Kürt ve Kürdistan tarihi aynı zamanda toplumsallığın ve uygarlığın gelişim tarihidir. Birinin gelişiminin diğerinin gerilemesini doğuran bir tarihsel oluşum diyalektiği işliyor. Devletin çok geliştiği koşullarda Kürt toplumsal oluşumunun gerilediği bariz ortaya çıkıyor. Devletleşme azaldıkça Kürt toplumsal hakikati daha görünür oluyor
Ferhat Akıncı
Özgürlük Hareketi’nin Sayın Abdullah Öcalan’ın fikirleriyle oluşmaya başlamasından bugüne 53 yıl geçti. Bazıları bu 53 yılda ne değişti diye sorabilir. Kimileri olumsuz kimileri de her yönüyle olumlu olarak değerlendirebilir. Ancak özgürlük hareketi sübjektif ve taraflı değerlendirmelerden bağımsız objektif bir değerlendirmeyi tarihe saygıdan ötürü fazlasıyla hak ediyor. Özgürlük Hareketi ve onun kurucu önderi Sayın Abdullah Öcalan yanlışı doğrusuyla, eğrisi düzgünüyle 53 yıldır dünya ve bölge gelişmelerinden etkilendikleri kadar etkileyen bir mücadele yürüttüler. Bu mücadele ‘Kürtlük’ için aynı zamanda diriliş mücadelesidir.
Diriliş, kavram olarak öldükten sonra aynı formda yeniden yaşama dönmeyi ifade ediyor. Birçok inanç ve mitolojide diriliş metafizik olarak ele alınıyor. Daha çok ilahi güce sahip bir peygamberin ya da Mesih’in gelişiyle olabilecek bir durum olarak ele alınıyor. Toplumsal ve halk olarak değil de bir ilahın ya da kişinin kurtarıcı rolünde başka bir bedende doğma inancı yaygındır. Yine diriliş deyince en fazla akla gelen Anka kuşudur. Nerdeyse tüm kültürlerde Anka kuşuna dair bir hikaye vardır. Kürtlerde de özellikle Ristemê Zal hikayesinde geçer. Teyrê Sîmurg olarak geçer. Aynı zamanda diğer tüm kuşların da önderi sayılır. Kendi küllerinden yeniden doğuşun sembolüdür.
Kürtler Özgürlük Hareketi ile birlikte dirilişi soyut-metafizik yaşamanın ötesinde bizzat kanlı-canlı somut olarak yaşadılar. Abdullah Öcalan’ın köylüsü mücadelenin başlangıcında Kürtleri ‘kuru odun’ ile ifadelendirmişti. Bizzat köylüsü ona ‘Şu kuru odunu görüyor musun? Onun gibiyiz. Kuru odunu yeşertmeye çalışıyorsun, bu imkansız’ demişti. Ama bugün o imkansız denilenin aslında yeşerdiğini görüyoruz. O kuru odun yeşermekle kalmayıp bir ağacın meyve vermesi için gerekli olan her şeye de sahip oldu. Her ne kadar yeşermemesi için bin bir türlü saldırıya maruz da kalsa, ayakta kalmayı başardı. Canlılık özelliklerinin yanı sıra oluşumun özelliklerini de bağrında taşıyor. Halkların ve ulusların varlık kriteri olarak gösterilen ‘devlet’leşmeden dirilişi de varlığını garantilemeyi de Kürtler başarmış durumda.
