CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in aşırı ulusalcı unsurların tüm saldırılarına direnerek TBMM Komisyonuna üye vermesiyle, sonucun ne olacağını bilemesek de Abdullah Öcalan’ın “barış ve demokratik toplum” adını verdiği süreç başlamış bulunuyor.
Sürecin başlamasıyla birlikte, burada demokratik uzlaşma ihtimalini baltalamak için kolları sıvayanların İyi Parti ve Zafer Partisinin desteğiyle sesleri Sözcü, Nefes ve hatta Cumhuriyet gazetelerinde ve bunların TV ekranlarında daha gür çıkmaya başladı.
Bu Ergenekon tadındaki koronun başlıca argümanı, PKK’nin silah bırakma ve illegal-askeri örgütünü dağıtma kararının, YPG ve PJAK’ın varlığı temelinde hiçbir anlam taşımadığı çarpıtmasıdır.
Bunların gözleri öylesine dönmüştür ki, laik QSD’yi, silahsızlanarak cihatçı Şara rejimine ve PJAK’ı da İran İslam devletine teslim etmek için tepiniyorlar. Dünyayı DAİŞ belasından binlerce şehit verme pahasına kurtaranlarla, hiç değilse laiklik temelinde ortaklığı akıllarının ucundan bile geçirmiyorlar. Kürt statü kazanmasın da isterse Türkiye DAİŞ’çilerin ve mezhepçilerin hâkim olduğu “İslamcı Arap ve Fars” devletleriyle “komşu” olsun diyerek, üstelik “ümmetçilikle” suçladıkları AKP’yle ortaklaşmayı tercih ediyorlar. Kadınları “çarşafa” kapatmaya karşılar, ama Rojava’da ve İran’da erkek egemenliğine karşı mücadele eden kadınların devrimci öncü olduğu bir “komşuluğu” yok etmeye kalkıyorlar. Öncülüğünü Kürt ulusu yaptığı halde, kazanılan ve kazanılacak olan statüde “Kürt ulus statüsü” yerine “demokratik ulus” temelinde herkesin eşit vatandaş olduğu ve olacağı bir “komşu” yerine Arap ve Fars “ulus devletleriyle” komşu olmak için can atıyorlar.
Aymazlığın böylesi görülmemiştir.
Gelin, bir an için Suriye’nin, tıpkı Irak gibi federal bir yapıya kavuştuğunu var sayalım. Böyle bir yapının Türkiye’yi federal yapıya mecbur edeceğini de böyle bir tehlike olmadığı halde kabul edelim. Ve aymaz ulusalcıya soralım:
“Böyle olmasın diye ne yapacaksın?” Kürt statüsüz kalmaya razı olmadığına göre devletin yüz yıldır yaptığını mı yapacaksın? Yüz yılın sonunda ülken bu hale gelmişken, nükleer silahların bile sözünün edildiği şu dünya savaşı ortamında, bıraktım “ulus devletini”, ülkeni nasıl ayakta tutacaksın? Kırk yıldır yok edemediğin Kürt savaşçılarını bu politikayla ya İsrail-ABD blokuyla ya da Rusya-Çin blokuyla ittifaklara zorlayarak ne elde edeceksin? Tüm Kürdistan parçalarıyla barış, dayanışma ve kardeşlik temelinde iyi komşuluk ilişkileri yerine, düşmanlaşmak senin “milli çıkarlarınla” bağdaşır mı?
Bir de başka bir resim çizelim: PKK, önderliğinin gösterdiği yolda silah bırakmış. Devlet de demokratikleşmiş diye düşünelim. Sonuçta Kürt özgürlük hareketi devletle, devlet de Kürt özgürlük hareketi ile “entegre” olmuş. Bunun anlamı çok açık: Devlet yaşanan bütün sorunları, en başta da Kürt sorununu çözmenin önündeki bütün engelleri kaldırmış; Kürt özgürlük hareketi de devletin demokratik Anayasasının meşruiyetini, devletin toprak bütünlüğünü, sınırlarının dokunulmazlığını kabul etmiş. Eğer müfrit ulusalcı demokrasi düşmanı bir faşist değilse, çizdiğim bu resmi evinin duvarına asar.
Resmi çizmeye devam edelim:
Devletin, Trakya dışındaki tüm güney ve doğu sınırlarında Kürt halkı federal ya da kantonal ya da otonom statü kazanmış. Kafacığınızı biraz çalıştırın, bu statü kazanan Kürtler gözlerini demokratik Türkiye ile dostluğa mı çevirir, yoksa Ortadoğu bataklığında Türkiye’ye düşmanlık mı eder sorusunu kendinize sorun. Ortadoğu’nun en gelişmiş ekonomisine bir de demokrasi eklendiğinde, hele üstelik bir de buna Avrupa Birliğine üyelik perspektifini kattığınızda Kürt halkı Türkiye ile dostluk ve dayanışma içinde mi olur, yoksa düşmanlığı mı seçer?
Ulusalcı önyargıyla öylesine sersemlemiş, “ama bu statüleri kazanan Kürdistan’da devletin baş düşmanı Öcalan önderliğinde PKK egemenliği var” diye itiraz edecek kadar aymaz.
Aklınızı başınıza toplayın. Abdullah Öcalan silahlı savaşa son vermiş, PKK silah bırakmış, örgütünü feshetmiş, TBMM’de bu süreci tamamlayacak bir “barış ve demokrasi” Komisyonu kurulmuş. Devlet kendi sınırları içinde Apocularla barış sürecine girmiş. Sınırlarının dışındaki Apocu PYD ile barışmanın önünde engel kalmamış.
Öcalan’ın tüm Kürdistan parçalarındaki rakipsiz otoritesi ve saygınlığı, Türkiye ile bütün Kürdistan parçaları arasında barışın, birlikte kardeşçe yaşamanın teminatı haline gelmiş. Bunu devletiniz bile görmüş, size ne oluyor?
“Komünist ulusalcı” Atilla İlhan, bu müfritleri görseydi, ünlü şiirinin meşhur mısraını şöyle yazardı: “Ne ulusalcılar gördüm, zaten yoktular.”
Komisyonu baltalayacağınıza bu yazdıklarım üstüne düşünün.