Hüseyin Kalkan
Dersim, Osmanlı döneminde hep özerk olmuştur. Osmanlı ile zaman zaman barışmış, zaman zaman savaşmıştır. Ancak cumhuriyet gelince durum değişmiştir. Cumhuriyetin kurucuları bir ulus devlet kurma istemektedirler. Dersim’in hikayesi burada başlar. Dersim ulus devletin önünde bir engeldir. Bir çıbanbaşıdır. Yok edilmesine karar verilir. Raporlar hazırlanır, karakollar inşa edilir, köprüler yapılır. Sonunda hazırlıklar tamamlanır, zamanı geldiğine karar verilir. Kimyasallar dahil her şey kullanılır. Baştan sona kadar bütün harekat Mustafa Kemal’in denetimindedir.
Bu hikaye şöyle biter.
Gecedir.
Mahkeme salonu arabaların farları ile aydınlatılmaktadır
72 Dersimli mahkemenin kendileri hakkında verdiği kararı beklemektedir. Pürdikkat kesilmişlerdir. Kolay değil ölüm kalım meselesidir. Üstelik hiçbiri Türkçeyi çok iyi anlamamaktadır. Karar okunur biter. 7 kişi hakkında idam kararı verilir. Diğerleri çeşitli hapis cezasına çarptırılır. Dersimliler düzen içinde idam etmek için Ankara, Malatya Emniyet Müdürü olan İhsan Sabri Çağlayangil’i Elazığ’a gönderir. Çağlayangil, anılarında kararın okunması üzerine mahkeme salonunda ‘idam tünne, idam tünne’ diye sevinç çığlıklarını yükseldiğini yazar.
Olayın aslı şöyledir
Türkçeyi akıcı konuşamayan Dersimliler, idam kelimesini tanımaktadırlar. Kararda idam geçmez. ‘Ölüm cezasına çarptırmaktan’ söz ettiği için Dersimliler hiç idam kararı verilmediğini sanıp sevinirler. O zamanki yasalara göre 65 yaşından büyükler ve 20 yaşından küçükler idam edilmiyordu. Bu yüzden Seyit Rıza’nın yaşını küçültürler, 20 yaşından küçük olan oğlunun yaşını da büyütürler. Bir cellat bulunur idam cezalarını yerine getirmek için. Seyit Rıza idam edilmeye götürülürken durumu anlar. Celladı bir kenara iter, idam sehpasına kendi çıkar. Gerisini İhsan Sabri Çağlayangil’den alıntılayalım
“…Fırat üzerinde bir köprü ve bir karakol yakılır. İşte bu olay, Dersim İsyanı’nın başlamasıdır. Atatürk olayla ilgileniyor ve ilgililere kesin talimat veriyor: ‘Bu meseleyi kökünden hallediniz.’ Ceza İnfaz Kanunu, her asılanın ayrı bir yerde asılmasını, asılanların birbirini görmemesini emrediyordu. Bu şartı da yerine getirmeye çalıştık. Her meydana dört sehpa kurduk. Vali, bir de Çingene cellat buldu. Gece 12.00’de hapishaneye gittik. Farlarla çevreyi aydınlattık. Mahkemenin 72 sanığı var.
Sanıklar Türkçe bilmiyor. Mahkeme kararı açıklandı. Yedi kişi ölüm cezasına çarptırılmış, sanıklardan bazıları beraat etmiş, bazıları da çeşitli hapis cezaları almıştı. Kararlar okununca hakim, ilamda idam lafını kullanmadığı ve ölüm cezasına çarptırılmaktan bahsettiği için verilen hükmü iyi anlamadılar. ‘İdam Tünne’ diye bir vaveyla koptu. Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı. ‘Asacaksınız’ dedi ve bana döndü: ‘Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?’ Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyordum. Bana güldü. Savcı, namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. Son sözünü sorduk. ‘Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz’ dedi. Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Ben, Fındık Hafız asılırken Seyit Rıza görmesin diye pencerenin önünde durdum. Fındık Hafız’ın idamı bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti. ‘Evlâdı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir’ dedi.
Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi.” Seyit Rıza’nın bir isteği vardır. Oğlundan önce idam edilmesini ister. Yukarda da okuduğumuz gibi tam tersi yapılır, önce oğlu asılır, sonra kendisi.
