İnsanı merkeze alan, adem-i merkeziyetçi ve çoğulcu bir yönetim anlayışı ile demokratik bir Türkiye mümkündür. Böyle bir Türkiye, Ortadoğu için de ilham verici bir model haline gelecektir
Kahraman Oğuz
Türkiye’de Demokratik Kürt Hareketi, uzun yıllardır meşru bir temelde ağır bedeller ödeyerek sürdürdüğü mücadelesiyle, toplumsal hafızada derin bir iz bırakmıştır. Tüm baskılara ve inkâra rağmen kararlılıkla sürdürülen bu mücadele, yalnızca bir siyasi duruş değil; aynı zamanda halkın örgütlü iradesinin ifadesi olmuştur. Bu nedenle Kürt halkı ve temsilcileri, zaman zaman muhatap alınmış; çözüm süreçlerinde önemli bir aktör olarak tanınmıştır.
Bu hareket, yerelden başlayarak tabanda örgütlenmiş, kararlarını halkla birlikte almış ve uygulamaya geçirmiştir. Temsiliyet, halkın içinden çıkan, demokratik bilince sahip şahsiyetler aracılığıyla sağlanmıştır. Hiçbir zaman halkın üstünde, kendini ayrıcalıklı gören bir elit zümre yaratma anlayışına yönelmemiştir. Çünkü inandığı ilkelerden sapmamış, kararlarını halkla birlikte hayata geçirmiştir. Zira taleplerinin meşruluğu, ay ve güneş kadar açıktır.
Kürt halkı, tarihin en eski uygarlıklarından biri olarak, Mezopotamya’da doğal toplumun ve medeniyetin kurucu unsurlarından biri olmuştur. Ancak Ortadoğu, binlerce yıldır egemenlik savaşlarının, dini ve etnik ayrımcılığın, yeraltı ve yerüstü kaynakların paylaşım mücadelesinin arenası haline getirilmiştir. Bu savaşlar milyonlarca insanın yerinden edilmesine, büyük göçlere ve tarifsiz acılara neden olmuştur. Bugün bile milyonlarca insan mülteci kamplarında yaşam mücadelesi vermektedir.
Tam da bu tarihsel bağlamda, Demokratik Kürt Hareketi, 21. yüzyılda yeni bir paradigma ile sahneye çıkmıştır: ekolojik, demokratik ve cinsiyet özgürlükçü bir yaklaşım. Bu yaklaşım, yalnızca Kürt halkının değil, Ortadoğu halklarının barış içinde, eşit ve özgür bir geleceğe sahip olmasının yolunu açmaktadır.
Türkiye’de bu mücadele HDK, HDP, DEM Parti ve bağlı kurumlar aracılığıyla sürdürülürken, Suriye’de Demokratik Suriye Güçleri çatısı altında verilen mücadeleyle saygınlık kazanılmış; farklı halkların ve inançların bir arada, barış içinde yaşamasını sağlayan nadir bir örnek yaratılmıştır. Bugün Suriye’de halklara barış ve huzur vaat eden tek güç, bu anlayışla hareket eden demokratik ittifaktır.
Türkiye’nin de savaş ve sömürü kıskacından kurtulmasının yolu, demokratikleşmeden ve toplumsal barıştan geçmektedir. 11 Ekim ve 27 Şubat’ta başlayan barış girişimleriyle, Kürt hareketi ve demokrasi güçleri bir kez daha el uzatmış, her alanda duyarlılığı artıracak destek çalışmaları başlatmıştır. 40 yılı aşkın çatışmalı sürecin her aşamasında, bu hareket çözüm ve barış talebini ısrarla dile getirmiştir. Her seferinde bu talepler reddedilmiş olsa da, halklara olan sorumluluk bilinciyle bu taleplerden vazgeçilmemiştir.
Bu iradenin en somut göstergelerinden biri de 2025 Newroz kutlamalarıdır. Türkiye’nin dört bir yanında milyonlarca insanın katılımıyla gerçekleşen bu etkinlik, halkın barış ve özgürlük isteğinin canlı kanıtıdır.
Türkiye’de halkların dil, inanç ve kültürel haklarının tanınması, iç ve dış güvenliğin hukuk ve anayasa güvencesi altına alınması şarttır. İnsanı merkeze alan, adem-i merkeziyetçi ve çoğulcu bir yönetim anlayışı ile demokratik bir Türkiye mümkündür. Böyle bir Türkiye, Ortadoğu için de ilham verici bir model haline gelecektir.
Irkçı, inkârcı, milliyetçi ve faşizan sistemler, bugüne dek ülkeye hiçbir şey kazandırmamıştır. Aksine, halklara kaybettirmiş; ülke kaynakları, anlamı olmayan savaşlarda heba edilmiştir. Türkiye, neredeyse bir açık hava cezaevine dönüşmüş; gazeteciler, milletvekilleri, iş insanları ve düşünce suçluları cezaevlerine doldurulmuştur. Oysa bir sosyal hukuk devletinde bu manzaralara asla yer olmamalıdır.
Bu yanlış gidişata karşı çözüm, onurlu ve adil bir toplumsal barışla mümkündür. Bu inançla, yazarlar, sanatçılar ve düşün insanlarından oluşan bir çevre olarak “Aydın İnisiyatifi”ni kurduk. Yerelden başlayan bu çalışmayı bir ilk adım olarak görüyor; iki yaka arasında köprü kuracak, ortak aklın gücüyle ülkeyi yanlış yöneten taraflara karşı caydırıcı, birleştirici bir rol üstlenmeyi hedefliyoruz.
Çünkü inanıyoruz ki, haklıyız. Aydın olmak, haklıdan yana olmak; halkla birlikte, öngörülü ve kararlı bir duruş sergilemektir.