Mevcut politikaların terk edilmesi gerektiğini belirten dilbilimci Zana Farqînî, ‘Kürtçenin kullanımı, statüsü ve eğitim dili olması, devlet kurumlarında Kürtçe hizmet hiçbir zaman Türkçe önünde engel değildir’ dedi
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nın ardından Kürt sorununun çözümüne dair tartışmalar da sürüyor. Kürtlerin öncelikli taleplerinin başında Kürtçenin resmi ve eğitim dili olması geliyor. Kürtçe faaliyetlerde bulunan dernek ve örgütler de bir süredir benzer talepler doğrultusunda çeşitli eylem ve etkinlikler düzenliyor.
Dilbilimci Zana Farqînî, Kürtçeyi tehlike gören zihniyetin değişmesi gerektiğini vurguladı. Zana Farqînî, Türkiye’nin “teklik” üzerine inşa edildiğine işaret ederek, Türkçe dışındaki diller, kültürler ve kimliklerin yasaklandığını kaydetti.
Yüz yıllık Türkiye zihniyeti
Zana Farqînî, Kürtçe üzerinde devam eden baskılara işaret ederek, “Devlet dairelerinde, kamusal hizmetlerde bu dille hizmet verilmiyor. 100 yıldan fazladır Türkiye’de zihniyet bu teklik üzerine oluşturulmuş ve Türkçe dışında diğer dillere tahammülsüzlük söz konusu. Hala Kürtçe konserler yasaklanıyor. Kürtçe tiyatrolar, Kürtlerle ilgili her şey yasaklardan, engellemelerden kurtulmuyor” diye belirtti. Zana Farqînî, tüm baskılara rağmen Kürtlerin özellikle son 40 yıl içerisinde daha örgütlü bir hak talebinde bulunduğuna dikkati çekti.
Tekçilik anlayışı
Dünyadaki çok dilli ülkelerin varlığına değinen Zana Farqînî, “Çoğulculuğu kendilerine esas alıyorlar. Ama bu ülke kurulduğu günden bugüne kendini tekçilik üzerine kurduğu için Kürtlerin hakları ve özgürlüğü ya da başka halkların dilinden bahsedildiğinde, ‘Ülkemiz parçalanacak, nasıl birbirimizi anlayacağız’ demeye başlıyorlar. Oysa bu yanlış fikir baştan akıllarda yer edindiği için öyle bir duygu içerisine giriyorlar. Dünyada çoğulculuk da var, çok dillilik ve çok kültürlülük de var. Bu toplumun zenginliğidir, toplumun parçalanmasına sebep değildir. Devlet toplumun sosyolojisi üzerine kendini kurmalı, dizayn etmeli. Kendini bu gerçekliğe uygun olarak yenilemeli. Endişeleri, korkuları bunun üzerine çoğulculuğa dikkat çekildiği zaman ‘olmaz, biz sadece tek bir renk olacağız’ diyorlar. Oysa tekçilikteki ısrar, huzursuzluğa, tepkiye, çatışmaya neden oluyor” diye konuştu.
Çok dilli bir sistem gerekli
Abdullah Öcalan’ın çağrısı sonrasında yaşanan gelişmelere dikkati çeken Zana Farqînî, “Şimdi yeni bir süreçten, paradigma değişikliğinden bahsediliyor. Bu zeminin böyle devam etmesini, insanların artık korkusuzca fikirlerini söyleyebilmesini, hakları ve özgürlükleri için bütün demokratik ve barışçıl yolları kullanabilmesini umut ediyorum. Devletin de eski konseptini bırakması, yeni sürece göre bu isteklere yaklaşması gerekir. Devlet, demokratik mücadeleyi bir hak olarak görüp önünü açmalı, insanlar kendini özgürce örgütleyerek, var olabilmeli. Demokratik, çok dilli, çok kültürlü ve toplumsal çeşitliliği, ülkenin sosyolojisine uygun bir sistemden yana olduğunu da söyleyebilmeli” diye belirtti.
