Devlet ve Kürt siyaseti arasında, en azından Kürt halkı ve demokratik kamuoyunun bir barış sürecine evrilmesi beklentisi içinde oldukları bir diyalog süreci yaşanmaktadır. Kürt halkı başta olmak üzere tüm Türkiye halklarına kaybettiren, öncesini saymazsak dahi yarım yüz yıla yaklaşan bir süredir ağır bedeller ödeten bu savaşın bitmesi en azından mazlumların ortak arzusudur.
İnsan ve halk olmaktan kaynaklı hakları çiğnenerek varlığı bir sorun haline getirilen, her türlü demokratik insani talebi kriminalize edilerek terörle yaftalanan, sistematik bir şiddete maruz bırakılan bir halkın direnişi kadar barış ve demokrasi arzusu da doğal biçimde güçlü olacaktır. Emperyalist güçler ve bunlar tarafından inşa edilen dört ulus devlet tarafından yurtlarına el konulan, tüm insani-toplumsal haklarından vazgeçip asimilasyon ve göçertmelerle elimine olmayı kabul etmediklerinde ise fiziki soykırımlar yaşatılan Kürt halkı, tüm parçalarda ortak vatanda rızalaşma temelli ortak yaşam önermesini geliştirmiş, ideolojik ve politik faaliyetlerini bu ilke üzerine oturtmuştur.
Birlik, farklılıkların olduğu yerde gündeme gelebilecek bir kavram ve gerçekleşim olabileceğinden, birliğin gerçekleşebilmesi için de en azından asgari gereklerinin yerine getirilmesi gerekmektedir. Geniş Kürt halk kitlelerinin barış arzusu ve umudu güçlü olmakla beraber, 2013-2015 süreçlerindeki heyecanı gözleyememekteyiz. Başta ötekileştirici ve nefret yüklü dilin bu sonuçta ciddi bir payı olduğu görülmektedir.
Kürt barışı bölgesel düzeyde ele alınırsa mümkün olabilecektir. Türkiye içinde nefret diline ilaveten belediyelere el konulmakta, siyasetçi ve gazeteciler tutuklanmakta, cezaevlerinden cenazeler çıkmakta, göçertme ve asimilasyon hız kesmeden sürdürülmekte iken; Rojava başta olmak üzere Kürtlerin tüm kazanımlarına ağır biçimde saldırılar yöneltilmekte, can kayıpları yaşanmaktadır. Eğer gerçekten bir diyalog ve uzlaşıyla demokratik birlik temelli ortak yaşam inşa edilmek, en azından bunun kapısı aralanmak isteniyorsa tüm bu yönelimlerin böyle bir sonuca hizmet etmediği açıktır. Kendi Kürdümle, rızası dışında köyünün ortasından çizilen sınırlarla öteki tarafta bırakılan kardeşimle savaşmak gerçekçi ve insani değildir.
Dahası, demokratikleşme olmadan toplumsal barış mümkün olamayacaktır. Gözünü kan bürümüş bölgesel hegemon güçler, çıkarları için her türlü insanlık suçunu işlemekte olan emperyalist merkezler gerçekte demokrasi ve barış değil, otoriter-faşist rejimler ve çıkarları doğrultusunda süreklilik arz edecek savaşlar istemektedirler. Demokratik bilinç ve örgütlülükle yürütülen, sonuç alıcı biçimde yükseltilen mücadeleler olmazsa tahakkümcü-gaspçı güçler ne demokrasiye, ne de barışa yol vermeyeceklerdir.
Bu bağlamda, bu diyalog sürecinin barış ve demokratikleşmeyle sonuçlanması halklarımızın kolektif geleceği için yaşamsal önem arz etmektedir. Emperyalist merkezler ve bölgesel hegemon güçlerin müdahalesiyle kan deryasına çevrilen Suriye, Gazze, Lübnan örnekleri hemen yanı başımızdadır. Kaybedenler ise hiçbir yerde hâkim sınıflar, muktedirler değil, ezilen toplumsal kesimleriyle mazlum halklardır. Halkların başına en gerici, ayrıştırıcı, karşıtlaştırıp düşmanlaştırıcı rejimler ya da zihniyet ve örgütlülük biçimleri musallat edilmekte, demokratik zihniyet ve önderlik biçimlerinin gelişmesine fırsat verilmemektedir. Bu yöntemle coğrafyalar ve halkları, süreklilik arz eden bir kaos haline sürüklenerek tahakküm altında tutulmakta, zenginlikleri talan edilmektedir.
Karanlığa mahkûm edilmiş Ortadoğu gerçeğinde Rojava örneği bir ışıktır. Bir çerax uyandırılmıştır ve savunulması, büyütülmesi gerekmektedir. İnsanlık suçları sabit bir katil sürüsü, yolları bizzat emperyalistler ve bölgesel hegemon güçler tarafından açılarak Suriye halklarının başına musallat edilmiştir. Alevileri, Kürtleri, seküler bir yaşamdan yana Sünnileri ve diğer Suriye halklarını katleden, karanlığa gömerek emperyalistler adına tahakküm altında tutmakla mükellef kılınan Selefist örgütler Suriye halklarının meşru temsilcisi gibi pazarlanmak isteniyor.
Suriye’de anti demokratik, Selefist rejim demek, Türkiye ve Kürdistan’ın tüm parçalarında da anti demokratik rejimlerin ve örgütlerin varoluş zeminlerinin güçlenmesi anlamına gelmektedir. BAAS rejimini çökerten güçler alternatifsizlikten değil, demokratik bir Suriye istemedikleri, kaos ve baskının hâkim olmasını istedikleri için Selefi akımları desteklemekte, rejimi onlar üzerinden ve biraz ehlileştirerek inşa etmek istemektedirler.
Rojava’da uyandırılan çeraxın ışığını da, bu politikaları bağlamında söndürmek veya kısmak istemektedirler. Rojava’nın geleceği sadece Kürt halkının değil, biz Alevi halklar başta olmak üzere diğer bölge halklarının geleceği açısından da belirleyici öneme sahiptir. Türkiye’nin demokratikleşmesi bağlamında gelişecek Kürt barışı halklarımızın kolektif kazanımı olacaktır.
Aşk ile