Meclis yeni yasama yılına başladı. 100 yıllık tarihinde Türkiye toplumuna kazandırdıkları tartışmalı olan Meclis’in yeni yasama yılında da sorunlara çözüm olmayacağı açık. Tekçilik esas alan ve farklılıkların inkarı üzerine kurulan bu düzen krizden başka bir şey üretmiyor, üretmeyecek.
Tekçilik derinleştirildikçe sistem krizi de büyüyor. Türkiye’nin yüzlerce yıllık kadim ve çözülmeyen sorunları var ve gelinen aşamada Kürt sorunu başta olmak üzere bu sorunların çeperi, boyutu gittikçe büyüyor. Artık bu ülkenin sadece bir Kürt sorunu yok, ülkeyi yönetenlerin iflas olmaz bir Kürt fobisi, Kürt korkusu var. Ankara’nın üzerinde Kürt hayaleti dolaşıyor.
Yeni yasama yılına başlayan Meclis koridorlarında sistem partileri bir birlerini Kürtler ve HDP’nin varlığı ile korkutuyor. O yüzden Meclis açılırken tartışılan temel konu Kürtler oluyor. Putin, Ruhani ile yapılan 3’lü zirvelerin temel gündemini Kürtler oluşturuyor. Erdoğan, BM Genel Kurulu’na katılıyor, Kürtleri temel bir problem olarak dünya gündemine taşıyor. CHP Suriye konferansı düzenliyor, Kürtlerin bulunmadığı bir ortamda Kürtleri tartışıyor. TV programlarında sabah akşam Kürt karşıtı programlar yapılıyor. Siyasi partiler bir birlerini HDP ile daha doğru bir ifade ile Kürtlerin siyasi gücüyle ilişkilenmekle suçluyor. İyi Parti Kürt karşıtlığı üzerinden iktidara göz kırpıyor, medya ambargosunu HDP’yi kötülemek şartıyla kırıyor. MHP, Kürt inkarı üzerinden AKP’yi rehin alıyor. AKP, Kürt inkarı üzerinden Türkiye’yi dünyadan izole ediyor, Türkiye toplumunu tecride alıyor. Kürtlere karşı savaş üzerinden başbakanlık koltuğunda oturan Davutoğlu, azledilince “Kürtlere yaptıklarımızı anlatırsam insan yüzüne bakamazsınız” diyerek, yine bu mesele üzerinden iktidarı tehdit ediyor. İktidar Trump ile Kürt kavgası yürütüyor, Macron’la Kürt dalaşına giriyor, Putin ile Kürt pazarlığına oturuyor, Esad ile Kürt flörtüne tutuşuyor. Ekonomi diyorsun “Mermi kaç para” diyerek, Kürtleri işaret ediyor. Eğitim diyorsun “tek dil” diyerek asimilasyonu dayatıyor. Hukuk diyorsun Kürtleri bahane edip, “TMK”yı önüne dikiyor. Varlığı inkar edilen Kürt Ankara’da herkesin bir birini hizaya çektiği, ayar verdiği efsunlu bir güce dönüşüyor.
Bu korkuyu büyütenler elbette meseleyi Kürt diye adlandırmıyor. HDP diyor, PKK diyor, YPG diyor ama tarif ettikleri Kürdün varlığı. Fili kılıyla tarif etmek gibi bir şey. Tıpkı daha önce Güney Kürdistan referandumuna karşı gardını alırken, Kürdün varlığını sorun olarak gördüğü gibi. Güvenli Bölge, Barış Koridoru, Pençe Harekatı, Terör Operasyonu, Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı, Kayyım, OHAL… Bu kavramların tamamı Kürdün varlığı ile ilgili. Fırat’ın Doğusu-Batısı, Kuzeyi-Güneyi diyerek, Kürdün etrafında dolanıyor.
Sadece dışarıda değil içeride de ittifaklar, ilişkiler, siyaset Kürde karşı kurgulanıyor. O yüzden inkar tarihini didik didik edip ne kadar plan, kumpas, Osmanlı oyunu varsa hepsi yeniden yeniden güncelliyor. Yeni dedikleri ne varsa bir bakıyorsun Şark Islahat Planı, bir bakıyorsun İskan Kanunu, bir bakıyorsun Umumi Müfettişlik olarak karşına çıkıyor. Yetmiyor, darbe karşıtlığı üzerinden iş başına gelenler darbeci bütün pratikleri bir bir uygulamaya koyuyor. Darbe ürünü olan MGK’yi yürütme erkine çeviriyor. Anayasayı bir tarafa bırakıp Türkiye’nin “gizli anayasa” olarak kabul edilen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ni yapılan son MGK toplantısında olduğu gibi Türkiye’nin gerçek anayasası olarak ilan ediyor.
Kürt karşıtlığı üzerinden kurgulamayan tek bir yaşam alanı yok. Kürt sorunu deyince de “ne sorunu yok öyle bir sorunumuz” diyerek, eşyanın tabiatına meydan okumaya çalışıyor. Tabii ki komik oluyor, gülünç kaçıyor.
Şimdi böylesine kurgulanmış bir sistem de, bütün bu yapılarla yüzleşmeden bu zihniyet ile esaslı bir mücadeleye tutuşmadan, ülkeyi demokratikleştirmenin, hukuk düzeni kurmanın, sistemi krizden kurtarmanın mümkünatı var mı? Türkiye’nin yürütme erki olarak darbe ürünü MGK, anayasası olarak Kırmızı Kitap yani Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ifade edildiği bir yerde yeni anayasa arayışına girmek ne kadar anlamlı ya da gerçekçi? Diyelim ki en demokratik anayasa yapıldı, Kırmızı Kitap ortada yerde durdukça, MGK gibi bir yapı varlığını korudukça bu ne işe yarayacak?
Mesele tek başına Kürtlerin varlığı ya da HDP mevcudiyeti değil. Tarif edilen tehdit olarak görülen demokrasinin kendisidir. O yüzden Ankara’nın üzerinde bir korku bulutu olarak inşa edilen Kürt Hayaleti, iktidar için demokrasi hayaletidir. Demokrasinin gölgesiyle savaş hali ülkeyi çürütüyor. Gücün başlangıç noktası güç yitiminin de başlangıcına dönüşüyor. İşte o zaman Kürtlerin siyasal temsilini engellemek için kurulan barajlar, iktidarın tırmanmak zorunda kaldığı engele dönüşüyor. İşte o zaman iktidar parmak hesabıyla yüzde 40 mı olsun yüzde 50 mi olsun ortalığa düşüyor.