İTO Deprem Çalışma Grubu Genel Koordinatörü Dr. Hasan Oğan ile İstanbul’da olası depremin sağlığa etkisini konuştuk:
İl Sağlık Müdürlüğü depreme bağlı afette de Sağlık Hizmeti konusunda kendini tek yetkili görüyor. Sorun tek yetkili ya da sorumlu olmak meselesi değildir. Esas olan deprem olduğunda yapılması gerekenleri yapabilmek ya da öncesinde sağlık hizmetindeki riskleri azaltabilmek, zaten sorunlu ve yetersiz olan sağlık hizmetini depreme dayanıklı, dirençli hale getirmektir
Duygu Kıt
Deprem sırasında en önemli ve hayati hizmetlerden biri de sağlığa hızlı erişim. Depremzedelerin tedaviye hızlı erişimi ve sağlık hakkının aksamamasının önemi özellikle 6 Şubat depremlerinden sonra daha sık dile getirilmeye başlandı. Sağlık emekçilerinin de bir depremzedeye dönüşebileceği gerçeğiyle yüz yüzeyken, yıkım sonucu birçok hastanenin kullanılamaz hale geldiği, sağlık hizmetlerinin aksadığı yine ne yazık ki 6 Şubat depremlerinde görüldü. Devasa bir nüfusa sahip İstanbul’da beklenen depremde sağlık merkezlerinin hem güncel durumuna hem de riskler ve tedbirlere ilişkin İstanbul Tabip Odası (İTO) Deprem Çalışma Grubu Genel Koordinatörü Dr. Hasan Oğan ile konuştuk.
Bakanlık veri paylaşmıyor

Dr. Hasan Oğan İstanbul’un mevcut sağlık hizmet altyapısı ile ilgili tam ve doğru cevap vermenin mümkün olmadığını söyleyerek, “İlgili bilgiler esas olaraktan İl Sağlık Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığı’nda fakat yıllardan beri bu tür bilgileri kamuoyu ile kesinlikle paylaşmadılar” dedi. Hasan Oğan 2024 yılı İl Sağlık Müdürlüğü Eylem Planı’na göre İstanbul’da birinci basamak sağlık hizmeti olan Aile Sağlığı Merkez Birimleri’nin olası depremde neredeyse büyük çoğunluğunun yıkılacağının belirtildiğini aktararak şunları dile getirdi:
“2015 yılına kadar Sağlık Müdürü Dr. Ali İhsan Dokucu tüm sağlık hizmetlerinin en donanımlı hale geleceğini iddia etmişti. Bir önceki Sağlık Müdürü Dr. Kemal Memişoğlu da verdiği bir demeçte İstanbul’da sağlık kurumlarının %75’inin depreme uygun olduğundan bahsetmişti. Şu andaki mevcut sağlık müdürü Dr. Abdullah Emre Güner de sağlık hizmetinin %80 oranında depreme uygun olduğunu, hizmetin aksamayacağı yönünde Anadolu Ajansı başta olmak üzere çeşitli basın kuruluşlarına demeç verdi. Peki geriye kalan %20 sağlık hizmetinin durumu kaç hasta yatağına, özele mi yoksa kamu hastanelerine mi tekabül ediyor? Bunlarla ilgili detaylı bilgi yok. Yüzde 20 demek, İstanbul’daki dört sağlık hizmeti kurumundan bir tanesinin ya yıkılacağı ya da hizmetlerinin aksayacağı, hizmet veremeyeceği anlamına gelmektedir.”
Sağlıkta özelleştirme sorunu
İstanbul’da sağlık hizmetini büyük ölçüde özel sağlık sektörünün verdiğini ifade eden Hasan Oğan, olası depremde bu durumun yaratacağı risklere ilişkin şunları söyledi:
“Deprem sonrasında gerek ilk kriz döneminde gerekse de sonrasında, insanlar özel sağlık sektöründen hizmet almak zorunda kalacaklar. Bu durum 2024 eylem planına yansımış durumda. Destek iller çerçevesinde gelen sağlık personelleri büyük ölçüde özel sağlık sektörünün hastanelerine yönlendirilmiş, onlarla organize olmuş şekilde planlanmış. Ama kriz döneminden sonra ticari amaç hedefleyen özel sağlık sektörünün bu süreci ne kadar devam ettireceği konusunda herhangi bir bilgi, veri yok.”
‘Hastaneler şehre uzak’
İl Sağlık Müdürlüğü’nün olası afet durumu için İstanbul’da yaklaşık on tane merkez/referans hastane tanımladığını aktaran Hasan Oğan, bu hastanelere ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
“Belirlenen hastanelerden 8’i deprem izolatör sistemine bağlı. Hastanelerden bir tanesi Başakşehir Çam Sakura Şehir Hastanesi. Bu hastane şehir merkezine nereden baksanız 20-30 km uzaklıkta ve o alana yetişmek kriz anında oldukça sorunlu. Bu hastanenin, İstanbul’a özgü bir sağlık hizmeti vermesi neredeyse imkânsız ya da çok zor. Ayrıca hastanenin yaklaşık 10.000 tane sağlık çalışanı var ve bunların da büyük çoğunluğu İstanbul’da yaygın ve çok uzak mesafelerde ikamet etmekte, ulaşım sorunuyla karşılaşacak durumlarda. Onların da afet anında hastaneye gelip hizmete devam etmesi de başlı başına bir sorun. Pandemi döneminde İstanbul’da yapılan iki tane prefabrik hastane var. Bunlar da hızlı bir koşulda yapıldılar ve altyapıları depreme bağlı bir afet döneminde çok fazla yeterli değil.”
‘Şehir merkezinde sağlık yok’
1999 Gölcük depreminden sonra 2002 yılında Dünya Bankası tarafından TOKİ’ye bir rapor hazırlatıldığını, raporda İzmir ve İstanbul’da tıp fakülteleri dahil olmak üzere birçok hastanenin depreme dayanıksız olduğunun altının çizildiğini aktaran Hasan Oğan, o sürece dair şu bilgileri verdi:
“Hazırlanan raporda hastanelerin acilen depreme dayanıklı dirençli hale getirilmesi de yer aldı. Ayrıca rapora istinaden ekonomik açıdan destek verildi. Ancak geldiğimiz noktada verilen bağışlar çerçevesinde çok az hastane yerinde yapıldı. Birçok hastane yıkıldı. Özellikle İstanbul’un merkezinde bulunan ve bu işin can damarı olan İstanbul Tıp Fakültesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin sorunları yıllarca bilinçli olarak bir türlü çözülmedi. En son 23 Nisan 2025’te meydana gelen deprem nedeniyle de İstanbul Tıp Fakültesi’nin ana hizmet binası monoblok kısmı gayri faal duruma geldi. Cerrahpaşa’daki hemen hemen bütün binalar yıkıldı. Haseki Hastanesi, Kardiyoloji Enstitüsü yıkıldı. Şişli Etfal Hastanesi hizmet dışı. Kısacası şehrin merkezindeki sağlık hizmet binalarının önemli bir kısmı şu anda hizmet veremiyor.”
Hastane zemininde kayma
Hasan Oğan, diğer merkezi hastanelere ilişkin olarak ise şu bilgileri verdi:
“Peki bu yıkılan binalar ya da ortadan kalkan Cerrah Paşa Tıp Fakültesi hizmeti ne oldu derseniz bir bölümü havaalanında yapılan prefabrik hastaneye geçti. Bunun yanı sıra bir kısmı’da Samatya’daki eski SSK hastanesi olarak bildiğimiz İstanbul Hastanesi’ne geçtiler. Fakat bu şekilde gidilen hastanedeki sistemi de bozuyorlar. Hizmet parçalanıyor ve gittikçe küçülüyor, yatak sayıları azalıyor. Hem yönetsel açısından hem hizmet açısından kaotik bir ortam meydana çıkıyor. Yine İstanbul açısından bir başka örnek de Şişli Etfal Hastanesi. Şişli Etfal Hastanesi yıllardan beri sorunlu, hizmet dışı. Onun yerine yapılan iki tane hastane var. Seyrantepe yerleşkesinin yapıldığı arazinin eğimli olması birçok tartışmayı beraberinde getirdi. Zeminde kayma olduğu söyleniyor. Bununla ilgili herhangi rapor ya da bilgi kamuoyuyla paylaşılmadı. Bu yüzden depremde nasıl bir durumla karşı karşıya kalacağız bilmiyoruz.”
Bilinçli önlem alınmıyor
Hasan Oğan kağıt üzerinde afet planlarının olmasının, bunların yetkililerce onaylamasının hiçbir karşılığının olmadığını vurguladı. “İstanbul’da ciddi bir deprem tehlikesi ve buna bağlı riskler bilindiğinden meydana gelecek ölümler bilinçli taksir cezasını değil, olası kasti bir cezayı da gerektiriyor” diye devam eden Hasan Oğan, şunları söyledi:
“Şu anda İl Sağlık Müdürlüğü’nün belirttiği %20 de dahil olmak üzere tüm hastanelerde kâğıt üzerinde Hastane Afet ve Acil Durum Planları’nın (HAP) olduğunu biliyoruz. Aynı durumu 6 Şubat depremlerinde de yaşadık. Oradaki hastanelerin de Hastane Afet ve Acil Durum Planları vardı. Fakat depremlerde bu hastanelerin neredeyse tamamı yıkıldı. Marmara-İstanbul Depremi’nde de büyük ölçüde bunu yaşayacağız. Şöyle ki İstanbul’da deprem olacağı bilinmese binanın yıkılmasıyla birlikte orada hastalar ve sağlık çalışanları öldüğünde şunu söyleyebilirlerdi belki: ‘Bilmiyorduk yıkıldı, sonuçta da ölümler oldu.’ Ama artık biliyoruz, bu konudaki bütün raporlar bu tehlikeye ve risklere işaret ediyor. İlgililerin de sorumluğunun bu yönde olması gerekiyor.”
‘Sivil toplum dahil edilmeli’
Olası bir depremde İstanbul’da sağlık hizmetinin dışarıdan müdahale ile çözülmesinin mümkün olmadığını kaydeden Hasan Oğan, 6 Şubat depremlerindeki organizasyonu hatırlatarak şunları iletti:
“Şu andaki sağlık sistemi İstanbul’da ve çevre illerde olası bir depremde çok büyük bir soruna yol açacak. Plan dediğimiz şeyler diğer illerin İstanbul’u desteklemesi yönünde düşünülüyor ama bu mümkün değil. Maraş-Hatay depremlerinde diğer illerdeki destek oradaki sağlık hizmeti sorununu kısmi olarak çözdü. Ama buraya gelecek olan dış desteklerin ne yazık ki İstanbul’un sağlık hizmeti sorununu çözmesi mümkün değil. Bunun için çok büyük projelerin olması, tatbikatların yapılması, gece gündüz çalışılması gerekiyor. İl Sağlık Müdürlüğü geçenlerde Kartal’daki hastanede çadır kurma, yaralı taşıma gibi tatbikatlar yaptılar. Yine Çam Sakura’da yaklaşık altı ay önce diğer illerden gelen yöneticilerle bir tatbikat yaptılar. Ne yazık ki bu tatbikatları takip edemiyoruz ve içeriklerini bilemiyoruz. Bu tatbikatlara mutlaka sivil toplumun en azından gözlemci üye olarak katılmaları sağlanmalıdır.”
‘Bilgiye ulaşamıyoruz’
Hasan Oğan son olarak şunları dile getirdi:
“İstanbul Tabip Odası olarak daima yapılması gerekenler çerçevesinde ortak çalışmayı İl Sağlık Müdürlüğü’ne önerdik. Fakat ne yazık ki burada ortak bir çalışma üzerinde birliktelik söz konusu olamadı. İl Sağlık Müdürlüğü depreme bağlı afette de Sağlık Hizmeti konusunda kendini tek yetkili görüyor. Sorun tek yetkili ya da sorumlu olmak meselesi değildir. Esas olan deprem olduğunda yapılması gerekenleri yapabilmek ya da öncesinde sağlık hizmetindeki riskleri azaltabilmek, zaten sorunlu ve yetersiz olan sağlık hizmetini depreme dayanıklı, dirençli hale getirmektir. Bu konuda neler yapılıyor derseniz ne yazık ki medyaya yapılan açıklamaların dışında çok fazla bilgiye ulaşamıyoruz.”