• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
23 Ağustos 2025 Cumartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Demokratik Cumhuriyet’in önemi

23 Ağustos 2025 Cumartesi - 00:00
Kategori: Forum, Manşet
Demokratik Cumhuriyet’in önemi

Devlet olgusu daha ilk dönemlerinde üniter yapısını korumak için bütün zor aygıtlarını kullanan, dışlayıcı bir otorite olarak yapılanmıştır. Bu süreçlerde; 33 kurşun, Zilan, Ağrı, Dersim, Maraş, 6-7 Eylül, Madımak, faili meçhuller, Roboski, Cizre, Sur gibi insan kıyımlarının yarattığı toplumsal yıkımlar ile topluma ağır bedeller ödetilmiştir

Zübeyt Tugay

Cumhuriyet, kökeni itibariyle; “halka ait olan” ve “kamusallık-toplumsallık” anlamına gelmektedir. Bu kavram, kamunun yönetim biçimini ifade ederken, aynı zamanda egemenliğin kaynağının da toplumlar olduğunu tanımlamaktadır. Cumhuriyet yönetiminin en temel ilkeleri, devleti yönetme yetkisinin belli bir soya, ulusa, inanca, hanedana, zümreye, sınıfa ve tekil bir ideolojiye ait olmamasıdır. Halkın iradesi ile temsil edilmesi gerektiğini savunan kamusal yönetim biçimidir.

Cumhuriyet kavramında doğrudan demokrasi olarak ilk nüvelerin Roma Cumhuriyeti döneminde (M.Ö. 509 – M.Ö. 27) gerçekleştiği düşünülmektedir. Roma’da krallığın yıkılmasının ardından kurulan bu yönetim biçimi, daha sistemli bir işleyişle; senato ve halk meclisleri aracılığıyla yönetim işlerinin paylaştırıldığı, yasama ve yürütme yetkisinin farklı organlara dağıtıldığı bir yapıdır. Roma Cumhuriyeti, güçler ayrılığı ilkesinin erken bir örneğini sunması bakımından modern cumhuriyet anlayışına ilham sunmuştur. Bu yönetim biçiminde katılımın yerelden olduğu komün oluşumlarını görmek de mümkündür. Cumhuriyet fikri tarih boyunca farklı biçimlerde ortaya çıkmış, değişen sosyal, ekonomik ve kültürel koşullara göre şekillenmiştir.

Cumhuriyet ilkesinin modern çağdaki ilk güçlü örneklerinden olan; Amerikan Devrimi (1775 1783) ile Amerika Birleşik Devletleri’nin kurulması, Bu dönemde yazılı anayasa, halkın temsilcilerini seçmesi, yasama-yürütme-yargı ayrılığı gibi ilkeler ön plana çıkmıştır. Ardından Fransız Devrimi (1789) ise cumhuriyet fikrini Avrupa’da ve dünyada yaygınlaştıran en önemli olay olarak tarihe geçmiştir. Demokrasinin temel ilkelerinden olan; “Eşitlik, özgürlük,” sloganıyla monarşinin yıkılması, halkın egemenliği ve vatandaşlık kavramlarının hukuki temellerle oturtulması, modern cumhuriyet düşüncesinin yaygınlaşması ile gerçekleşmiştir. Aynı zamanda Fransız ihtilali, Ulus-Devlet biçiminin de ilk uygulanma biçimlerindendir. 19. ve 20. yüzyıllarda cumhuriyet, birçok ülkenin siyasal sistemine yön veren bir model olarak görülmektedir. Demokrasi açısından Cumhuriyet, monarşinin yıkılması ile yurttaşlığın tanımlanarak pratikleştiği, aynı zamanda katılımın artması ile halkın oy kullanma hakkının genişletilerek yerel meclislerin oluşması bu sürecin adımlarını oluşturmaktadır.

Ancak cumhuriyet her zaman demokrasi ile birlikte var olamamış, Ulus-Devlet sistemi birçok ülkede cumhuriyet adı altında otoriter yönetimler kurmuştur. Dolayısıyla cumhuriyet, biçimsel olarak halkın iradesini esas alsa da, demokrasi kavramı göz önünde bulundurulunca özgürlüklerin ve eşitliğin ne kadar sağlandığına göre farklı uygulama biçimleri göstermektedir.

