• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
21 Haziran 2025 Cumartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Dijital önderlik yanılsaması

21 Haziran 2025 Cumartesi - 00:00
Kategori: Forum, Manşet
Dijital önderlik yanılsaması

Çünkü onların tüm inşası, benlik sunumu üzerine kuruludur — halk değil, kendileri için vardırlar 

Akif Dağ

Bir halkın sesi olmak, yalnızca konuşmakla değil, o halkın yükünü taşımakla mümkündür. Bedeli olmayan söz, yalnızca gürültüdür. Dijital çağ, liderlik kisvesi altında parlayan ama gerçekte temsil kabiliyeti olmayan pek çok figürü önümüze koydu. Bunlar arasında en çok konuşanlar, en az hatırlananlar oluyor. Çünkü halk, sadece konuşanı değil, susmasıyla tarihe yön vereni de tanır.

İbrahim Halil Baran, bu çağın tipik ürünlerinden biri. Kendisini Kürdistan davasının düşünsel önderi olarak lanse eden bir dijital figür. Fakat onu dikkatle incelediğimizde, derinlikten çok yankı; örgütlenmeden çok imaj; ve en önemlisi, davadan çok kendini görürüz. Baran’ın sesi gürdür, ama o sesin arkasında halk yoktur, hafıza yoktur, gelecek yoktur.

Bu yazı, Baran’ı bir birey olarak değil; dijital çağın sahte temsiller üreten doğası içinde bir fenomen olarak ele alıyor. Kürt halkının gerçek talepleriyle, Baran’ın temsil iddiaları arasındaki uçurumu ortaya koymakla kalmayacak; aynı zamanda bu tip figürlerin nasıl olup da meşruiyet kazanabildiğini de sorgulayacak. Çünkü mesele yalnızca Baran’ın kim olduğu değil, onun gibi seslerin neden bu kadar görünür olduğu sorusudur.

Bu sorunun yanıtı, yalnızca Baran’da değil; temsilin, siyasetin ve hakikatin çürütüldüğü çağda yatıyor.

1.Söz çok, zemin yok: Dijital temsilin çöküşü

İbrahim Halil Baran, kendini bir halkın sözcüsü olarak sunuyor. Oysa ne onu oraya halk getirmiştir, ne de onun sesi halkı kapsar. Bu çelişkiyi görmezden gelmek, onu anlamanın önüne geçer.

Gerçek liderlik, kolektif hafızayla kurulan bağdan doğar; Baran ise bu bağa yalnızca tepeden bakar.

Onun söylemlerinde sürekli tekrar eden üç tema vardır:

  1. Kürt halkının özgürlük ihtiyacı,
  2. Türk halkının değersizliği,
  3. Kendisinin entelektüel önderliği.

Bu üçlü, ilk bakışta radikal bir bilinç gibi sunulur. Oysa derinlikli bir analiz, burada ideolojik bir pozdan ziyade, narsistik bir anlatı inşa edildiğini ortaya koyar.

Baran, Türk halkını aşağılayarak Kürtlere alan açtığını zanneder. Oysa halklar arası düşmanlık üretmek, bir halkı özgürleştirmez.

Bu tür bir dil, sadece egemenin başka bir tür kopyası olur.

Kurtuluşun dili, aşağılamaya değil, inşa etmeye dayanır.

Ama Baran inşa etmez. O yıkar. Daha doğrusu, inşa ettiğini sanarak sürekli harabe üretir. Siyasi geçmişine bakıldığında ne sahada ne örgütsel düzlemde bir iz bırakabildiği görülür. Parti kurmuş ama karşılık bulamamış, fikir üretmiş ama entelektüel çevrelerde ciddiye alınmamıştır. Çünkü temsiliyet zemini yoktur. Halkla kurduğu bağ, bir ilişki değil; bir retoriktir. Ve burada esas çarpıcı nokta şudur: Baran, gerçek önderliğe düşmanlık ederek kendine önderlik alanı açmaya çalışır. Kürt halkının hafızasında yer eden her figür — Öcalan’dan Barzani’ye, Mahabad’dan Şeyh Said’e — onun dilinde ya küçümsenir ya da itibarsızlaştırılır. Çünkü Baran’ın siyaset anlayışı, yalnızca yıkılan semboller üzerine kurulu bir sahnedir. İnşa yok. Teori yok. Örgüt yok. Sadece kendine yer açmak için geçmişi yakma arzusu var. Ama hafıza, kendini unutturmaz. Ve halk, önderlerine hakaret edenin değil, onlara sahip çıkanın sesini duyar.

2.Kürdistan’a sahip çıkmak mı, onu simgeleştirmek mi?

Kürdistan kelimesi, yüzyıllardır bastırılmış bir halkın tarihsel, coğrafi ve ruhsal varlığını taşıyan ağır bir yüktür. Bu kelime, darağaçlarının gölgesinde fısıldandı, zindanların duvarlarında kazındı, sürgün yollarında ağza alınmadan taşındı. Ama bir gün geldi ve bu kelime, en kolay harcanan, en çok tüketilen, en hafiflenen kelime hâline geldi. Ve bu hafifletmenin en parlak örneklerinden biri, İbrahim Halil Baran’dır.

Baran için “Kürdistan”, bir fikir değil; bir etiket. Bir program değil; bir pozisyon. Halkı birleştiren tarihsel bir öz değil; sosyal medyada konum belirleyen bir şifre. Yani Kürdistan onun dilinde artık bir davayı değil, bir kimlik pazarlığını temsil eder.

Onun Kürdistan anlayışı, örgütsüzdür. Haritası yoktur, sınırı yoktur, içeriği yoktur. Yalnızca bir kelime olarak vardır. Sürekli tekrar edilen, anlamı sürekli eriyen bir kelime.

Baran’ın sözümona bağımsızlık söylemi, siyasi olarak sahada hiçbir karşılık üretmediği gibi, ideolojik olarak da tutarsızdır. O, Kürdistan’ı bir program olarak değil; birer düşman üretme aracına dönüştürdüğü söylemlerin parantezi olarak kullanır. Yani Kürdistan onun ağzında artık bir ülke değil, bir saldırı aracı; bir hayal değil, bir slogan. Ama bu, çok tanıdık bir süreçtir. Tarihte her ideolojik boşluk döneminde ortaya çıkan figürler, en kutsal olanı en çok telaffuz eden ama en az yaşatanlardır. Kürdistan bir dava olmaktan çıktığında, yalnızca bir kelimeye indirgenir. Ve o kelime, her ağızda değil; yalnızca hak edenlerin ağzında anlamlıdır.

Baran ise bu anlamı tüketmektedir. Ona göre “Kürdistan”, herkese karşı argüman üretmek için kutsanan, ama uğruna hiçbir şey inşa edilmeyen bir kulistir. Tarihten, coğrafyadan ve halkın gerçek çığlığından kopmuş bir kulis. Bu yüzden onun söylediği şey bir hakikat değil; bir rol metnidir.

Daha çarpıcısı, Baran’ın bu simgesel siyasetini agresif bir dışlayıcılıkla birleştirmesidir. Düşünce ayrılıklarına tahammülü yoktur. Kürt siyasetinde başka hatlara, başka tarihlere, başka liderlik geleneklerine karşı ya küçümseyici ya da düşmanca yaklaşır. Bu durum, onun Kürdistan’ı birleştirme değil, parçalama aracı olarak kullandığını gösterir.

Oysa Kürt mücadelesi, çokluk üzerinden güçlenmiş bir tarihe sahiptir. Barzani çizgisiyle PKK çizgisi aynı anda var olmuş, Qazi Muhammed’le Molla Mustafa aynı halkın farklı trajedilerini temsil etmiştir. Kürdistan tarihi; çatışma kadar çeşitlilikle de örülmüştür. Ama Baran’ın siyaset anlayışı bu çoğulluğu taşıyamaz. Çünkü onun inşa ettiği şey bir halk değil, bir persona, yani sadece kendisidir.

3.Kendi egosunu davaya dönüştüren figür: Narsistik temsilin anatomisi

Siyaset, kamusal olanı temsil etme sanatıdır. Ama bazen bu temsil, kamusal olana hizmet etmez; yalnızca kişisel bir boşluğun doldurulmasına yarar. İbrahim Halil Baran örneğinde gördüğümüz şey tam da budur: Bir davanın, halkın ya da kolektif bir hafızanın temsilinden ziyade, kişisel bir tanınma arzusunun siyasal kostümle sahneye taşınması.

Baran’ın Twitter’daki varlığı bir siyasi mücadele alanı değil; bir narsistik alan inşasıdır. Freud’un değil, Lasch’ın tarif ettiği anlamda “narsistik kültür”e dahildir: Kendini sürekli sergileyen, başkalarının onayıyla var olabilen, her fikri kendisine yöneltilmiş bir saldırı gibi gören kırılgan bir kimlik. Bu nedenle Baran’ın dilinde fikrî tartışma yoktur, yalnızca kutuplaşma ve egosal çarpışma vardır.

Bir başka ifadeyle: O, fikir üretmez; pozisyon üretir. Pozisyonunu ise sürekli bir tehdit altında sunar: Ya Türklerin düşmanlığı, ya “Türkleşmiş Kürtlerin” ihaneti, ya dinin yozlaştırıcılığı… Dış dünyayı sürekli düşmanlaştırarak içeride sahte bir merkez kurmaya çalışır. Bu bir ideolojik yapı değil; kişisel bir savunma mekanizmasıdır.

Baran’ın söylemlerinde tekrar eden temalar şunlardır:

  • “Benim gibi düşünmeyen Kürt, Kürt değildir.”
  • “Kürdistan’ı ben tanımlarım.”
  • “Ben entelektüel önderim; diğer herkes ya cahil ya ajandır.”

Bu tür söylemler, klasik bir narsistik kimlik inşasına işaret eder. Temsiliyet iddiası, aslında derin bir temsilsizlik duygusunun maskesidir. Çünkü gerçek liderler özne değildir — araçtır. Kendi egolarını değil, halkın iradesini taşırlar. Baran ise halkı taşımaz. Halkı, kendi taşınmak istenen kimliği için sahne dekoru olarak kullanır. Baran’ın ortaya çıkışı yalnızca onun karakteriyle açıklanamaz. Bu tür figürler, belirli siyasal ve teknolojik boşluklarda ortaya çıkar. Yani bir sistem üretimidir. Bugünün dijital çağında, toplumsal otorite üretimi değişmiştir: Artık gerçek bedel ödeyen değil, görünür olan liderleşir. RT’ler, beğeniler, takipçi sayıları; bir dava mı temsil ediyor, yoksa kişisel PR mı, ayırt edilemez hâle gelir.

Baran bu sistemde kendine yer bulmuştur. Kürdistan gibi tarihsel olarak kutsal bir sembolü, bir kimlik sahnesine dönüştürerek, halkın gerçek taleplerini kişisel tanınma arzusunun dekoru hâline getirmiştir.

Sosyal medya çağının narsistik figürleri, çoğu zaman gerçek mücadelelerin önüne geçer:

  • Çünkü onlar daha “radikal” görünür.
  • Çünkü onların dili daha serttir, ama içeriği boş.
  • Çünkü onlar halkı değil, ekranı ikna etmek ister.

İşte tam bu yüzden Baran gibi figürler uzun vadede hiçbir şey inşa edemez. Çünkü onların tüm inşası, benlik sunumu üzerine kuruludur — halk değil, kendileri için vardırlar. İbrahim Halil Baran konuşur; çünkü susarsa, boşluğu ortaya çıkar. Ama halklar boşluğu değil, özü takip eder. Ve öz, onun kelimelerinde değil, tarihin bedelinde yatar.

 

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Ekonomik ve ekolojik şiddet daha ne kadar sürecek?

Sonraki Haber

Eleştiriler, yanıtlar ve devletsiz özgürlük arayışı

Sonraki Haber
Eleştiriler, yanıtlar ve devletsiz özgürlük arayışı

Eleştiriler, yanıtlar ve devletsiz özgürlük arayışı

SON HABERLER

Yazar: Yeni Yaşam
21 Haziran 2025

Alevi kadınlar barış konuştu

Alevi kadınlar barış konuştu

Yazar: Yeni Yaşam
21 Haziran 2025

Cudî Dağı’nda yangın

Cudî Dağı’nda yangın

Yazar: Yeni Yaşam
21 Haziran 2025

İmamoğlu: Barış ve çözüm için Meclis’te komisyon kurulmalı

İmamoğlu: Barış ve çözüm için Meclis’te komisyon kurulmalı

Yazar: Yeni Yaşam
21 Haziran 2025

İran Sağlık Bakanlığı: Saldırılarda 430 kişi yaşamını yitirdi

İran Sağlık Bakanlığı: Saldırılarda 430 kişi yaşamını yitirdi

Yazar: Yeni Yaşam
21 Haziran 2025

3 kentte kayıp yakınları eylemi: Cezasızlık politikası son bulsun

3 kentte kayıp yakınları eylemi: Cezasızlık politikası son bulsun

Yazar: Yeni Yaşam
21 Haziran 2025

Cumartesi Anneleri Mustafa Sayğı’nın akıbetini sordu

Cumartesi Anneleri Mustafa Sayğı’nın akıbetini sordu

Yazar: Yeni Yaşam
21 Haziran 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır