Siyaset, insanların kendilerini ifade etme tarzı ve sanatıdır. Bir insanın kendisini eşit ve özgür hissetmeyeceği politik bir zeminde bulunması ve bunun gerektirdiği özverilere katlanması düşünülemez. Demokratik ilişki, işleyiş, gönüllü katılım ve demokratik katkı olmadan hiç kimse kendinden menkul kurallara ve kararlara uygun siyaset yapmaya zorlanamaz. Bu bakımdan birleşik ve çoğulcu partilerde, otoriter ve sekter anlayışların yerine, farklılıkların meşruiyeti temelinde karşılıklı güvene, saygıya ve hoşgörüye dayalı temel mutabakatlar olmalıdır.
Birleşik ve çoğulcu partilerde açıklık, eşitlik, farklılıkların meşruiyeti, seçim ve azınlığın haklarının korunması, tüzüğün herkes için geçerli olması gibi temel ilkeler, parti içi demokrasinin olmazsa olmazıdır. Tüzük hiç kimseye parti içinde çoğunluk olduğu için diğerlerinden daha fazla söz ve karar hakkına sahip kılmaz. Parti organlarında belirli sürelerle kalınır, bütün organlara seçimle gelinir ve seçimle gidilir. Partinin, Program, Tüzük, Kongre ve Konferans kararları, seçim yöntemi ve tüm yönetmelikler, demokratik ilişki ve işleyiş kurallarına göre oluşur.
Çoğulcu bir partinin kuruluş ilkeleri ve felsefesinin sürdürülmesi, onun çoğulcu zemininin ve yapısının korunmasıyla mümkündür. Aksi durumda partinin bölünmesi, parçalanması ve kuruluş amacının dışına çıkılarak başka bir parti haline dönüşmesi engellenemez. BSA, SBP, BSP, ÖDP ve SDP süreçlerinde yaşananların nedeni bileşenlerin kendi hedeflerini temel alarak diğer grupların ideolojik ve siyasal farklılıklarını görmezden gelmeleriydi. Büyük grupların güçlerini dayatarak küçük grupları tasfiyeye yönelmeleri, gruplar arası konsensüsün oluşmasını engelledi ve bu oluşumların dağılması kaçınılmaz hale geldi. Bu süreçten çıkarılması gereken en önemli ders ise, parti içi demokrasinin içselleştirilmeden örgütün varlığının ve sürekliliğinin korunmasının mümkün olamayacağı gerçeğiydi.
İşçi sınıfının içinde bulunduğu maddi hayat şartlarında işkolları, proleterleşme süreçleri, köy ve kent yaşamının farklılıkları ve modern toplum ilişkilerinin yarattığı sosyal, siyasal, etnik, kültürel, inançsal ve etik vb. olgular sınıfın katmanları arasında farklı eğilimler yaratır. Bu nedenle işçi sınıfının bütünü aynı ideolojik ve siyasal refleks içinde olamaz. Sosyalist demokrasi anlayışı, işçi sınıfı içerisindeki katmanların farklı eğilimlerinin gözetilmesi ve muhalefet hakkının tanımamasını gerektirir.
Sınıf ve kitle hareketinden kopuk olan ve onların taleplerini dikkate almayan, sistemi değiştirmeyi ve dönüştürmeyi hedeflemeyen bir demokratik siyasetten söz edilemez. Birleşik ve çoğulcu bir parti kapsayabileceği devrimci ve demokratik güçleri kendine çekemiyor ve çektiklerini kendi siyasal programına uygun bir yürüyüşe sokamıyorsa, kitlelere kurtuluş umudu veremiyor demektir. İşçi sınıfının, emekçi kitlelerin ve ezilenlerin baskısını üzerinde hissetmeyen bir parti ve öncü kadroları devrim ve demokrasi yolunda kararlılıkla ilerleyemez. İşçi sınıfı, emekçi kitleler ve ezilenler eşitlik ve özgürlük mücadelesine katılmadan devrimci bir hareket ve kitlelerin bilinç ve örgütlenme düzeyi olgunlaşmadan bir devrim olamaz.
Her bir tarihsel anda bazen farkında olmadan ve bazen de olguların yeterince bilincine varılmadan, “eskiyi” savunma ve yeniye karşı “direnme” refleksi, hareketin ileriye doğru atılımını engeller. Eskiye takılıp kalanlar, ikircikli tutumları ile somut durumun somut analizinin gerektirdiği adımları atamaz. Kuşkusuz yerine, yeni ve daha ileri bir şey konulmadan var olanın değiştirilmesi mümkün olmaz. Ancak kendisini değiştirmeye hazır olmayan parti ve kadroların, toplumun devrimci ve demokratik dönüşümüne gerekli katkı sunamayacağının bilincinde olmak gerekir.
Gücünü sınıf ve kitlelerin desteğinden alan demokratik siyaset, demokratik bir örgütle yapılabilir. Tersi bir durum sorunları daraltır, kişiselleştirir, hiyerarşik ve bürokratik eğilimleri güçlendirir. Örgütlenme ve mücadele biçimleri sorunu ise, toplumsal devrimin amaç, araç ve ihtiyaç diyalektiği içerisinde ele alınmak zorundadır. Devrim ve demokrasi mücadelesinde “neyi, nasıl ve kim için?” yaptığınızı bilince çıkarmadan, yolunuzu ve yönünüzü belirleyemezsiniz.