Ülke yeni bir sürecin son basamaklarına gelmiş durumdadır. Seçim sürecinde yürütülen kampanyaların boyutu, konuşulan üsluplar, hedeflenen amaçlar, olayın yerel bir seçimin, dahası genel bir seçimin çalışmalarını, boyutlarını bile aşan bir “topyekûn” propaganda ve ajitasyon kampanyasına dönüştüğünü hep birlikte izledik. “Siz kazansanız da, size vermeyeceğiz” söylemi sürecin ideolojik saldırısı, baş propagandası olmuştur. İşin sivri ucu başta Kürtler olmak üzere demokrasi güçlerine yönelmiştir. Oysa Kürtler “biz çocuklarımızla, torunlarımızla yüz yıllardır üzerinde yaşadığımız toprakların üzerinde adil, eşit, kardeşçe ve özgürce yaşamak isteriz” demekten başka bir taleplerinin olmadığını herkes biliyor. HDP karalama propagandasının temsili hedefi olmuştur. AKP iktidarı ve müttefiklerin elinde kalan temel lâfazanlık “vatanın bekası” ve “inşallah, maşallah” hurafesinden başka bir şey değildir. “Biz gelmesek bu ülkede iç savaş olacaktır” tehditleriyle demokratik güçleri sindirmesi boşuna değildir. Ülkede demokrasinin olmayışının yarattığı yoksuzluk, kültürsüzlük ve teslimiyet psikolojisi bunların işini kolaylaştırıyor.
Halkın dünyasına yeni bir gün doğuyor! 24 Mart’ta Bakırköy Pazar Meydanı’nda yapılan Newroz mitinginde atılan şiarlar ve yapılan konuşmalar bile yalnız başına istenilen şeylerin barış, eşitlik ve kardeşlik olduğunu anlatmaya yetmiştir. Bu talepler AKP iktidarının “muskasını” bozmaya yetmiştir. Unutulmasın, terörist ilan edilen HDP, TBMM’nin üçüncü partisi. Bu parti tüm engellemelere ve baskılara rağmen Kürtler ve demokrasi güçlerinden altı milyonun üstünde oy almış ve Meclis’e girmeyi başarmıştır. Bundan da önemlisi HDP’nin “çağdaş” düşünceye sahip politik diyalogu ve hoşgörüyü şiar edenine her türlü sekter, tutucu, bağnaz duruşlardan uzak duran “İslam terörüne” karşı inanç özgürlüğünü savunan bir parti olduğunu “Mısırdaki sağır sultan” bile bilmektedir. Sayısız yöneticileri ve binlerce üyesi “adil olmayan” bir şekilde cezaevlerine konulduğu halde çökerttirilmeyen bir demokratik yapı olduğunu kanıtlamıştır. Bu parti kişiliğinde Kürtlere ve demokrasi güçlerine parlamentonun ve demokratik siyasetin kapıları kapatılmak isteniyor.
Uzatmadan şunu söylemek gerekir; Newroz mitingi herkese çok önemli bir şey gösterdi. Tahminen kalıtımcıları %70, 80 gençlerden oluşuyordu. Coşkulu, duyarlı, kendine güvenen ve en önemlisi demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesini yürütmeye hazır oldukları, daha doğrusu mücadeleyi yürüttüklerini herkese gösterdiler. Kendilerine olan güvenleriyle ve psikolojik duruşlarıyla dostun ve düşmanın dikkatini çekmeyi başardılar. Demek istediğimiz o ki egemen güçlerin Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin geleceğini karartmak için yaptıkları engelleyici uğraşlar ve kitleleri demokrasi ve özgürlük mücadelesinden uzak tutma çabaları, gençleri yozlaştırarak düzenin bir uydusu haline getirmeye yönelik uğraşları işlevsiz kalıp, iflas ettiği görüldü. Dikkat çeken başka önemli bir nokta da; katılımcıların büyük bir kısmının Kürt yoksulları ve emekçilerinin olmasıydı. Belki akşam evlerinde yiyecek bir tane ekmekleri bile yoktu, ama onurlu, kararlı ve mücadelelerinden asla vazgeçmediklerini her halleriyle anlatıyorlardı. Özetle söylersek Kürt gençleri ve Kürt halkı “teslim alınamamıştı.” Ne korku ve baskılar ne de yozlaştırıcı uğraşlar onları kültürel değerlerinden ve mücadele kararlılığından koparamamıştır. “Sessizliğin Azrail” kesildiği bir zaman diliminde gösteriler kararlılık, “korku generalinin” Kürt halkına ve demokrasi güçlerine, mücadelesine işlemediği görülüyordu.
AKP ve MHP iktidarının hesabını bazen ikinci adım ve atak ise seçim çalışmalarının kazanımları olmuştur. Gerek secim çalışmaları sırasında yapınan uğraşlar sayesinde kitleler üzerindeki “ölü toprağın” atılması, hız kazanması ve gerekse elde edilen seçim kazanımları rejimi sarsmıştır. Egemen güçlerin kitleler üzerinde yarattıkları ideolojik etki kırılması kadar, Kürtlerle demokratik ilişki kurmaktan korkan güçlerin üzerindeki dolaylı ve dolaysız saldırıları etkisinin de azalmasında son çıkışların etkisi büyük olmuştur. Seçim diliyle hiçbir alakası olmayan “savaş kışkırtmacılığı” yapmaya yönelen ve toplumsal çatışmaları körüklemeyi amaçlayan “politik dil” tutmamış, halk buna rağbet etmemiştir. Çiller ve Ağar gibi “özel kişilerin” tekrar görünür kılınarak halka gözdağı verme mesajı “çare” olamamıştır. HDP’nın çağrısı Kürt illerinde ve genel olarak Türkiye’de seçime katılma oranını artırmıştır. Tüm engelleme, baskı ve korkutmaya karşı Kürt halkı HDP’nın çağrısına uymuştur. “Yerinden demokrasi” halkın gündemine yoğun bir şekilde oturacaktır.
Şimdi birçok sınıf ve kitlenin “iradesinin dışında” başlamış bir süreç vardır. Özelikle açlık grevlerinin yaratacağı politik gelişmeler herkesin merak konusudur ve demokrasi güçlerinin ilgi odağına oturmuştur. AKP iktidarının ve Ergenekon ilişkilerinin nelere yol açacağı merakının giderilmesi, gündemin odağına oturmuştur. “Yeni bir gün doğuyor doruklarda ve ülkelerden”, Türkiye’de demokrasinin güvencesinin başında Kürtler gelmektedir.