Demokratik Ulus, özgürlüğe ve eşitliğe en yakın ulustur. Tekelcilikten kurtulmuş ekonomi, çevreyle uyumu ifade eden ekoloji, doğa ve insan dostu olan teknoloji, Demokratik Modernitenin dolayısıyla Demokratik Ulusun kurumsal temelidir
Ali Adalı
Devlet amaçlı ulusla ulus amaçlı devlet mücadeleleri, çağın kanlı gerçeğinin ana etkenidir. İktidar ve devletle ulusu buluşturmak, modernite çağının sorunlarının ana kaynağıdır. Modernite çağının sorunlarını, diktatörlükler ve hanedan devletlerinden kaynaklanan sorunlarla karşılaştırdığımızda; modernite çağında sorunların, devlet ulusundan kaynaklandığını ve bu durumun ikisi arasındaki en büyük farkı oluşturduğunu görürüz. Sosyal bilimin en karmaşık konularından biri olan ulus-devlet, modernite karşıtı tüm sorunların çözümleyici aracı olan sihirli bir değnekmiş gibi sunulur. Özünde ise, toplumsal sorunu bir iken bin yapar. Bunun nedeni de iktidar aygıtını toplumların kılcal damarlarına kadar yaymasıdır. Ulus-devletin amaçladığı homojen ulus toplumu, ancak iktidarla tüm uzuvları testereyle kesilip eşitlenir gibi yapay ve şiddet yüklü sahte eşit yurttaşlar inşa eder. Bu yurttaş, kanun lafzında eşittir ama hayatın her alanında birey ve kolektif varlık olarak azami eşitsizliği yaşar.
Güçlü ulus ve emperyalizm
Kavram olarak ulus; klan, kabile ve akraba aşiretlerin kavim, halk veya milliyet biçimindeki oluşumlarından sonra gelen ve kendini en çok dil ve kültür benzerliğiyle karakterize eden toplum biçimlenişidir. Ulusal toplumlar, kabile ve kavim toplumuna göre daha kapsayıcı ve geniş hacimli, bu nedenle de gevşek bağlarla birbirine bağlı insan topluluklarıdır. Ulusal toplum daha çok çağımızın bir olgusudur. Genel bir tanımı yapılırsa, ortak bir zihniyeti paylaşanların topluluğudur denilebilir. Yani zihnen var olan bir olgudur; dolayısıyla soyut ve hayali bir varlıktır. Buna, kültür temelinde tanımlanan ulus da diyebiliriz. Sosyolojik anlamda doğru olan da bu tanımdır. Sınıf, cins, renk, etnisite hatta farklı ulus kökenliliğine rağmen, en genelde ortak bir zihniyet ve kültür dünyasının oluşması, ulus olmak için yeterlidir. Bu genel tanımlı ulusu, daha sofistike kılmak için devlet ulusu, hukuk ulusu, ekonomik ulus, asker-ulus türünden üretilen ve genel ulusu tahkim eden ulusçuluklar, daha farklı kategorilerdir. Bunlara ‘Güç Ulusu’ demek de mümkündür. Güçlü ulus olmak, Kapitalist Modernitenin temel bir ülküsüdür. Zira güçlü ulus, sermaye ayrıcalığı, geniş pazar, sömürge imkânı ve emperyalizm üretir. Dolayısıyla bu tür tahkim edilmiş ulusları yegâne ulus modeli olarak görmemek, hatta şoven güç ulusları, sermayenin hizmetindeki uluslar olarak değerlendirmek önemlidir. Kültür ulusundan üretilebilecek ama sömürü ve baskıyı gemleyen ve dışlayan ulus modeli, Demokratik Ulus modelidir. Demokratik Ulus, özgürlüğe ve eşitliğe en yakın ulustur.
Demokratik Ulus nedir?
Demokratik Ulus, sadece zihniyet ve kültür ortaklığıyla yetinmeyen, tüm üyelerini demokratik özerk kurumlarda birleştiren ve yöneten ulustur. Belirleyici olan yönü budur. Demokratik Özerk yönetim tarzı, Demokratik Ulus olmanın başta gelen koşuludur. Bu yönüyle ulus-devletin alternatifidir. Devlet yönetimi yerine Demokratik Yönetim, büyük bir özgürlük ve eşitlik imkânıdır. Liberal sosyoloji, ulusu esas olarak ya kurulmuş bir devletle ya da devlet kurmayı amaçlayan bir hareketle özdeşleştirir. Reel sosyalizmin bile bu yönlü bir arayışta olması, liberal ideolojinin gücünü gösterir. Demokratik Ulusun alternatif modernitesi Demokratik Modernitedir. Tekelcilikten kurtulmuş ekonomi, çevreyle uyumu ifade eden ekoloji, doğa ve insan dostu olan teknoloji, Demokratik Modernitenin dolayısıyla Demokratik Ulusun kurumsal temelidir.
Vatan, bir araçtır
Ulusal toplumlar için koşul olarak ileri sürülen ortak bir vatan ve pazar olguları, maddi birer unsur olarak ulusun belirleyici nitelikleri sayılmaz. Örneğin uzun zamanlar hep vatansız kalmış Yahudiler, tarihte en güçlü ulus olarak dünyanın tüm zengin köşelerinde yaşamışlar, ulusal bir pazarları olmadığı halde dünya pazarlarının en güçlü tek ulusu olmayı bilmişlerdir. Şüphesiz vatan ve pazar, devlet-ulusu için çok güçlü tahkim araçlarıdır. Vatan ve pazar uğruna tarihin en kanlı ve en fazla savaşları verilmiştir. Vatan mülk, pazar ise kârın gerçekleştiği alan olarak çok değerlidir. Demokratik Ulus, vatanı değerli sayar, çünkü ulus zihniyeti ve kültürü için büyük bir imkândır; anısında yer almadığı bir zihniyet ve kültür düşünülemez. Fakat Kapitalist Modernitenin fetişleştirdiği ülke-vatan kavramını toplumdan öncelikli kılmasının, kâr amaçlı olduğu unutulmamalıdır. Vatanı abartmamak da önemlidir. “Her şey vatan için” anlayışı, faşist bir ulus anlayışından kaynaklanır. Her şeyin özgür bir topluma ve demokratik bir ulusa adanması daha anlamlıdır. Bunu da tapınç düzeyine getirmemek gerekir. Asıl olan, yaşamın değerli kılınmasıdır. Vatan, bir ideal değildir, ulus ve birey yaşamı için sadece bir araçtır.
Dil şüphesiz ulus olmak için kültür kadar önemli olmakla birlikte zorunlu bir şart değildir. Farklı dillerden olmak aynı ulustan olmaya engel teşkil etmez. Her ulusa bir devlet ne kadar gereksizse, her ulusa tek bir dil veya şive de gereksizdir. Ulusal dil gerekli olmakla birlikte, olmazsa olmaz bir şart değildir. Farklı dil ve lehçeleri de demokratik bir ulus için zenginlik saymak mümkündür. Fakat ulus-devlet, katı bir biçimde tek dil dayatmasını esas alır. Çok dilliliğe, hele resmi çok dilliliğe kolay uygulama şansı vermez. Bu yönüyle hâkim ulus olmanın ayrıcalıklarından yararlanmaya çalışır.
Demokratik Ulusun gelişemediği, ulus-devletçiliğin ise sorun çözemediği koşullarda bir uzlaşı ve anlayış olarak hukuk ulusundan bahsetmek mümkündür. Anayasal vatandaşlıkla kastedilen çözüm, aslında hukuk ulusu temelindeki çözümdür. Anayasal güvenceye bağlanmış hukuki vatandaşlık ırk, etnisite ve milliyet ayrımını esas almaz. Bu tip özellikler, hak doğurmaz. Hukuk ulusu bu yönüyle gelişen bir kategoridir. Özellikle Avrupa ulusları giderek milliyet uluslarından hukuk uluslarına evrilmektedir. Demokratik uluslarda özerk yönetim; hukuk ulusunda haklar esastır. Ulus-devlette ise iktidar yönetimi belirleyicidir. En tehlikeli ulus tipi, ‘ordu-millet’ zihniyeti ve kurumlaşmasıdır. Güçlü ulusu temsil eder gibi gözükse de özünde içinde yaşanması en güç, hep görev dayatan ve faşizme varan bir zihniyeti barındırır. Ekonomik ulus, ulus-devlete yakın bir kategoridir. ABD, Japonya hatta Almanya gibi ekonomiye başat rol tanıyan ülkelerdeki bu ulus anlayışı Avrupa’nın geçmişinde daha güçlüydü.
Ulusu putlaştırmak
Ulus teorisi söz konusu edildiğinde önemle kritiği yapılması gereken husus, ulusun kutsallaştırılması, tanrısallaştırılması gerçeğidir. Kapitalist Modernite, geleneksel din ve tanrı yerine bizzat ulus-devlet tanrısallığını inşa etmiştir. Milliyetçilik ideolojisini, ulus-devletin dini olarak yorumlarsak, ulus-devletin kendisini de bu dinin tanrısı olarak kavrayabiliriz. Devletin kendisi modernite çağında, Ortaçağ’ın hatta İlkçağ’ın bütün tanrısallık kavramlarının özünü içerecek biçimde inşa edilmiştir. ‘Laik Devlet’ denilen olgu, İlk ve Ortaçağ tanrısallıklarının tümüyle veya özde devlet olarak inşa edilmesi ve somutlaştırılmasıdır. Laik veya modern ulus-devlet cilasını kazıdığımızda, altından Ortaçağ ve İlkçağın tanrısal devleti çıkar. Devlet ve tanrısallık arasında çok sıkı bir bağ vardır. Aynı biçimde yükselen İlk ve Ortaçağ monarkıyla tanrı kavramı arasında da çok sıkı bir ilişki vardır. Monark, Ortaçağ’dan sonra şahıs olarak etkinliğini yitirip monarşi kurumsallaştığında ve ulusal devlete dönüştüğünde, tanrı-monark da yerini ulus-devlet tanrısına bırakmıştır. Dolayısıyla kutsallaştırılmış vatan, ulus ve pazar kavramlarıyla birlikte ulus-devlet kurumlarının da benzer biçimde kutsallaştırılmasının temelinde Kapitalist Modernitenin azami kâr elde etmeyi mümkün kılan ideolojik hegemonyası vardır.
Çağımızda ‘tek bayrak’, ‘tek dil’, ‘tek vatan’, ‘tek devlet, ‘üniter devlet’ biçimindeki ulus-devlet sembolleri ve temel sloganlarının kulakları sağır edercesine haykırılması, gözlerin farklı renkten bayraklardan alerji duyup küçümsemesi, zihniyet dünyasının monolitik hale getirilip sakatlanması, ulusal şovenizmin her gösteride özellikle spor ve sanat etkinliklerinde şahlandırılırcasına ritüel haline getirilmesi, milliyetçilik dininin ibadetleri olarak yorumlanmalıdır. Burada iktidar ve sömürü tekellerinin çıkarlarını ya gizleyerek ya da kutsayıp meşrulaştırarak geçerli kılmak asıl hedeftir.
Tarihsel toplum
Demokratik Ulus, tüm bu hastalıkları en az yaşayan ulus modelidir. Kendi yönetimini kutsallaştırmaz. Yönetim sade bir olgu olarak günlük yaşamın hizmetindedir. Gereklerini karşıladığında herkes bir memur olarak yönetici olabilir. Yöneticilik değerlidir ama kutsal değildir. Ulusal kimlik anlayışı, açık uçludur; kapalı bir din üyeliği, müminliği gibi değildir. Bir ulusa mensup olmak ne bir ayrıcalık ne de bir kusurdur. Birden fazla ulusa mensup olunabilir. Daha doğrusu, iç içe geçmiş farklı ulusallıklar yaşanabilir. Hukuki Ulus ile Demokratik Ulus uzlaşırsa, rahatlıkla birlikte yaşanabilir. Vatan, bayrak ve dil değerli olmakla birlikte kutsal değildir. İç içe ortak vatanı, dilleri ve bayrakları zıtlıklar yerine dostluklar biçiminde paylaşarak yaşamak, sadece mümkün değil aynı zamanda tarihsel-toplum yaşamının da bir gereğidir. Bütün bu özellikleriyle Demokratik Ulus olgusu, Kapitalist Modernitenin çılgınlaştırıcı savaş aleti olan ulus-devletçiliğinin güçlü alternatifi olarak tarihteki yerini yeniden almaktadır.
Rönesansa yol açar
Çözümleyici bir model olarak Demokratik Ulus modeli, devlet-ulusçuluğunun paramparça ettiği toplumsal ilişkileri yeniden demokratikleştirir; farklı kimlikleri uzlaşıcı, barışçı ve hoşgörülü kılar. Devlet ulusunun demokratik ulusa doğru evrilmesi, muazzam kazanımları beraberinde getirir. Demokratik Ulus Modeli, öncelikle şiddet yüklü toplumsal algıları doğru bir toplumsal bilinçle yumuşatıp kılar. Şüphesiz şiddet içerilmiş sömürü ilişkilerini tümüyle ortadan kaldırmasa bile epeyce azaltarak, daha eşit ve özgür bir toplum olanağını ortaya çıkararak bunu gerçekleştirir. Sadece kendi içinde barışı ve hoşgörüyü geliştirmekle kalmaz aynı zamanda dışta diğer uluslara karşı da baskı ve sömürü yüklü yaklaşımları aşıp ortak çıkarları sinerjiye dönüştürerek bu misyonunu gerçekleştirir. Ulusal ve uluslararası kurumlar, Demokratik Ulusun temel zihniyet ve kurumsal yapılanmasına göre yeniden inşa edildiğinde, yeni bir modernitenin yani Demokratik Modernitenin sadece teorik değil uygulamadaki sonuçlarının da Rönesans niteliğinde olduğu kavranacaktır. Kapitalist Modernitenin alternatifi Demokratik Modernite ve temelinde yatan Demokratik Ulustur; demokratik ulusun içinde ve dışında ördüğü ekonomik, ekolojik ve barışçıl toplumdur.
*Devam edecek