Bir aşiretin koruculuğu kabul etmesi, diğerinin reddetmesi sonucunda kardeş aşiretler arasında kan davalarına varan düşmanlıklar gelişmiştir. Bu durum, devletin Kürt toplumunu ‘aşiretler arası iç çatışma’ üzerinden kontrol etmesinin en somut örneğidir
Berivan Elter
Ortadoğu ilklerin mekanıdır. İlk yerleşim yerinin, ilk tarımın, ilk dinsel inançların ve ilk toplumsal formların oluşum merkezidir. Doğalında da ilk komünal toplumun gelişim diyarıdır. Uygarlığın üzerinde gelişip kendine mal ettiği tüm değerler, ilkin neolitik toplum ya da bir diğer adıyla komünal toplumda yaratılmıştır. Bu açıdan toplumsallığın ve uygarlığın başlangıç tarihi Ortadoğu kabul edilir. Komünal toplumun tüm bu değerleri, kadın merkezli bir yaratım olduğu arkeolojik bulgularla kanıtlanıp, kabul gören bir realitedir. Bin yılları bulan bu toplumsal inşa sürecinin öncüsü kadındır. Özellikle yerleşik yaşamla birlikte eşitliğe, dayanışmaya ve paylaşıma dayalı ahlaki politik değerler yaratmıştır ve böylece özgürlük ilkeleri ekseninde bin yıllara varan bir kültürün temsili haline gelmiştir. Her şey toplumsallık ve “biz” diyalektiği ekseninde ortaklaşma kültürü esasına oturtulmuştur. Böylelikle kendi ahlakını oluşturmuş ve toplumsallığın yolunu belirlemiştir. İnsanlar ilk klan etrafında toplanmış ve bu bir araya gelme aynı zamanda toplumun ilk çekirdeği olmuştur. Ardın sıra kabile ve daha büyük bir yapı olan aşirete dönüşmüştür. Aşiret, hem bir kimliğin hem de komünal birlikteliğin en komplike formu olmuştur. Komünal toplumdan sınıflı topluma geçişin ara halkası olarak şekillenen aşiret, kan bağı, ortak yaşam ve yerel dayanışma üzerinden örgütlenmiştir. Bu dönem, merkezi uygarlığın yayılımı karşısında kahramanlık çağı olarak da bilinmektedir. Uygarlığa karşı komünal direniş kalelerine dönüşen aşiretler, en etkili ve yetkin toplumsal örgütlenme formu olarak tarihte yer edinmiştir. Bu yönüyle aşiretleri, Ortadoğu toplumlarının en eski sosyo-politik örgütlenme biçimlerinden biri olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Proto Kürtleri, aşiret formunun en temel öncülerinden saymak yanlış olmayacaktır. Kürt toplumunda aşiretler tarih boyunca hem ekonomik üretimin birimi hem de toplumsal dayanışmanın taşıyıcısı olarak ele alabiliriz. Ayrıca toplumsal üretim ve kültürel aktarımda da önemli rol oynamıştır.
Kürt toplumunda aşiret
Ortadoğu toplumlarının tarihsel gelişiminde aşiret, yalnızca sosyolojik bir örgütlenme biçimi değil, aynı zamanda ekonomik, siyasal ve kültürel bir olgu olmuştur. Zihniyet bağlamında da bunu yaşamıştır. Kürt toplumunda ise aşiretler, çelişkili bir yapı işlevi görmüştür. Hem direnişe hem de parçalanmaya zemin yapılmıştır. Modern ulus-devletler döneminde aşiretlerin dokusuyla oynanmıştır. Devlet politikalarının doğrudan müdahalesi sonucu bu yapılar, devletin denetim aracı olarak ya yeniden inşa edilmiş ya da bilinçli bir şekilde çarpıtılarak toplumsal çözülmenin bir aygıtı haline getirilmiştir. Kapitalist modernite çağında bu saldırılar katlanmıştır. Özünden koparılan, yozlaştırılan aşiret yapıları, feodal gericiliğin karakterine dönüştürülmüştür. Kürt toplumsallığı da bu cendereden geçirilmiştir. Buna karşı Kürt aşiretleri kolay kolay boyun eğmemiştir; hep direniş ve mücadele içinde olmuştur. Özellikle dağlık coğrafya, devlet otoritelerinin sınırlı kontrolü ve göçebe/yarı göçebe yaşam biçimleri, Kürtler açısından bir güvenlik ve dayanışma mekanizması olmuştur. Özsavunma ve dayanışmanın yanı sıra komünal ruhun tarihsel taşıyıcısı olarak da ele almak yerinde olacaktır. Özellikle ortak yaşamda aşiret üyeleri üretim, tüketim ve güvenlik ihtiyaçlarını zibare (imce) kültürüyle kolektif karşılamışlardır. Bunun yanında sözlü kültür ve dengbêjlik sayesinde gelenek, mitolojik öğelerin ve toplumsal deneyimlerin aktarımında merkezi bir işlev görmüştür. Öyle ki merkezi otoritelerden görece bağımsız olmalarından kaynaklı aşiretlerde özyönetim ve aşiret meclisleri mekanizmaları özgürlük potansiyelini de hep barındırmış ve yaşamsallaştırmıştır. Bu yönüyle aşiretleri komünal tarihsel mirasın nüveleri olarak değerlendirebiliriz. Tarih boyunca aşiret formu, meclis benzeri yapılar, yaşlılar meclisi ile kolektif tartışmalara vesile olmuş ve katılımcı karar mekanizmalarını inşa etmiştir. Bireysel çıkarların ötesinde topluluğun yararı esas aldığından özgün demokratik ve bizlik kültürüne de öncülük etmiştir. Bu katılımcı ve yerel karar mekanizmaları aşiret demokrasisini geliştirmiştir.