Baskıcı kodlar ve inşa

Ulus-Devlet, milliyetçilik kodlarıyla inşa edilmiş kontrol ve baskı yöntemlerinin egemen olduğu yönetim biçimi olarak görülmektedir. Bu kavramın içeriği aslında basitçe; “devleti yaratmış bir ulus”, bunun etkileri ile “ulusunu yaratmak isteyen bir devlet” olgusunu ortaya çıkarmaktadır. Bu anlamda homojen ve tek uluslu bir yapıyı inşa etmeyi hedefler.

Cumhuriyetin yaygınlaşma sürecinde Wilson İlkeleri’nin etkisi, self determinasyonun yaygınlaşması ve beraberinde ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı, çok uluslu monarşik sistemlerden tek uluslu milliyetçi kodların yükselmesi sonucunda, kurucu egemen güç ve milliyetçi burjuvazinin öncülüğünde var edilen devletler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu çerçevede Ulus–Devlet tek bir ulusun öz değerlerini savunan bir yapıdır. Ayrıca diğer halkların kimliklerini yaratmak istediği yeni ulus kimliğinin içeresinde öğütülmesini hedefleyen, asimilasyonist bir ideolojiyi benimser. Otoriter ve homojen olarak direkt merkeziyetçi bir yönetim biçimidir.

Reformist modernleşme adı altında azınlıkların ve diğer kamusal paydaşların kimliklerini değiştirip dönüştürme amacı taşıyan Ulus-Devlet modeli, aynı zaman da kastik erkek kodlarla var edildiğinden, devletin otoriter olarak her türlü hegemonya ve vesayet anlayışını yükseltmektedir. Yaratılmak istenilen tekçi ulus kitle toplumsallıktan uzaktır. Diğer bütün kimleri yok sayarak, devlet olgusunun diğer toplumsal değerlerinden daha kutsal olduğunu savunmaktadır. Liberal, tümden gelen ve edilgen vatandaşlık inşasını hedeflemektedir. Demokrasinin eşitlik ve özgürlük kavramlarının eksik olduğu merkeziyetçi ve bürokratik yapısı ile eşit yurttaşlık edinimini kısıtlayan bir sistemdir.

Meşrutiyet krizi

Ulus-Devlet üretim ve emek ilişkilerini kontrol etmek isteyen bir yapıya sahip olmasından dolayı, endüstriyalizmin etkisi ile pazar ekonomisini uluslararası ilişkiler üzerinden geliştirilen emperyalizme entegre etmek çabasındadır. Habermas’ın “meşrutiyet krizi” olarak tanımladığı kapitalist devlet formu ise, kendi hegemonyasını ve sömürü aygıtlarını tesis ederek, siyasal varlığını idame ettirebilmek amacıyla inşa ettiği sermaye blokunu ve piyasa ilişkilerini kendi nizamı doğrultusunda kontrol altında tutmayı öncelemektedir. Bu da ülke içerisinde derin sınıf çelişkilerinin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Ulus- Devlet’in pozitivist yasaları ile devlet otoritesini korumak ve kollamak için oluşturulduğu algısı öne çıkarılmaktadır. Rasyonel hukuk sisteminin olgucu yaklaşımları ve bürokrasi geleneği devlet eksenli işletilmekte ve yargı organı otoriteyi korumayı öncelemektedir. Süreklilik ve eylemsellik açısından Ulus Devlet’in kendisi de sistematik olarak Makyavelist bir düşünceyi çağrıştırır. Ulus-Devletlerin vazgeçilmez unsurları olarak milliyetçilik, devlet kavramının yarattığı suni ortaklık değeri olarak topluma dayatılmaktadır.