Bir ulus devlet doğuyor Bu hikayenin bir de başlangıcı var. Sorun Mustafa Kemal’in yeni kurduğu devleti bir ulus devlet olarak kurgulanmasından kaynaklanmaktadır. Aslında milliyetçilik Osmanlı Devleti’nin son dönemine damgasını vurmuştur. İttihat ve Terakki Osmanlı Devleti’nin kalıntıları üzerinde bir ulus devlet kurmak için yola çıkmıştı. 1. Dünya Savaşı’na da aslında Osmanlı’dan artan toprakları kurtarmak ve kurtarılan topraklar üzerinde Türk ulus devletini kurmak için girildi. 1. Dünya Savaşı sürerken yaşanan Ermeni, Rum ve Kürt katliamlarını hedefi de buydu. 1. Dünya Savaşı’nda İttihat Terakki’nin A takımı yenildi. Savaş sonrası dönemde Mustafa Kemal ön plana çıktı ve Osmanlı ordusunda arta kalan generalleri etrafına topladı. Anadolu’da bulunan bazı generaller terhis edilen Osmanlı ordusunun kalıntılarını silah altında tutmaya devam etmişlerdi. Mustafa Kemal ilk olarak bunlarla anlaşma yoluna gitti. Ancak bu parça çok küçük bir parçaydı ve bu kuvvetlerle herhangi bir savaş kazanmak mümkün değildi. Mustafa Kemal, Kürtlerle uzlaşmaya gitmenin çok önemli olduğunun farkındaydı.
Burada ayrıntılara girmeye gerek yok ancak, Kürtler büyük oranda Mustafa Kemal’e destek verdi. M. Kemal de bazı konuşmalarından anlaşıldığı kadarı ile Kürtlere savaş sonrası özerklik sözü verdi. Mustafa Kemal 16/17 Ocak 1922 tarihinde çıktığı İzmit seyahatinde Vakit gazetesi başyazarı Ahmet Hamdi Yalman’ın sorusuna verdiği yanıtta şunları söyler: “Bu nedenle, başlı başına bir Kürtlük düşünmekten çok Anayasamız gereğince zaten bir çeşit özerklik oluşacaktır. O halde hangi bölgenin halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak yöneteceklerdir.” Mustafa Kemal’in bu sözleri Türk Tarih Kurumu tarafından sansürlenmiş, yayınlanmasına izin verilmemiştir. İlk kez 1987 yılında 2000’e Doğru dergisinden yayınlanmıştır. Daha sonra İngiliz tarihçi Robert Olson 10 Şubat 1922 tarihinde Meclis’te Kürtlere özerklik tanıyan bir yasanın kabul edildiğini İngiliz belgelerine dayanarak ortaya koydu. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak bu iki örnek çok net olduğu için daha faza detaya gerek yok sanırım. Savaşta sonra bu ortaklık unutuldu. Tam tersine Kürt hareketlerini bastırmak ve Kürtleri asimile etmek için kapsamlı bir planlamaya gidildi. Bu dönemde hem hükümet cephesinde, hem Genelkurmay Kürt sorunu ile ilgili onlarca rapor hazırladı. Bugün devlet arşivinde çıkarılan bu raporları kitaplaştırıldı. Bütün bu raporların ortak özeliliği Kürtlerin nasıl asimile edileceği ve nasıl bir askeri operasyonun gerektiği ile ilgilidir. Cumhuriyetin ilanından hemen sonra başlayan bu dönem 1938 Dersimi İsyanı’na kadar sürdü. Cumhuriyet yönetiminin Kürt sorunu bu şekilde yaklaşması ülke çapında peş peşe Kürt ayaklanmalarının ortaya çıkmasına yol açtı. Koçgiri, Ağrı-Zilan ve Şeyh Sait isyanları, bunların başlıcalarıdır. Bu sıradan bir durum değildir. Çok uzun bir tarihi kesiti kapsar, çok büyük katliamları barındırır. Hala aydınlatılmamış birçok olay bu süreçte meydana gelmiştir. Dersim bu dönemde meydana gelen hem trajik hem de kanlı bir olaydır.
1863’te Dersim’in, Ovacık ilçesine bağlı Lirtik köyünde Şeyh Hesenan aşiretinin Yukarı Abbasan kolundan Seyit İbrahim’in çocuğu olarak doğmuştur. ‘Qeri Sıleman Ocağı’na bağlı bir ailedendir. Bu ocak Abbasanlıların ana ocağı olup Tujik Dağı’na bakar. İlk eğitimini Qeri Sıleman Ocağında gören Seyit Rıza, zekası sayesinde önce ailesinin, daha sonra aşiretinin lideri olacaktır. Sözü geçen bir aşiretin önde geleni olduğu zamanlarda 1915 olayları başlar. Genelde Dersimliler özelde ise Seyit Rıza, kardeş halka sahip çıkar, Ermenilere kolkanat gerer. Nuri Dersimi’nin anılarında yazdığına göre Seyit Rıza binlerce mazlum Ermeni’yi katliamda kurtarır. Rusların işgali dönemi gelip çattığında Seyit Rıza’yı “Batı Dersim Milis Kuvvetleri Komutanı” olarak görürüz. Dersimliler, Rus işgaline karşı Osmanlı hükümeti ile anlaşırlar. Ve Dersim’i Rus işgaline karşı savunurlar. Ruslar çekildikten sonra Seyit Rıza ödüllendirilir… Osmanlı idaresinden aldıkları silah-mühimmatla Ruslara karşı durma karşılığında Dersimlilere “bağımsız çatışma hakkı” tanınır. Böylece Rus işgal güçlerine karşı savaşta Osmanlı ordusunun emrine girmezler. Ruslara karşı savaşta Pülümür Cephesi Milis Kuvvetleri Komutanı Şair Şah Haydar’dır. Şair Şah Haydar Bey Ruslarla savaşta ölür. Doğu Dersim Milis Kuvvetleri Komutanı ise Hıdır Ağa’dır.
Ruslar çekildikten sonra, tüm aşiretlere Osmanlı idaresinden madalya ve hediyeler verilir. Koçgiri Katliamı başlayınca Ankara’ya tavır alan Seyit Rıza, Koçgiri’den kaçarak Dersim’e sığınan Alişer, Alişan Beyleri ve taraftarlarını himayesine alır. Bu, Ankara ile ilişkilerini gerer. Ancak Dersim’e düşmanlığın esas nedeni kuşkusuz ki halkın Kürt-Kızılbaş kimliği ve asimilasyona direnmesidir. Seyit Rıza’nın oğlu Bava 1930 başlarında Hozat’a önemli bir devlet yetkilisi ile görüşmeye gider. Dersimlilerin isteklerini devlet yetkilisine aktarır. Dönüşte devlet ve bazı aşiretlerin işbirliği ile suikasta uğrar. Devletin hazırlığını gören Dersimliler kendi aralarında yaptıkları toplantıda direme kararı alırlar. Direnmek için ilk toplantı Seyit Rıza ve Demenan Aşireti reisi Cebrail’in önderliğinde Haydaran Aşireti Bölgesinde Kürpik’te yapılmıştır. Toplantıya Abbasuşağı, Yusufan, Demenan, Haydaran, Kureyşan ve Bahtiyar Aşireti reisleri katılır. Seyit Rıza’nın yakalanmasına dair devlet tarafından çeşitli senaryolar ileri sürülmüştür. Ancak belgelerde anlaşıldığı kadarı Seyit Rıza ateşkesi görüşmek için Erzincan’a çağrılır. Görüşmeye giderken yakalanır ve tutuklanır. Genelkurmay belgelerinde ise, ‘Seyit Rıza’nın 10 Eylül günü saat 22.00’de, silahsız olarak iki arkadaşı ile birlikte Erzincan Jandarmasına teslim olduğu’ yazmaktadır. Elazığ’da Umumi Müfettişliğe nakledildi.15-18 Kasım 1937’de Seyit Rıza ve Halvori Gözeleri’nde toplantı yapan 6 kişi idam edildi. Çok sayıda ayaklanmacı değişik hapis cezalarına çarptırıldı.
Rober Olson’un İngiliz arşivlerinde bulduğu ve Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said İsyanı kitabında yer verdiği özerklik tasarısı 18 maddeden oluşmaktadır. 10 Şubat 1922 tarihinde kabul edilen tasarının maddelerinin bazıları şöyledir:
1- Uygarlığın gereklerine uygun olarak Türk milletinin ilerlemesini sağlamayı hedefleyen TBMM, ulusal gelenekleriyle uyum içinde, Kürt milletinin özerk yönetimini kurmayı üzerine alır.
2- Çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu bu topraklar için Kürt ileri gelenleri tarafından bir genel vali, vali yardımcısı ve bir müfettiş seçilebilir.
3- Kürt ulusal meclisi doğu vilayetlerinde kurulacak ve 3 yıl için oluşturulacaktır.
4- Özerk yönetimi Van, Bitlis, Diyarbakır vilayetleri, Dersim sancağı, bazı nahiye ve kazaları içine alacaktır.
6- Kürt Millet Meclisi, Doğu vilayetlerinde genel seçim yolu ile kurulacak, Meclis’in görev süresi üç yıl olacaktır. Meclis her sene 1 Martta toplanacak ve faaliyet süresi dört ay olacaktır. Ancak Meclis, bu müddet zarfında gündemindeki işleri tamamlayamayacak olursa, üye sayısının salt çoğunluğunun isteği üzerine ve Genel valinin tasdikiyle bu süre uzatılabilir.
7- Genel Meclis, Doğu vilayetleri idaresinin gelir-gider bütçesinin tetkik etme ile sivil ve idari memurların karışmış olduğu haksızlıkları soruşturma hakkına sahip olacaktır. Meclis, ülkenin ilerlemesini ve refahını ilgilendiren kesin kararlar alabilecek ve bu kararların tamamı, Büyük Millet Meclisi’nin bilgisi için Ankara Hükümeti’ne iletecektir.
8- Büyük Millet Meclisi, Genel Vali ve Kürt Meclisi arasındaki tüm anlaşmazlıklarda karar mercii olarak olacak ve her iki taraf da kararlarına uymakla mesul olacak.
9- Karma komisyon tarafından hudutların tespitlerine bağlı olmak üzere, Kürdistan idari bölgesi Van, Bitlis, Diyarbakır vilayetleri ile Dersim sancağı ve mahdut kaza ve nahiyelerden mürekkep olacaktır. (s. 244-246)
Yarın: E.Ali Yağan: Seher Kuşları ve Dersim ve Devlet