Demokratik ulusta aşiret
Demokratik ulus, tekçi, homojen milliyetçi ulus-devlet anlayışının alternatifidir. Ulus-devlet, tüm çoğulcu oluşumların inkarı ve tekleştirilmesi üzerinden bir kültürsüzlüğü; demokratik ulus ise farklı etnik, dini, kültürel toplulukların özgür birlikteliğini ifade eder. Bu bağlamda aşiretlerin komünal ruhu, demokratik ulusun bir bileşeni olarak ele alınabilir. Devletli yapıların saldırıları sonucu değişime uğrayan aşiretler ve komünalitesi, yeniden ruhuna uygun ortak değerleri öne çıkararak, demokratik toplumun önemli bir öğesi olabilir. Kapitalist bireyciliğe karşı aşiret dayanışmasının üretim ve paylaşım kültürü, demokratik ekonomi anlayışına kaynaklık edebilir. Özellikle uygarlığın gelişimi ve feodalizmle birlikte günümüzde aşiret yapısı ataerkil karakter taşısa da, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmasıyla birleştiğinde dönüşüme uğrayabilir ve bu da demokratik ulusun kadın özgürlükçü ilkesiyle bütünleşebilme potansiyelini açığa çıkarabilir. Aşiretler arasındaki farklılıklar, rekabet ve çatışma yerine, bu anlayış üzerinden özüyle buluşarak demokratik ulus çatısı altında çoğulculuğun unsuru haline gelebilir.
Öz itibariyle demokratik ulusun inşasında böyle yetkin bir potansiyeli olmasına rağmen ulus-devletlerin yükselişiyle birlikte aşiretler, kendi tarihsel ve toplumsal komünalite işlevlerinden koparıldı. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde Kürt aşiretleri, isyan ve direniş dinamiklerini bastırmak için hem parçalandı hem de işbirlikçi kanatlar üzerinden yeniden üretildi. Bu da uzun yıllar özgün örgütlenmenin komünal birliktelik ifadesi olan aşiretlerin karşıt toplumculuğa dönüş sürecini beraberinde getirdi. Devlet eliyle yürütülen politikalar, aşiret olgusunu yalnızca “geri kalmışlık” ile damgalamakla sınırlı değildir. Özel bir merkez olarak devletçi ideolojinin parçası haline getirilmek istenmektedir. Yani Kürt toplumunda yeni bir aşiret karakteri inşa edilmeye çalışıldı ve günümüzde bu karakter, özgün örnekler dışında Kürt toplumunun yıkımını anbean icra etme tehlikesiyle karşı karşıyalar.
Ulus-devlet kırımı
Uzun yıllar boyunca direniş karakteri ve devlet dışı özgür örgütlenmenin en somut hali olan aşiretler, ulus-devlet yönelimleri sonrasında kırıma uğramış ve yeni normlar kazandırılmıştır. Öyle ki artık aşiret ilişkileri, devlet yardımları, güvenlik politikaları ve siyasi çıkarlar üzerinden yeniden tanımlanmakta; aşiretler devletlerin siyasi aparatına dönüştürülmektedir. Özellikle yaşanan kimlik çözülmesi sonrasında aşiret yapıları, Kürtlük bilinciyle çelişkili bir zeminde kurgulanarak, ulusal birliğin önünde engel haline getirilmektedir. Bununla da yetinilmediği gibi zihinsel arka planı inşa edebilmek adına özel savaş merkezleri tarafından medyada ve devletin resmi akademik tezlerinde ya folklorik bir kalıntı ya da bölücülüğün kaynağı olarak sunulmakta, böylece tarihsel derinliği ve toplumsal rolü gizlenmektedir.
Aşiretlerin karakteri üzerinde oynanan oyunlar, aslında devletin Kürt toplumunu yönetme stratejisinin temelidir. Aşiretlerin tarihsel rolü dayanışma, ortak üretim ve toplumsal güvenlikken, son dönemlerde bu bağların içi boşaltılarak rekabet, çıkar çatışması ve devlet bağımlılığı üzerinden yeniden tanımlanmıştır. Devlet, farklı aşiretleri ekonomik teşviklerle (ihaleler, tarım destekleri, taşeronluk) birbirine karşı konumlandırmaktadır. Bu durum dayanışmayı zayıflatmış, aşiret bağlarını çıkar temelli ve yozlaşmış ilişkiler ağına dönüştürmüştür. Özel olarak geliştirilen köy koruculuğuyla da aynı köydeki veya akraba aşiretler arasındaki uçurum derinleştirilmiştir. Bir aşiretin koruculuğu kabul etmesi, diğerinin reddetmesi sonucunda kardeş aşiretler arasında kan davalarına varan düşmanlıklar gelişmiştir. Bu durum, devletin Kürt toplumunu “aşiretler arası iç çatışma” üzerinden kontrol etmesinin en somut örneğidir.