Türkiye açısından cumhuriyetin tarihi; rönesans ve reform hareketlerinin devamı olarak, dünya devletleri modern devlet yapılarıyla kendilerini yenilerken, Osmanlı Devleti ise son dönemlerinde ortaya çıkan iç krizler ve Avrupa’daki değişim hareketlerinin etkisiyle İttihat ve Terakki’nin Jön Türk akımının yarattığı etkiler ile ulus-devletçi bir cumhuriyet yolculuğuna başlamıştır. Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük olarak üç ana akımın tartışıldığı bu dönemde, 1904 yılında Yusuf Akçura’nın Türkçülük üzerine kaleme aldığı yazılar ve bu ideolojinin kitlelere yaygınlaştırılması, ulus yapısının temellerinin inşasında kritik bir görev üstlenmiştir. Bu süreç, Jön Türk hareketinin etkisiyle İttihat ve Terakki’nin modern ulus-devlet modeli çerçevesinde siyasal bir proje olarak milliyetçiliğin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı arasında yürütülen cumhuriyet projesi, aynı süreçte gerçekleşen bütün kongreler nihai olarak ulusçu bir Türk devletinin kurulmasına evirilmiştir. Geçirilen süreçte şoven ve militarist bir ordu gücüne dayandırılan proje; Başlangıçta tartışılan 1921 Anayasası, sonrasında yapılan Lozan antlaşmasının sonuçlarının etkisi ile 1924 yılında reforme edilerek bir Ulus-Devlet inşa edilmiştir.

Devlet olgusu daha ilk dönemlerinde üniter yapısını korumak için bütün zor aygıtlarını kullanan, dışlayıcı bir otorite olarak yapılanmıştır. Bu süreçlerde; 33 kurşun, Zilan, Ağrı, Dersim, Maraş, 6-7 Eylül, Madımak, faili meçhuller, Roboski, Cizre, Sur gibi insan kıyımlarının yarattığı toplumsal yıkımlar ile topluma ağır bedeller ödenmiştir. Şark ıslahatı ve asimilasyon yaptırımları kültür soykırımı ve bunun yanı sıra 1960-1980 anti demokratik darbeleri sonrasında yaşanan cezaevlerindeki işkenceler, yaratılan Ulus-Devlet ideolojisinin kötü karnesini ortaya çıkarmaktadır. İfade özgürlüğü kavramı, inançsal baskılar, baş örtüsü sorunları ise aktif yurttaşlığın sınırlı olduğu bu negatif entegrasyon pratiğini göz önüne sererek, akıllara “biz ötekileştirilenler bu cumhuriyetin ne Xeyrini görmüşüz ?” sorunu getirmektedir.

Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş, oldukça sancılı olmuştur. Âdem-i merkeziyetçilikten uzaklaşan Ulus-Devlet ideolojisi ve pratiklerinin toplumsallığı temsil eden ve paylaşılan öz değerlerle irtibatını kestiği görülmüştür. Değerlerle kesilen irtibat sonrasında ise ulus-devlet modeliyle bu coğrafyanın genetiğine uymayan, doğal değerlerinden uzak bir toplumla karşı karşıya kalınmıştır.

Şovenist kodların getirdikleri

Ulus Devlet‘in milliyetçi, ulus temelli ideolojisi; otoriter, militarist, şovenist kodlar ile beslenerek yaradılışı gereği büyük bir zor aygıtı oluşturmaktadır. Bu zor aygıtının ülkenin her alanına nüfuz etmiş olması, “odanın ortasında fil var” metaforu ile tasavvur edilebilinir. Bu durumda Cumhuriyet yönetim biçimini yeniden gözden geçirerek daha kapsamlı ve çoğulcu toplumsal formlara eriştirmek ve dönüştürmek fikrini ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla demokrasinin sadece temsili düzeyde seçimler ve oy kullanmaktan ibaret olmayıp, kamusal alan koşullarını güçlendirerek, aktif yurttaşlığın teşvik edildiği, katılım ile kapsam boyutunu büyüterek sivil toplumlun varlığını ve misyonunu anayasal düzlemde güvence altına alan Demokratik Cumhuriyet fikriyatı ile gerçekleştirilebilinir.

Tarihi yapan toplumların iradeleri ve öz değerleri, ancak çoğulcu ve özgürlükçü bir kapsam yaratan demokratik ulus özdeşleşmesi ile var olabilirler. Toplum olgusu farklı antagonizmaların oluşturduğu bir değer olarak, siyaset ve yönetsellik politikaları bakımından; kimlik ve fark ilişiklileri üzerinden inşa edilerek daha demokratik toplumların oluşmasına olanak sağlayabilecektir.

