Dün gece Halk TV’de “sansürsüz” programını izledim. Programa katılanlardan biri iktidar “darbe yaptı” der demez, programın moderatörü “aman RTÜK” diyerek adamın sözünü “sansürledi.” “Darbe” sözcüğü meğer yasakmış. “Darbe” sözcüğü yerine hangi sözcük kullanıldı, şimdi hatırlamıyorum.
Programın temel sorusu şuydu: “Erdoğan’a erken seçim nasıl yaptırabiliriz?” Katılanlar konuyu uzun uzun tartıştılar. Sonunda “bir uzlaşma olursa Erdoğan belki erken seçime razı edilebilir” sonucuna vardılar. Buna göre “mevcut durumu değiştiren bir takım Anayasal iyileştirmelerde” ve daha önemlisi de Erdoğan’dan hesap sormama temelinde bir uzlaşma olabileceği, böylece erken seçiminde imkan dahiline girebileceği hususunda fikir birliğine vardılar.
Çok ilginç. Bu TV kanalına katılanlar, Bahçeli’nin meşhur çıkışından beri Dem Parti’nin AKP ile “uzlaştığını”, Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesi için iktidarın getireceği Anayasa’ya oy vereceğini gece yarılarına kadar TBMM koltuk sayılarını ellerinde değneklerle toplaya çıkara, çarpıp bölene, kare kökünü alana, logaritmasını hesaplamaya varıncaya kadar “ispat” etmeye çalışmışlardı.
“Yasaklı sokak” yerine, “izinli alana” geçişin kaçınılmaz sonucuyla karşı karşıyayız.
“Uzlaşmaya” prensip olarak karşı çıkmam. Ama uzlaşma var “uzlaşma” var. 27 Şubat günü İmralı’dan yapılan açıklama “demokratik uzlaşma” önerisiydi. Bu demokratik uzlaşma Devletin demokratikleşmesi+silahlı mücadelenin ve bu mücadeleye uygun örgütlenmenin sona erdirilmesi denklemine dayanıyordu. Söz konusu olan ne Anayasa üzerinde ve ne de şundan bundan hesap sorma hakkında bir “pazarlık” değildi. Söylenen Türkiye Cumhuriyeti Demokratik bir Cumhuriyete dönüştüğü zaman, Kürt halkının Kürt sorununu silahla çözmek yolundan vaz geçeceğiydi. Kürt sorununu barışçıl yoldan çözmenin önünde hiçbir engel kalmadığı zaman, bir insanın silaha sarılmasının da gerekçesi kalmayacağına göre bu uzlaşma demokratik bir uzlaşmaydı.
Elbette Kürt halkı için böyle bir uzlaşma Kürt sorununu çözmek değilde, çözmede ilk adım olarak anlaşılmalı. Anayasal demokratikleşmenin olmazsa olmaz asgari şartı, ülkenin temel sorunlarının “anayasa hükümlerince çözülmesi” değil, temel sorunları çözmenin önündeki bütün anti demokratik engellerin kaldırılmasıdır. İmralı çağrısının özü kanımca böyledir.
Elbette Kürt halkı yeni bir Anayasa tartışmasında, mesela Kürtlerin varlığını reddeden Anayasa maddelerinin kaldırılmasını ve Kürt varlığının tanınmasını isteyecektir. Ana dilde eğitim hakkını savunacak ve talep edecektir. Adem-i merkeziyetçi bir idare yapısını kuvvetle öne sürecektir. Türk tarafı bu konularda anlaşmaya yanaşmadığı durumda ise, bu talepler paketini savunmanın ve silahsız yoldan elde etmenin önündeki tüm engellerin kaldırılması “demokratik uzlaşmanın” esası olacaktır. Kürtlerin varlığı anayasal madde olmadığı durumda, bu anayasada Kürtlerin varlığını inkar eden tek bir formül de olmayacaktır. Kürt dilini Türk dili yanında resmi dil ya da eğitim dili olarak kabul etmeyenler, anayasada “tek dil ve tek dilde eğitim” demeyecektir. Demokratik özerliği kabul etmeyenler bu özerkliği imkansız kılan hiç bir anayasa maddesi yazmayacaklardır. Anayasa neyin ne olacağını halkın demokratik iradesine bırakacaktır.
Fakat, Kürt ulusunun hakları söz konusu olduğunda bu “halk iradesi” mevcut “temsili demokrasi” çerçevesinde “genel oyla” dile gelemez. Kürdistan’ın “sınırları” tartışmalı olsa bile, halk iradesi “doğrudan demokrasi” ile belirlenir. Çoğunluk ulusun oylarıyla nüfus bakımından azınlıkta olan bir halkın hakları belirlenemez. Oylama Kürt halkının çoğunlukta bulunduğu şehirler temelinde anlam kazanır. Oylamada Kürt halkının çoğunlukta bulunduğu yerellerde halka “Kürtlerin varlığı, özerkliği, ana dilde eğitimi, iki ya da çok dillilik” hakkında ne dediği sorulacaktır. Halk ne derse o olacaktır.
Halk TV’de “hesap sormama” hakkında konuşanlar yukarıdaki çerçevede dile getirilen “barış ve demokratik toplum sürecine” kafa yorarlarsa, sanırım Erdoğan’la nasıl uzlaşılacağı hakkında sağlıklı sonuçlara varacaklardır.
Bitirirken böyle bir demokratik uzlaşmaya Erdoğan’ın razı olmasının muhalefet her türlü baskıya karşı, her türlü bedel ödemeyi göze alarak mücadele etmedikçe hayal bile edilemeyeceğini söylemeliyim.