Oy deposu yapıldılar
Seçim dönemlerinde aşiretler, devlet ve iktidar partileri tarafından oy deposu olarak kullanılmaktadır. Aynı aşiretin kolları bile farklı partilere yönlendirilerek parçalanmakta, aşiret üyeleri arasında rekabet ve güvensizlik artmaktadır. Örneğin Kürdistan’da 2015 sonrası süreçte bazı aşiretler AKP’ye bağlanırken, diğer kolları muhalefet partilerine yönelmiş. Bu durum devletin politik ayrıştırmayı aşiret bağları üzerinden derinleştirdiğini göstermektedir.
Şırnak ve Hakkâri’de bazı aşiretler devlet desteğiyle büyük ekonomik imkanlara kavuşurken, komşu aşiretler bu imkanlardan dışlanmış, bu durum uzun vadeli husumetlere yol açmıştır. Urfa’da aşiretler, oy potansiyeli üzerinden pazarlık unsuru haline getirilmiş; farklı aşiret liderleri birbirine rakip kılınarak, siyasi çıkar çatışmaları körüklenmiştir. Mardin’de belediyelere kayyum atanması sürecinde bazı aşiretlerin devletle işbirliğine yönlendirilmesi, toplum içinde ihanet ve işbirlikçiliğin derinleşmesine neden olmuştur.
Günümüzde tüm bu yönelimlerin yanı sıra popülist rekabet tarzı da geliştirilmiştir. Bir aşiretin diğer bir aşirete karşı olan üstünlüğünü yansıtmak amacıyla ekonomik güç gösterisi yaygınlaştırılmıştır. Bu tablo aşiretleri bambaşka arayışlara itmektedir. Kimi farklı güç odaklarıyla ilkesizlik üzerinde diyalog kurmakta kimi de kendi toplumunu daha da bastırmaktadır; açlıkla terbi etme yöntemlerini kullanmaktadır. Aşiretlerin gelenek ve görenekleri de birer gösteri ve şova dönüştürülmüştür. Ve bu özünden koparılış, düşürülmüşlük topluma dayatılmakta ve bir model olarak sunulmaktadır. Hatta bu yıkım öyle bir hal almış ki düğün gibi merasimlerde folklorik özden çok, popülist ve ücreti dolgun olan sanatçılara ve takı takma anına odaklanılmaktadır. Bir aşiretin ağırlığı, düğünlerde takılan altın ve para miktarıyla ölçülen bir hal almıştır. Bu çürümüşlükten başka bir şey değildir.
Aşiretlerin öze dönüşü
Komünal değerlerin korunmasında ve varlığının sürdürülmesinde önemli roller oynayan Kürt aşiretlerinin özüne dönme zamanı gelmiştir. Kürt birliğinin sağlanmasında ve demokratik toplumun inşasında öze dönüş, aşiretler için elzemdir. Aksine toplumsal yıkım daha da derinleşir. Bundan çıkışın yolu, aşiretlerin demokratik ulus çerçevesinde kendini değiştirip dönüştürmesidir. Kadın değerlerinin ve özgürlüklerin hakim olacağı bir toplumsal formu yeniden oluşturmak aşiretlerin en öncelikli ahlaki politik görevidir. Ulus-devlet “böl-yönet” politikasını esas alırken, demokratik ulus ise rekabeti ve husumeti değil, dayanışmayı, karşılıklı tanımayı ve demokratik konfederal birliktelikleri teşvik eder.
Bu modelde her aşiret, kendi kültürel özelliklerini korurken, komün, meclis ve konseyler aracılığıyla demokratik ulusal bütünlüğe katkı sunar. Aşiretler, yerelde komün, meclis ve kooperatif gibi halkçı, demokratik örgütlenmelere entegre edilerek, toplumsal dayanışmanın canlı taşıyıcıları olabilirler. Bu, onları devletin aparatları olmaktan çıkarıp, halkın öz-örgütlülüğünün dinamik aktörleri haline getirir. Aynı şekilde hem Kürt toplumunun içindeki parçalanmayı aşmak hem de Arap, Türkmen, Süryani gibi halklarla dayanışma köprüleri kurmak için işlevsel bir “birleştirici toplumsal damar” olabilir. Ortadoğu’da bu görev ve öncülük, paradigmal değişimle özgürlük ilkelerini ve bu temel öze doğru inşayı düstur edinenlere düşmektedir. Özünden koparılan tüm yapıları, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü toplum bilinciyle gelin hep birlikte yeniden inşa edelim!