Demokratik Cumhuriyet fikriyatı, eşitlik ve özgürlük perspektifinden bakıldığında; Cins kırımına zemin hazırlayan kastik devlet anlayışının ortadan kaldırılması ve kadın özgürlükçü bir toplumsal inşanın gerçekleşmesi için tarihsel ve toplumsal bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Kapitalist modernitenin yarattığı liberal, sömürgeci ve tüketen bireysellik ile bürokratik statükoyu benimseyen anlayışların yerine, daha kolektif, tüm kimliklerin öz değerleriyle var olabildiği, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerin aşıldığı ve özgürlükçü bir kamusal alanın inşası edildiği bütünlükçü toplumsallığın güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu dönüşüm, ancak demokratik ulus örgütlenme modeli aracılığıyla gerçekleştirilebilinir. Nihai olarak Anayasal güvence ile desteklenen; Olgucu-pozitivist edilgenliğe karşı, otoriter olmayan, kuvvetler ayrılığının meclisler ve yerelden-yatay demokrasi modeli üzerinden geliştirildiği; Devlet–Yurttaş ve toplumun yöneten-yönetilen diyalektiklerine önerme olarak Demokratik Cumhuriyet inşası öne çıkmaktadır.

Demokratik Cumhuriyet’in önemi

Demokratik ulus modeli, ekolojik bir doğa anlayışını benimseyen, sivil toplumun özgürce gelişebildiği; tüm farklı toplumsal kesimlerin eşit biçimde temsil edildiği ve din, dil, etnik kimlik, toplumsal cinsiyet ile sınıfsal farklılıkların giderildiği bir çerçeve tasarlamaktadır. Bu model, bireylerin öz değerleri temelinde eşit yurttaşlık ilkesiyle, dışlayıcı değil kapsayıcı bir perspektif benimseyerek, çok kimlikli ve çok kültürlü toplumların oluşumunu hedeflemektedir. Ayrıca, radikal ve yerel demokrasi imkânlarını genişleterek, cumhuriyet kavramının daha özgürlükçü ve eşitlikçi bir form kazanmasına imkân sağlamaktadır. Bu bağlamda, toplumların özyönetim mekanizmaları aracılığıyla demokrasiyi en derin anlamıyla hayata geçirebilmeleri ancak demokratik toplumların tesis edilmesiyle mümkün olmaktadır. Dolayısıyla, bu süreçler tarihsel olarak Demokratik Cumhuriyet’in inşasını zorunlu kılmaktadır.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Gulistan Tara ve Hêro Behadîn katledildiği yerde anıldı

Sonraki Haber

Özgürlüğü savunmak; Filistin ve Kürt halkının yanında olmaktır

Sonraki Haber
ABD seçim sonuçları ve  kötülüğün ardına kadar açılan kapıları

Özgürlüğü savunmak; Filistin ve Kürt halkının yanında olmaktır

SON HABERLER

Yeni anayasa tartışmaları ve DHP’nin sorumluluğu

Diyanetin hutbeleri, laiklik ve otoriterleşme

Yazar: Yeni Yaşam
23 Ağustos 2025

Muhalefet mi dediniz?

Süreç ve olasılıklar

Yazar: Yeni Yaşam
23 Ağustos 2025

Şara’nın gerçek yüzü, Süveyda’daki katliamla ortaya çıktı

Şara’nın gerçek yüzü, Süveyda’daki katliamla ortaya çıktı

Yazar: Yeni Yaşam
23 Ağustos 2025

Demokrasi şöleni…

Oyunbozan SDG!

Yazar: Yeni Yaşam
23 Ağustos 2025

ABD seçim sonuçları ve  kötülüğün ardına kadar açılan kapıları

Özgürlüğü savunmak; Filistin ve Kürt halkının yanında olmaktır

Yazar: Yeni Yaşam
23 Ağustos 2025

Demokratik Cumhuriyet’in önemi

Demokratik Cumhuriyet’in önemi

Yazar: Yeni Yaşam
23 Ağustos 2025

Gulistan Tara ve Hêro Behadîn katledildiği yerde anıldı

Gulistan Tara ve Hêro Behadîn katledildiği yerde anıldı

Yazar: Yeni Yaşam
22 Ağustos 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır