• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
22 Mayıs 2025 Perşembe
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Devlet, sol ve demokratik modernite arayışı üzerine

22 Mayıs 2025 Perşembe - 00:00
Kategori: Forum, Manşet
Devlet, sol ve demokratik modernite arayışı üzerine

Kapitalist modernitenin üç sacayağı olarak tanımlanan ulus-devlet, endüstriyalizm ve sermaye hegemonyası, yalnızca ekonomik ya da siyasal mekanizmalar değil; aynı zamanda toplumun düşünsel, kültürel ve yaşamsal alanlarını biçimlendiren ideolojik aygıtlardır. Demokratik modernite ise buna karşı, toplumun kendi doğasına uygun bir örgütlenme modeli sunar

Sinan Cudi

21. yüzyıl, siyasi, ekonomik ve toplumsal düzeyde derin bir uygarlık krizine tanıklık ediyor. Devlet aygıtlarının militaristleşmesi, sermaye birikiminin tüm toplumsal yaşamı tahakküm altına alması, ekolojik yıkımın geri dönüşü olmayan sınırlara dayanması ve bireyin mutlak bir yalnızlık sarmalında politik anlamını yitirmesi; çağımızın yapısal bunalımlarının bazı ana boyutlarıdır. Bu bunalımın merkezinde ise devletin dönüşen karakteri ve bunun toplum üzerindeki yansımaları yer alıyor. Neoliberal yönetim modeli, klasik ulus-devlet biçimini aştığını iddia etse de otoriterleşme, aşırı merkeziyetçilik ve toplumu yedekleyen güvenlikçi stratejiler, devlet-toplum ilişkisini radikal biçimde dönüştürmüştür.

Böylesi bir momentte, solun klasik yaklaşımlarıyla devlet karşısındaki konumlanışı da giderek işlevsizleşmektedir. Devleti ya tümden yıkılması gereken bir tahakküm aygıtı olarak görme eğilimi ya da onu ele geçirilecek bir iktidar aracı olarak tahayyül etme refleksi modernitenin devlet merkezli düşünce kalıplarını aşamamaktadır. Bu bağlamda, sosyalizmin devletle ilişkisine dair tarihsel bir muhasebe kaçınılmaz hâle gelmiştir. Özellikle 20. yüzyıl reel sosyalist deneyimlerinin devletçi karakteri, yeni dönemde solun karşı karşıya kaldığı siyasal ve kuramsal tıkanmayı beslemektedir.

Devletin sol düşüncedeki yeri

Klasik Marksist anlayışta devlet, esasen egemen sınıfın çıkarlarını örgütleyen bir baskı aygıtı olarak tanımlanır. Marx ve Engels’in görüşlerinde devlet, sınıflı toplumun tarihsel bir ürünü olarak ortaya çıkmış, üretim araçlarına sahip olan sınıfın çıkarlarını korumak üzere şekillenmiştir. Bu bakımdan, sosyalist devrim sürecinde devletin proletarya tarafından ele geçirilerek geçici bir diktatörlük biçiminde işletilmesi ve nihayetinde “sönümlenmesi” öngörülmüştür.

Ancak bu kuramsal çerçeve, 20. yüzyıldaki reel sosyalizm deneyimlerinde ciddi bir sapmaya uğramış, “geçici” olarak tasarlanan proletarya devleti, bürokratikleşmiş ve kalıcılaşmıştır. Bu durum, devletin yeniden üretimi ve tahakküm biçimlerinin merkezileşmesi anlamına gelmiş, öz-yönetimci ve tabandan örgütlenmeyi esas alan sosyalist tahayyüller marjinalleştirilmiştir. Devletin iktidar tekeli, toplumun özneleşme kapasitesini baskılamış, bu da sosyalizmin kitlesel meşruiyetini zayıflatan bir unsur olmuştur.

Öte yandan, 21. yüzyılda ortaya çıkan yeni sosyalist düşünce eğilimleri -özellikle Öcalan’ın demokratik modernite perspektifi- devletin hem tarihsel hem de toplumsal bağlam içindeki çok katmanlı doğasını yeniden ele almayı önermektedir. Devletin, sadece ekonomik sınıfların değil; ataerkillik, milliyetçilik ve pozitivist akılcılık gibi modern iktidar biçimlerinin de bir ifadesi olduğunu ortaya koyan bu yaklaşım, solun devletle ilişkisini radikal biçimde yeniden tartışmaya açar.

Bu, sosyalist hareketler açısından sadece ideolojik değil; aynı zamanda stratejik bir yönelimi de beraberinde getirir. Devlete karşı olmak ile devletin içinde erimek arasında üçüncü bir yol arayan demokratik modernite anlayışı, devleti aşmayı ama toplumsal düzeyde onun kurucu dinamiklerini dönüştürmeyi esas alır.

Sol düşüncede devletin yeri, bugün artık sadece teorik bir pozisyon değil; aynı zamanda pratik bir örgütlenme sorunudur da. Devletin ne olduğuna ve ne olması gerektiğine dair kuramsal çerçevenin yeniden inşa edilmesi, sosyalizmin güncel krizlerine yanıt üretme açısından yaşamsal bir önem taşımaktadır.