Kürt ve Kürdistan tarihi aynı zamanda toplumsallığın ve uygarlığın gelişim tarihidir. Birinin gelişiminin diğerinin gerilemesini doğuran bir tarihsel oluşum diyalektiği işliyor. Devletin çok geliştiği koşullarda Kürt toplumsal oluşumunun gerilediği bariz ortaya çıkıyor. Devletleşme azaldıkça Kürt toplumsal hakikati daha görünür oluyor. Tarihin birçok kesitinde Kürtler tarihsel gelişime bizzat öncülük ediyorlar. Bu kesitlerin en önemli özelliği Kürtlerin tarihin nesnesi olmaktan çıkıp öznesi olma durumuna gelmesiyle ilgilidir. Özne olma iktidar, efendi, patron, emir veren olma anlamında değil; ideolojik ve toplumsal hakikat olarak kendine yeten, kendi kararını verebilen ve etkileyen olma anlamındaki bir öznedir. Bu öznellik, ‘Xwebûn’ (kendi olmak) anlamındaki bir öznelliktir. Özgürlük Hareketi ile gerçekleşen Kürt dirilişindeki öznellik de Xwebûn karakterindedir. Yani dışsal bir form üzerinde değil de kendine yetecek bir formda, oluşum için gerekli organları inşa eden, geliştiren bir karakter.
Bunun ilk tarihsel örneği neolitik gelişime öncülük etmesidir. Neolitik toplum en çok Kürdistan’da gelişti. İlkel olarak değerlendirilen bu toplum aslında günümüzün toplumsal ihtiyaçları olan tüm maddi ve manevi formları geliştiren sürece tekabül ediyor. Ondan sonrası sadece bu formların teknik ve hız olarak değişim ve dönüşümünden söz edilebilir. Gutiler bu toplumsal hakikat ile hareket edip tarihin ilk imparatorluğu olan Akadlara son verdiler.
İkincisi Medler dönemindeki inançsal ve felsefik öncülüktür. Uygarlığın çürüyen yapısını temsil eden Asurlulara son verilmesi bunun somut gelişiminin ifadesidir. Mitraik inancın reforme edilmiş olan haliyle Zerdüştlük ideolojisi Med sürecindeki Kürt toplumsallığını özne konumuna getirdi. Sonraki tüm felsefi, dini ve inançsal hareketlerin bir şekilde bundan beslendiklerini görüyoruz.
Bu öncülüğün günümüzdeki ifadesi de Özgürlük Hareketi ile gelişen Kürt toplumsallığıdır. Özgürlük Hareketi’nin ortaya çıkardığı ideolojik ve toplumsal hakikat 21. yüzyılda zulmün sembolü haline gelen DAİŞ’e karşı savaşta büyük bir başarı sağladı. Medlerden bu yana genelde nesne olarak art konumunda kalan Kürtler, Özgürlük Hareketi ile bilinçlenen, bilinçlendikçe oluşan, oluştukça öncü konumuna gelen bir pozisyon kazandılar. Dikkat edilmesi gereken en önemli konu da budur: varlığı ölü toprakla örtünen bir gerçekliğin yerini şimdi düşünen, konuşan ve harekete geçen bir gerçeklik almış durumda. Sayın Abdullah Öcalan bunu şöyle ifade ediyor: “Hakikat gerçek olmayıp, gerçeğin bilince varmış halidir. Hakikatsiz gerçek uyuyan gerçekliktir. Uyuyan gerçekliğin sorunu yoktur. Hakikat uykudaki gerçekliğin uyandırılmış halidir. Kürtlere ilişkin uyku hali o denli derin ve ölüme yakındı ki, hakikati uğruna savaşın çok karmaşık ve zorlu geçeceği açıktı.” İşte Özgürlük Hareketi bu karmaşık ve zorlu mücadele sonucunda Kürtlüğü uyuyan gerçeklik konumundan alıp mücadele eden gerçeklik konumuna getirdi.
Bazı kesimler tümden karşıt bir yerden Özgürlük Hareketi’ni ele alıyor. Art niyetli duruşları bir tarafa bırakırsak, diğer tüm tartışma, değerlendirme ve öneri sunma hali tam da Kürt dirilişinin gerçekleştiğini ortaya koyan kriterlerin başında geliyor. Dünyanın dört bir yanında Kürtler konferanslar düzenliyor, toplantılar yapıyor, forumlara katılıyor ve gelişen yeni dünya düzenine dair görüş belirtiyorlar. En önemli husus da bu görüşlerin bir iktidara, güce, devlete dayanmaksızın yapılmasıdır. Özgürlük Hareketi’nin gerçekleştirdiği dirilişte Kürt öznelliği salt bir iktidara ve devlete dayalı olarak gelişmiyor. Kenar bir mahalledeki çocuktan tutalım en ücra köşelerde çobanlık yapan yaşlıya kadar, kime gidersen dünyadaki gelişmeler, olanlar ve olması gerekenler üzerinde bir söz söyleyecektir. İşte bunun adı Kürt dirilişidir. Bu işin en saf ve sade halidir. Sadece kendisiyle ilgili değil dünyayla, evrenle ilgili söz kurması dirilişin göstergesidir. İşin askeri, diplomatik, siyasal, ekonomik ve sosyal kısmı ise kompleks halidir. Kürtlerin iç tartışmaları ve mücadeleleri, bölge devletleri ile ilişkileri, dünya sistemine dair düşünceleri de dirilişin geldiği aşamayı ifade ediyor.
Diriliş derken bir nihai sonuçtan söz edilmiyor. Diriliş yeniden doğuşu ifade ediyor. Bu gerçekleştikten sonra anca oluşum ve farklılaşmadan söz edilebilir. Diriliş tamamlandı. Şimdi ve bundan sonrası oluşum ve oluşuma dayalı farklılaşmadır. Bu oluşum ve farklılaşma sadece Kürtlerin değil genel gelişmelerin seyrinde de bir kriter olacaktır. Sayın Abdullah Öcalan’ın PKK’nin 12. Kongresi’ne sunduğu perspektif ana hatlarıyla dirilişi tamamlanan Kürt halkının bundan sonra hem kendisi için hem de öncülük edeceği düşünsel-pratik sistem için bir manifestodur. Bu perspektif aynı zamanda teorik ve pratik özgüvenin de yansımasıdır. Sayın Abdullah Öcalan kapitalist modernite ve reel sosyalizm dahil tüm indirgemeci (milliyetçi, cinsiyetçi, bilimci, dinci…) sistemleri son derece yalın bir dille eleştiriye tabi tutup kimin ne diyeceğine bakmadan hakikati dile getirdi. Özgürlük Hareketi de bu karakterde mücadele yürüttü ve bu aynı zamanda dirilen Kürt halkının da karakteri oldu. Nasıl ki Fransız Devrimi ile Fransızlar halkların özgürlük mücadelesinin sembolü haline gelmişse Kürt halkı da Özgürlük Hareketi ile birlikte Rojava somutunda bugün ezilen tüm kesimlerin özgürlük umudu haline gelmiştir.
Perspektif metnine dönük birçok art niyetli ve hakaretlere varan değerlendirmeler oldu ve olmaya devam ediyor. Bunun karşısında Kürt halkının ekseriyeti perspektif metnine sahip çıkıyor. Anlamak için okuyor, tartışıyor. Ancak ilginçtir en zıt uçlar bir araya gelip tepki gösteriyorlar. Bunların başında da Kürt milliyetçisi olduğunu iddia edenler geliyor. Bunun en temel nedeni dirilen, xwebûn olan Kürt halkının karakterini sindirememektir. Bu çevreler yıllarca sadece bir makam ve mevki sahibi olmak için Kürtlüğü kendileri için bir pazarlık malzemesi olarak kullandılar. Kürt kültürünün, Kürt gerçekliğinin asla dirilmesini istemediler. Onlar için Kürtlük nesne konumunda tutulup sürekli el altında kullanılacak bir malzeme olmalıydı. Dert yandıkları şey ellerinden bu imkanlarının alınmasıdır. Bundan başka tüm göstergeler ve hakikatler bize Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi sonucu Kürt dirilişinin gerçekleştiğini ortaya koyuyor.