“Devletsiz Bir Ulusun Sineması” adıyla piyasaya çıkan yönetmen ve yazar Soner Sert’in kitabı, Kürt sinemasının tarihe ışık tutmayı amaçlıyor. 4 parçada yaşayan Kürtlerin sinema ve gelişimine odaklanan Sert, kitabının yazılış sürecini ANF’den Roni Aram’a anlattı.
Kitabının yazım sürecinde sık sık kendine “Kürt sineması mı yoksa Kürt yönetmenlerin sineması mı” sorusunu sorduğunu belirten Sert, 15 yıldır sinema sektöründe olduğunu belirterek şunları dile getirdi: “Bence konu sinemaysa cevabı ancak estetikle açıklayabiliriz. Kitapta, bu soruya farklı devletlerin sınırları içinde yaşayan Kürt yönetmenlerin üretimlerini ortak kodlar altında toplayarak yanıt vermeye çalıştım. Bu sebeple Bahman Ghobadi, Hiner Saleem, Kazım Öz, Hüseyin Karabey, Shawkat Emin Korkî’nin filmlerini seçtim ve o filmler üzerinden Kürt sinemasını tanımlamaya giriştim.”
Ghobadi ile Kürt sineması gelişti
Dört parçada sinema gelişimi sürecine de değinen Sert, filmlerin “görünür” olmasının ya akademi ya da endüstri yoluyla mümkün olduğunu belirterek, “Özellikle Bahman Ghobadi’nin Sarhoş Atlar Zamanı (2000) filmi sonrası Kürt sinemacılığının ilgi çektiğini söylemek mümkün. Bu hususta makaleler kaleme alındı, filmler dağıtımcılar aracılığıyla daha da görünür hale geldi. Sorunun ikinci kısmına geçersek, şöyle yanıtlamak gerekir: Türkiye’de uzun metraj film yapmak isteyen herkes, bakanlık desteğine muhtaç durumda. İster Kürt olsun ister Türkiyeli bir muhalif… Görünen o ki, buna yakın bir zamanda alternatif çıkmayacak. Kürtler açısından son 10 yıl içerisinde alternatif bir finansal yapı ortaya çıkacak gibiydi ama son siyasal gelişmelerle birlikte bu durum da sekteye uğradı” diye konuştu.
‘Önemli olan duygular’
Kürt sinemasına politik sürecin etkilerine de değinen Sert, “Bunun farkında olan ilk Kürt sinemacı Yılmaz Güney’di. Sürü’de ve özellikle Yol’da, Kürtleri ekonomi-politik bağlamda, sosyolojik ve kültürel gerçekliğiyle resmedebildi” diyerek diğer birçok Kürt yönetmenin onu izlediğini belirtti. Kürt sinemasının “belgelemek” ile ilişkisine de değinen Sert şunları söyledi: “90’lı yıllardan beri Kürt belgesel film yönetmenleri, insan hakları ihlallerini, Kürt meselesini gerek Türkiye’ye gerekse de Batı’ya duyurmaya çalışıyor. Çok daha iyi belgeseller yapılıyor. Yine de belgesel üretiminin -sadece Kürt belgeselciliğini kastetmiyorum- en büyük sorunu, gerçeğe sıkı sıkıya bağlı kalması. Bence alıcının yani seyircinin değişimine sebep olan asıl etken, gerçekler değil, duygular. Bugün savaş olduğu bilinen bir gerçek ama susup izlememize sebep olan şey ise duygularımız.”