Demokratik modernitenin stratejik boyutu

Kapitalist modernitenin üç sacayağı olarak tanımlanan ulus-devlet, endüstriyalizm ve sermaye hegemonyası, yalnızca ekonomik ya da siyasal mekanizmalar değil; aynı zamanda toplumun düşünsel, kültürel ve yaşamsal alanlarını biçimlendiren ideolojik aygıtlardır. Demokratik modernite ise buna karşı, toplumun kendi doğasına uygun bir örgütlenme modeli sunar. Bu modelin stratejik boyutunu anlamak, hem mevcut krizlere karşı cevap üretmek hem de alternatif bir gelecek inşası için kritik önemdedir.

Demokratik modernite, devleti aşan ama toplumu sahipsiz bırakmayan bir çizgide konumlanır. Bu yönüyle, klasik solun ya devletin ele geçirilmesine ya da tümüyle yok edilmesine dayanan stratejik yaklaşımlarına karşı üçüncü bir yol önerir.

Bu perspektif, mücadele biçimlerinin de dönüşümünü gerekli kılar. Geleneksel devrimci modellerde merkezi aygıtların ele geçirilmesi temel strateji iken, demokratik modernitede mücadele alanı çok katmanlıdır: ekoloji, kadın özgürlüğü, kültürel özerklik, eğitim, ekonomi, sağlık gibi yaşamın tüm alanlarında alternatif sistemlerin kurulması stratejik öncelik kazanır. Mücadele, sadece iktidara karşı değil; aynı zamanda iktidarın toplumda inşa ettiği zihin yapısına, alışkanlıklara ve ilişki biçimlerine karşı da yürütülür. Bu yönüyle demokratik modernite, klasik devrim anlayışından farklı olarak bir süreklilik ve derinleşme stratejisidir.

Stratejik boyutun bir diğer önemli yönü, zaman ve mekân algısındaki dönüşümdür. Demokratik modernite, tekil bir devrim anına değil; uzun soluklu bir toplumsal dönüşüme odaklanır. Aynı şekilde, tek merkezli bir iktidar alanı yerine, çoğulcu ve yerelden evrensele yayılan bir güç inşasını hedefler. Bu, hem yerel direniş biçimlerinin hem de küresel dayanışma ağlarının stratejik değerini artırır. Dolayısıyla, demokratik modernite; hem bir paradigmatik kopuş hem de mücadele araçlarının çok yönlü evrilmesini içeren bir stratejik tasarımdır.

Özcesi, demokratik modernitenin stratejik boyutu, sadece alternatif bir toplum vizyonu değil; bu vizyonun nasıl inşa edileceğine dair pratik bir kılavuzdur.

Zihniyet devrimi ve yeni politik öznelik

Toplumsal dönüşüm yalnızca yapısal kurumlar üzerinden değil, aynı zamanda düşünsel, kültürel ve etik devrimle mümkündür. Modernitenin inşa ettiği birey tipi, ulus-devletin yurttaşı, kapitalist sistemin tüketicisi ve ataerkil düzenin itaatkâr öznesi olarak şekillendirilmiştir. Bu özne tipi, sadece yönetenler tarafından değil, muhalefet tarafından da çoğunlukla sorgulanmaksızın kabullenilmiştir. Oysa radikal bir dönüşüm, mevcut özne anlayışının da sorgulanmasını ve aşılmasını gerektirir. Demokratik modernite bu açıdan yalnızca bir sistem eleştirisi değil, aynı zamanda bir zihniyet devrimidir.

Zihniyet devrimi, bireyin ve toplumun kendini anlama, dünyayı kavrama ve ilişki kurma biçimlerinde köklü bir dönüşümü ifade eder. Bu, sadece bilgiyle değil, değerlerle, algılarla ve pratikle ilgili bir meseledir. Modernitenin pozitivist aklı, bilgiyi nesnel, tarafsız ve evrensel bir yapı olarak sunarken, aslında ideolojik bir tahakküm aracı olarak işler. Demokratik modernite ise bilgiye etik-politik bir çerçevede yaklaşır. Bilginin kaynağını toplumun deneyimlerinde, tarihsel belleğinde ve kültürel çeşitliliğinde arar. Bu yaklaşım, bireyi sadece bilen değil; aynı zamanda hisseden, sorumluluk duyan ve etik kararlar alan bir özne olarak kurar. Bu nedenle “anlamın ve hissin yaşattığı insan, en güçlü insandır” diyoruz.

Yeni politik öznelik, bu zihniyet dönüşümünün sonucudur. Bu özne; kendi yaşamına, çevresine ve toplumsal yapıya müdahil olmayı etik bir sorumluluk olarak görür. Birey-Toplum ilişki ve çelişkisinde üçüncü bir yol olarak demokratik özneyi ortaya çıkarmaya çalışır.

