Hak ve hürriyette geriye gidiş ve ihlaller her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2018 faaliyet raporuna göre, en fazla başvurunun yapıldığı ülke Rusya’nın ardından Türkiye geliyor. Kürdistan’da uzun yıllar avukatlık yapan ve bir dönem Diyarbakır Barosu Başkanlığı’nı yürüten CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, 1980 ve 1990’lı yılları aşan ağır ihlallerin olduğunu dile getirdi. MA’dan Ferhat Çelik’e konuşan Tanrıkulu, 1980’lerde, 1990’larda yaşanan ihlallere tanıklık ettiğini ve bu nedenle de günümüzde yaşanan ihlalleri karşılaştırma imkanına sahip olduğunu dile getirdi. Günümüzde çok daha ağır ihlallerin yaşandığını belirten Tanrıkulu, yaşanan ihlallerin sistematik bir hal aldığını söyledi. Eski derin devletin yeni sahibinin AKP olduğunu ifade eden Tanrıkulu, bu dönemde yaşananların daha ağır olduğunu söyledi
5 temel konuda gerileme
‘80 ve ‘90’lı yıllara göre beş temel konuda geriye gidişe dikkat çeken Tanrıkulu, bunun ilkinin medya olduğunu vurguladı. 1980’lerde her şeye rağmen daha çoğulcu bir medya ortamının olduğunu kaydeden Tanrıkulu, “Evet OHAL vardı. Ama medya insan hakları haberlerini haberleştirebiliyordu. Mesela Cizre’deki dışkı yedirme olayı gazetelere manşet olabilmişti. Hem de bir gazeteye değil, birden çok gazeteye. Ve o etkili kamuoyu nedeniyle Türkiye’nin gündemine, dünyanın gündemine oturmuştu. Bugün bir faili meçhul cinayeti, bir kaybı merkez medyada yapmak mümkün değil. Çünkü medyanın yüzde 95’i tek sesli hale geldi ve AKP’nin kontrolünde” diye belirtti. İkinci konunun sivil toplum kuruluşları olduğuna dikkat çeken Tanrıkulu, “İnsan hakları ihlallerini önlemedeki mekanizma olarak o zaman daha güçlü sivil toplum kuruluşları vardı. Şimdi OHAL döneminde kapatılan sivil toplum örgütleri var” diye konuştu. Gerileyen üçüncü şeyin yargı olduğunu dile getiren Tanrıkulu, “O zaman da yargı tarafsız değildi. Ama yürütme organının özdeşleşmiş bir parçası gibi değildi. Şimdi bir parçası haline gelmiş. Ha Karayolları Genel Müdürlüğü ha Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu Başkanlığı. Bir fark yok” ifadelerinde bulundu. Dördüncüsünün ise parlamento olduğunun altını çizen Tanrıkulu, “80’li, 90’lı yılarda daha çoğulcu bir parlamento yapısı vardı. Parlamentoda insan haklarını önleme komisyonu daha etkili çalışıyordu. Mesela faili cinayetleri önleme komisyonu, araştırma komisyonu. Yakılan köylerle ilgili komisyon, Susurluk komisyonu o dönemin etkili komisyonlarından birkaç taneydi. İnsan hakları araştırma komisyonu çok etkili çalışabiliyordu. Ama şimdi ne insan hakları araştırma ve inceleme komisyonu çalışabiliyor ne de Meclis’e rapor gelebiliyor” dedi.
Avrupa duyarlılığını yitirdi
Beşinci konunun ise uluslararası mekanizmaları tanıma meselesi olduğunu anlatan Tanrıkulu, şöyle devam etti: “O zamanlar uluslararası mekanizmalardan çekinen, o raporu geçmek istemeyen hükümetler vardı. Ama şimdi uluslararası mekanizmalardan çekinmeyen, onların raporunu ‘işte bizi çökertmeye çalışıyor. Zaten şunlar şöyledir, böyledir’ diyen bir hükümet var.” Tanrıkulu, sözlerini şöyle tamamladı: “Son zamanlarda yaşanan en büyük hak ihlallerinin başında cezaevleri önlerinde ailelerin çocuklarının yaşaması için tuttuğu nöbet eyleminde yapılan polis müdahalesi var. Yanı başımızda Cumartesi Anneleri’ne yapılan muamele hiçbir zaman olmamıştı. 700 hafta boyunca Galatasaray Meydanı’nda oturan anneler 700. haftadan itibaren bu hükümet Cumartesi Anneleri’ne meydanı yasakladı. Oğullarının ölmesini istemeyen anneler cezaevleri önlerinde seslerini duyurmak istiyorlar. Bunlara büyük bir tahammülsüzlük var. Son iki yılda 22 kayıp var. Bu vicdansızlığı, annelere özellikle yapılan bu vicdansızlığı kabul etmek mümkün değil.”
İSTANBUL