Kürtçe’nin statüsü önemli
Zana Farqînî, “O haklarına ve özgürlüğüne kavuşursa benim hak ve özgürlüklerim elimden gidecek” düşüncesinin barışa hizmet etmediğini vurguladı. Zana Farqînî, “Eğer insanlar kendi kimlikleriyle varlığına devam ederse orada toplumsal huzur, barış olur. O toplumun insanları birbiriyle barışık halde yaşar. İnsanların rengi, kimliği bir hak olarak görülür. İnsanlar çok toleranslı olurlar. Herkes birbirinin dilini, kimliğini, rengini birbirine temel bir hak olarak görür. Kürtçenin kullanımı, Kürtçenin statüsü ve eğitim dili olması, devlet kurumlarında Kürtçe hizmet hiçbir zaman Türkçe önünde engel değildir. Toplum kararını verdiği zaman, ‘Beraber ve eşit haklara sahip yaşamak istiyoruz’ dediği zaman, birbirinin varlığını kabul ettiklerinde birlikte sorunsuz olarak da yaşayabilirler. Ama biri diğerinin hakkını inkar ederse inkar üzerine kurulu gerçek bir demokrasi, demokratik bir toplum oluşmaz” ifadelerini kullandı.
Mevcut politikalardan vazgeçilmeli
Mevcut politikalardan vazgeçilmesi halinde dahi Kürtçenin kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulunan Zana Farqînî, “Devlet borçlu; pozitif ayrımcılık yapmalı ki bu dil kaybolmasın. Herkes birbirinin dilini tanır, kıymet verirse, bu gözle birbirine bakarsa o zaman barış da sağlanır, dil barışı da sağlanır. Kardeşiz diyorsak eğer, bir kardeş diğerinin dilini bilmezse, onu bir temel hak olarak tanımasa nasıl olacak? Kardeş, ‘Sen kendi dilini bırak, benimkini al, biz yine birbirimizi kardeş olarak görelim’ derse, bu sahte bir kardeşlik olur. Doğru bir kardeşlik hak ve adaletle sağlanır. Dil tanınırsa, herkes anadiliyle eğitim alırsa, diğerini bir halk olarak görürse, halk olmaktan kaynaklı bütün haklarını tanırsa o zaman gerçek bir kardeşlikten bahsedilebilir” diye belirtti.
Devlet adım atmalı
Zana Farqînî, şunları söyledi: “Eğer yeni bir paradigma olacaksa, o paradigmanın yüz yıl öncekini akıllara getirmemesi lazım. Yeni bir paradigma, bu sürecin şartlarına, koşullarına uygun olmalı ki devlet gittikçe toplumun hizmetkârı olsun, devlet demokratiklesin ki toplum da demokratikleşsin. Kanunlar bu gerçekliğe göre oluşturulursa, o çerçevede adımlar atılırsa bir güven ortamı da oluşur. Toplumda atılan samimi adımlardan dolayı bir inanç gelişir. Yani devlet inandırıcı bir adım atmalı ki halk da bu sürece inansın. Kürtler süreç için adım attı, artık devletin de güven verici adımlar atması gerekiyor.”
Dile daha fazla sahip çıkılmalı
Herkesin kendi anadiliyle konuşması, eğitim görmesi gerektiğinin altını çizen Zana Farqînî, şöyle devam etti: “Aileler çocuklarıyla hiçbir kaygı gütmeden anadilinde konuşabilmeli. Aydınlar, akademisyenler, sanatçılar, siyasetçiler, hasılı tüm Kürtler kendi diline, kültürüne, kimliğine sahip çıkmalı. Zira dil bir halkın varlığının temel göstergesidir. Kürt anne-babaları, aydınları, Kürtlere öncülük edenler, her dilden önce kendi dilinin geldiğini bilmeli. Kendi dilini bırakıp başka dile geçmek, asimilasyondur, felakettir.”
Haber: Rukiye Payiz Adıgüzel / MA