Bu özne, ulus-devletin yurttaşı değil; toplumsal sözleşmeye dayalı komünal bir birimin parçasıdır. Kimliğini devletten değil, toplumdan ve tarihsel mücadelelerden alır. Kürt özgürlük hareketinin inşa ettiği kadın özgürlükçü, demokratik ve ekolojik paradigma, bu yeni öznelik tipinin ete kemiğe bürünmüş halidir.

Zihniyet devrimi aynı zamanda duyguların politikleştirilmesini de içerir. Nihayetinde bugünlerde en çok duygularımızla kapışıyoruz. Korku, umut, öfke, sevgi gibi duyguların nasıl biçimlendiği, hangi araçlarla üretildiği ve hangi politik işlevleri yerine getirdiği meselesi, öznenin kendini nasıl kurduğunu da belirler. Belki de siyasi teorik tartışmalardan çok bu içe dönüşe yoğunlaşmak daha kazandırıcı olacaktır.

Sonuç yerine: Yeni başlangıçlar için zihinsel ve kurumsal bir dönüşüm

Tartışmaya açtığımız bu meseleler, yalnızca teorik bir yeniden okuma değil, aynı zamanda güncel mücadele dinamikleri için pratik sonuçlar doğuran bir yönelim arayışıdır. Solun klasik devlet tasavvurunun tıkanması, devrim fikrinin anlam kaybına uğraması ve politik öznenin dağılması, bizleri paradigmal düzeyde bir sorgulamaya zorlamaktadır. Bu bağlamda, Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği demokratik modernite paradigması, sadece bir eleştiri değil; aynı zamanda bir inşa çağrısıdır. Bu çağrı, hem bireysel hem toplumsal düzeyde yeni bir zihniyet devrimini gerektirir.

Modernitenin merkezine yerleşen devlet aklı, toplumu kendi dışına itmiş; siyaseti iktidar tekniklerine indirgemiştir. Demokratik modernite ise tam tersine, siyaseti yeniden toplumsallaştırmakta, halkı edilgen bir nesne olmaktan çıkarıp özneleşmeye çağırmaktadır.

Bu çerçevede, devlete karşı olmak değil, devleti aşan bir toplumsal örgütlenmeyi inşa etmek temel hedef haline gelir. Devletin toplum üzerindeki tahakkümüne karşı mücadele, onun yerini başka bir merkezi iktidarın almasıyla değil; toplumun kendi kendini yönetme kapasitesini örgütlemesiyle anlam kazanır.

Sonuç olarak, bugün önümüzde duran görev, ne bir nostalji siyasetine saplanmak ne de reel-politik çıkarcılığa teslim olmaktır. Görevimiz, özgürlükçü, çoğulcu ve ahlaki bir siyaseti kurabilecek etik-politik öznelliği inşa etmektir. Bu da ancak zihinsel bir dönüşümle ve buna denk düşen kurumsal formlarla mümkün olabilir. Demokratik modernite, bu dönüşümün hem teorik hem pratik zeminini sunmaktadır.

Dolayısıyla, bu metin yalnızca bir analiz değil; aynı zamanda bir davettir. Kırılgan ve belirsiz zamanlarda, en güçlü direniş biçimi umutla örgütlenmektir. Bu umut, sadece geleceğe dair bir beklenti değil; bugünden kurmaya başladığımız bir yaşamın adıdır.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Süreci ‘çözüm’e kim taşıyacak?

Sonraki Haber

Edebiyat türlerini harmanlamış bir kitap: Porçakal

Sonraki Haber
Gelenekten yararlanmak

Edebiyat türlerini harmanlamış bir kitap: Porçakal

SON HABERLER

Bakırhan gündeme ilişkin konuştu

Bakırhan gündeme ilişkin konuştu

Yazar: Yeni Yaşam
22 Mayıs 2025

Washington’da İsrailli diplomatlara suikast düzenlendi

Washington’da İsrailli diplomatlara suikast düzenlendi

Yazar: Yeni Yaşam
22 Mayıs 2025

‘Kaytan ve Altun’un mücadele mirasını sürdüreceğiz’

Kaytan ve Altun’un ailelerinden teşekkür mesajı

Yazar: Yeni Yaşam
22 Mayıs 2025

İBB soruşturmasında 18 tutuklama

İBB soruşturmasında gözaltına alınanlar adliyeye sevk edildi

Yazar: Yeni Yaşam
22 Mayıs 2025

Amed’de yurttaşlar Öcalan’ın özgürlüğünü istiyor

Amed’de yurttaşlar Öcalan’ın özgürlüğünü istiyor

Yazar: Yeni Yaşam
22 Mayıs 2025

Gretchen Dutschke-Klotz: Öcalan’ın çağrısı demokratikleşmeye öncülük edebilir

Gretchen Dutschke-Klotz: Öcalan’ın çağrısı demokratikleşmeye öncülük edebilir

Yazar: Yeni Yaşam
22 Mayıs 2025

Korucular ağaç kesiyor; askerler eşlik ediyor

Korucular ağaç kesiyor; askerler eşlik ediyor

Yazar: Yeni Yaşam
22 Mayıs 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır