süreci, devletin şiddet tekelini elinde tutmanın bütün imkanlarını kullanan iktidar tarafından, toplumu yoksullaştırıp sürekli baskı altında tutarak, baskının yetmediği yerde terörle ezmeye çalışarak, hukuka değil çete ilişkilerine göre karar veren özel mahkemeler kullanılarak, bin bir yolla etnik ve inanç farklılıkları ya da başka farklılıklar üzerinden toplumu parçalayarak, her bireyi belli kimliklere hapsedip diğerlerine düşmanlaştırılarak sürdürülüyor.

Kendi var oluşunu sürekli yeni alanlara, durumlara, süreçlere sıçrayıp yayılarak var ettiği için sonsuz zenginliklere sahip olan toplumsal gerçekliğe, zaman aktıkça daha dakik ve daha geniş alanları üzerinden müdahale eden iktidar, günlük hayatın kendiliğindenmiş gibi gözüken akışı içinde toplumun her zerresine dek sızıp onu kendi yapısıyla uygun bir yapıya sokmaya çalışarak faşizmi inşa ediyor.

Sermayenin faşizm yönelimi, kendisini doğrudan göstermeyen ve sanki yokmuş gibi kendisini var eden, ama aslında her an toplumu her yerinden kuşatıp belirleyen ve zaten totaliter bir yapıda olan çok güçlü bir eğilim tarafından da destekleniyor: Pazar ilişkileri!

Sadece devlet şiddeti değil, toplum, merkezinde pazar ilişkilerinin olduğu kapitalist toplumsal yaşamın günlük akışı içinde, pazarın sermayenin ihtiyaçlarıyla uyumlu totaliter taleplerinin biteviye zorlamasıyla da sistemle tümüyle uyumlu hale sokuluyor. Evet, ekmek, barınma, sağlık, eğitim..vd. hepsi pazar ilişkilerinin acımasız totaliter varlığının içinde ve ancak onun talepleriyle uyum sağlanırsa elde edilebilecek en temel ihtiyaçlar! Herkesin her gün yaşadığı gerilimler en güçlü “eğiticiler” değil midir?

Sermayenin somut-tarihsel hareketi, işçi sınıfının sınıf olarak var oluşunu tek tek bireylere indirgeyerek ve tek tek işçileri de sürekli olarak daha derin bir yoksulluğa hapsedip, bütün yaşamı ayakta kalıp yaşayabilmek için toplumun dip noktasında çırpınarak geçen bir cehennemi kadere hapsederek kendisini gerçekleştiriyor. Sürekli derinleşen yoksulluk, sürekli çaresizlik ve güçsüzlük üretiyor.

Kimliklere hapsolmak, bireycilik, çaresizlik ve güçsüzlük, ülkenin bütün sorunlarıyla ilgilenen, kendi ihtiyaçlarını kazanmak için mücadele etmekle kendisi olabilen yurttaşlık bilincinin önünü kapatıyor, demokrasiyi engelliyor.

2- Anayasal yurttaşlık demokratik bir cumhuriyetin en küçük birimidir. Yurttaş, etnik, dini ve başka kimliklerini özgürce yaşayabileceği ortamı bizzat kendi mücadelesiyle inşa ettiği demokratik bir cumhuriyette yaşayabilen bir bireydir.

Yurttaşlığın tarihten çıkıp gelen ve güncel ilişkilerde ortaya çıkan her yapı taşı, her farklılık ya da özgünlük demokratik anayasanın teminatı altındadır. Demokratik cumhuriyetin omurgası demokratik anayasadır.

Yurttaşın en temel insani ihtiyaçları, sermayenin bitmeyen büyüme talebinin belirlediği kanunlarının egemen olduğu kapitalist pazarın totaliter diktatörlüğünden koparılıp, asgari değil insanca yaşam standartlarının Demokratik Anayasa’yla güvence altına alındığı ve böyle bir anayasanın omurgasını oluşturduğu Demokratik Cumhuriyet, yurttaşlığın kendisini gerçekleştirebileceği bir zemindir.

Yurttaş sermaye ve iktidarlarının binbir yolla kendisini kuşattığı totaliter ya da faşist baskılara karşı mücadele ederek demokratik bir anayasayı “yazar” ve demokratik bir cumhuriyeti kurar; ama aynı zamanda, bu mücadele sürecidir ki sıradan bireyleri yurttaş kimliğine ulaştırır.

3- İşçi sınıfı, sermaye sisteminin belirlediği günümüzün toplumsal gerçekliğinin içinde yaşanan toplumsal ilişkilerde yurttaşlığın inşasının gerçek mimarıdır. Sermayeye karşı mücadelede bütün kimliklerden işçiler, sermayeye karşı ortaklaşırlar ve tam da bu ortaklıktır ki yurttaşlığın zeminini oluşturur. Sınıfın en temel ihtiyaçları ele geçirmeye hedefli olduğu için gerçek, güçlü ve kalıcı olan sermayeye karşı mücadelesi, farklı kimliklerden işçi bireyleri bir sınıf yapısı içinde ortaklaştırır ve sınıf mücadelesi binbir biçime bürünerek sürdükçe sınıf ortaklaşması güç kazanır.

Hayali ya da ütopik veya ayakları yere basmayan değil, ancak böylesi bir gerçek ortaklıktır ki, sermayenin bilinçli olarak her türden demokratik gelişmeyi engelleyerek ve toplumları bölen gerilimleri körükleyerek engellediği yurttaşlığın önünü açar. Sınıf mücadelesi ne kadar yaygın, ne kadar kararlı ve ne kadar uzun süreli olursa, yurttaşlık bilinci ve demokrasi o kadar gelişir.

4- Elbette sadece sınıf mücadelesi değil, sermaye düzeninin parçalayarak birbirine düşmanlaştırıp kendi kölesi yapmaya çalıştığı kimliklerin özgürlük arayışları ya da kapitalizmin ürettiği farklı baskı, yıkım ve sömürü biçimlerine yönelik özgün toplumsal direnişler de ne kadar güçlü yürütülürse o kadar çok demokrasinin ve yurttaşlığın önü açılır. Zaten, sınıf mücadelesi de, toplumun (o arada elbette bütün kimliklerden bireylerin) çoğunluğunun işçileştiği günümüzde, farklı toplumsal güçlerin ve farklı kimliklerin mücadelesiyle iç içe yaşanmaya yazgılıdır.

Sınıf mücadelesinde eğitilen işçi bireyler içinde olduğu toplumsal kimliğin özgürleşmesi mücadelesinde ya da farklı toplumsal hareketlerde daha yoğun mücadele ederken; tam tersi yönden başka bir eğilimde, kendi toplumsal kimliğinin baskı ve sömürü politikalarına direnişinde yer alan bireyler de sınıf mücadelesinde daha aktif olurlar. Günümüzde yaşanan her türden toplumsal harekette Kürtlerin ve kadınların en önde olması rastlantı değildir.

5- Farklı etnik ve inanç kimliklerin eşit haklara sahip olmasını sağlayan, ama kendisi “eşit haklar” statüsünün üstündeki bir anayasal zeminde konumlanarak her düzeydeki farklı kimliklere “kör” olan, bireyleri sadece yurttaşlar olarak gören bir Demokratik Cumhuriyet!

Kendisinden önceki dönemde yok sayılan ya da haklardan mahrum bırakılan kimliklere “pozitif ayrımcılık” yapmayı yasalarla belirleyen bir Demokratik Cumhuriyet!

Despotizmin yerel köklerini inşa ve kontrol edebilmek için merkezden atadığı valilik ve kaymakamlık gibi saltanat makamlarını tasfiye eden, örgütlenmesinin zemini halk oyuyla seçilmiş yerel meclislere yerleşen ve eğitim, adalet, emniyet gibi hizmetlerin yerel meclislere bağlandığı demokratik bir cumhuriyet!

6- Sonuç olarak, demokrasi havada uçan güzel bir kuş ya da hüda- i nabit bir bitki değil; ancak toplumsal gerçeklikte yaşanan gerçek ilişkilerin ürünü olarak kendisi olabilen bir toplumsal ve siyasal ilişki biçimidir. Demokrasi, merkezinde emek-sermaye çelişkisinin olduğu ama sadece ona indirgenemeyecek bir zeminde, birbirleriyle binbir dolayımla ilişkilenen olağanüstü zenginlikteki toplumsal mücadelelerin içinde gerçekleşebilir.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Zıtların birliği ve kapımızdaki yeni savaş

Sonraki Haber

Neden duymayız birbirimizi, neden görmeyiz gerçekleri?

Sonraki Haber
El koyma, çökme, ele geçirme

Neden duymayız birbirimizi, neden görmeyiz gerçekleri?

SON HABERLER

El koyma, çökme, ele geçirme

Neden duymayız birbirimizi, neden görmeyiz gerçekleri?

Yazar: Yeni Yaşam
19 Temmuz 2025

Muhalefet mi dediniz?

Demokrasi, yurttaşlık, sınıf mücadelesi

Yazar: Yeni Yaşam
19 Temmuz 2025

Hak savunuculuğunun bedeli!

Zıtların birliği ve kapımızdaki yeni savaş

Yazar: Yeni Yaşam
19 Temmuz 2025

ABD seçim sonuçları ve  kötülüğün ardına kadar açılan kapıları

Barışa giden yolda belirsizlikler

Yazar: Yeni Yaşam
19 Temmuz 2025

DEM Parti: Mahkeme açıkça suç işliyor

DEM Parti: Mahkeme açıkça suç işliyor

Yazar: Yeni Yaşam
19 Temmuz 2025

Demokratik siyaset ve dili

Demokratik siyaset ve dili

Yazar: Yeni Yaşam
19 Temmuz 2025

Öcalan’ın çağrısı, süreç ve çağ analizi

Öcalan’ın çağrısı, süreç ve çağ analizi

Yazar: Yeni Yaşam
19 Temmuz 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır