DTSO Başkanı Mehmet Kaya, Nisêbîn-Qamişlo arasındaki kapının açılmasının, hem ekonomiyi hem de barışı büyüteceğini söyledi
Nisêbîn ile Qamişlo arasındaki sınır kapısı, 12 yılı aşkın süredir Suriye’de patlak veren savaşla beraber kapalı. Türkiye ile Kuzey ve Doğu Suriye üzerinden Suriye ve Irak arasında ticareti sağlayacak önemli bir kapı olan Nusaybin Gümrük Kapısı’nın açılması için uzun süredir bölgedeki sivil toplum örgütleri ve sanayi odaları mücadele ediyor. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Mehmet Kaya ile Nusaybin-Qamişlo Sınır Kapısı’nın tekrar açılmasının bölgedeki ekonomiye ve devam eden çözüm sürecine etkilerine ilişkin Yeni Özgür Politika Gazetesi‘nin sorularını yanıtladı.
- Nusaybin Sınır Kapısı, bölge ekonomisi ve barışı için neden kritik bir öneme sahip?
Bu tür süreçlerde iki unsurun güçlendirilmesi gerekiyor. İlki toplumsal desteğin artırılması ve barışın sağlayacağı getirinin doğru bir şekilde anlatılmasıdır. İkincisi ise güven artırıcı adımların atılmasıdır. Nusaybin Sınır Kapısı önemli, çünkü bölgenin Suriye’ye ve Irak’a açılan en yakın kapısıdır. Nusaybin Sınır Kapısı’ndan geçtikten yaklaşık 72 kilometre sonra Irak’a ve Federe Kürdistan’a ulaşmak mümkün. Habur’u daha kısa yoldan bypass eden bir kapı. Barışın sağlanmasıyla birlikte bölgede ticari ve ekonomik etkileri, çok hızlı bir şekilde görülecek.
- Kapının açılmasının Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye ile Irak arasında ticari hareketliliğe ve toplumsal güvene nasıl bir katkı sağlayacağını düşünüyorsunuz?
Bölgedeki barışa olan katkı, ekonominin iyileşmesiyle birlikte toplumlar tarafından bir anda hissedilecektir. Hiçbir maliyeti ve hiçbir sorunu olmayan bir kapıdan bahsediyoruz. Türkiye’nin ihracatında bu kadar sorun yaşanırken, Suriye’de Cilvegözü Sınır Kapısı’nın açılması bir anda Türkiye’nin ihracatında büyük bir patlamaya yol açtı; 8 ayda neredeyse 2 milyar dolara ulaştı. Aynı şey Nusaybin için de geçerlidir. Kapı açıldığı takdirde hem bölgenin Türkiye tarafında hem de Suriye tarafında hızlı bir şekilde ticari ilişkiler başlayacaktır. Bu tür süreçlerde, tam da ifade ettiğim gibi, bir güven artırıcı adımdır. 12 yıldır kapalı olan bir kapıyı, tam da çözüm sürecinin tartışıldığı bir dönemde açarsanız çok önemli bir iş yapmış olursunuz. Qamişlo tarafı da en fazla mağdur olan bir yapıya sahiptir. Kürtlerin-Türklerin kardeşliğinden bahsediyorsanız tamamen sivil insanların yaşadığı bu bölgeye ticari bir canlılık da sağlayabilirsiniz. Bu, hem Türkiye için hem de Suriye için geçerlidir. Böylece iki şey birden gerçekleşir: Toplumsal destekle ekonominin gelişmesi sağlanır ve bu adım süreci destekleyecek şekilde bir güven artırıcı adıma dönüşebilir. Onun için bir an önce sınır kapısının açılması gerekiyor
- Nusaybin-Qamişlo Sınır Kapısı’nın açılmasının Türkiye–Rojava ilişkileri ile çözüm sürecine nasıl bir etkisi olabilir?
Sınır kapısının açılmasının kesinlikle çözüme çok önemli katkısı olur. Ortadoğu’da Kürtlerin ve Türklerin burada birlikteliğinden bahsediyorsanız, tam da bu tür adımlar birçok yönüyle çözüme katkı sağlayacak adımlardır. Sizin niyetiniz, aslında Kürtlerle Türklerin birlikteliğinin, birlikte iş yapmanın ve ticaret yapmanın ilişkiyi daha da geliştireceğine olan inancınızı ortaya koyar. Biz de ısrarla bunu söylüyoruz: Bölge ticaret ve sanayi odaları ile bölgedeki sivil toplum örgütleriyle sınır kapısına giderek açıklama yaptık. Tam da bunu ifade etmeye çalıştık: Burada sınır, mayın ve ölüm değil; çözüm, kardeşlik ve birliktelik düşünülüyor. Süreci destekleyen ve başlatan iki güçlü aktör olan Sayın Abdullah Öcalan ve Sayın Devlet Bahçeli’ye bakıldığında, her iki isim de önemli derecede inandığı ve güvendiği yapının bu tarifini destekleyecek adımlar olarak bu kapıyı görmekte. Evet, burada temel hedef bir bölünmeden değil, bir birleşmeden bahseden her iki tarafın bakışıdır: Kürtlerin ve Türklerin artık aralarına sınır koyarak başka ülkeler yaratmak değil, aynı topraklar içinde birlikte güçlü bir yaşam sürdürmek. Bu yaklaşım tam da bunu göstermektedir; halkların refahı ancak böyle sağlanabilir. Bu nedenle biz, Nusaybin Kapısı’nın bu süreçte önemli bir adım olduğuna inanıyoruz.
- Kapının açılması için sürdürdüğünüz girişimlerde şu anda nasıl bir ilerleme var, Türkiye ve Suriye tarafında hangi somut gelişmeler yaşanıyor?
Özellikle Cilvegöz Sınır Kapısı’nda yeniden ticaretin başlamasıyla birlikte rakamsal olarak bir iyileşmenin olması, Türkiye’yi hızlı bir şekilde Riha (Urfa) ve Mêrdîn’e (Mardin) açılan Ceylanpınar ve Nusaybin kapılarının acilen açılmasını zorunlu kıldı. Hatta Ceylanpınar ile ilgili olarak hükümetin bazı adımlar attığını biliyoruz. Bazı çalışmalar yapıp, kapıyı yeniden modernize ederek açmayı düşündüğünü de biliyoruz. Hem Türkiye’deki hem de Kuzey ve Doğu Suriye yetkilileri, Nusaybin Kapısı’nın açılması için olumlu mesajlar verdi. Bu da bizi umutlandırıyor. Ceylanpınar Kapısı daha az yerleşimli bir alana açılıyor ama Nusaybin Sınır Kapısı, hem Qamişlo’ya açılır hem de Irak için önemli bir geçiş kapısıdır. Nusaybin Sınır Kapısı, Cilvegöz Kapısı kadar önemlidir. Nusaybin Kapısı, sosyo-ekonomik gelişmişlikte en alt sıralarda olan bölge illerinin sınır ticaretine ve ihracatına önemli katkılar sağlayacaktır, çünkü orası, Türkiye’de ve bölgede üretilen birçok ürünü ihraç edebileceğimiz bir bölgedir. İşte inşaat sektörü, taş, toprak, alüminyum, mobilya ve hatta tarım ürünlerini bile ihraç edebileceğiz. Bu ürünler, Türkiye’de ve bölgede üretilen ürünlerdir; yani ithalata bağımlı olmayan ürünlerdir ve tamamen kendi istihdamımızla ürettiğimiz katma değeri ihraç edeceğiz. Onun için Nusaybin Sınır Kapısı çok önemlidir.
Hükümetin de bunun farkında olduğunu görüyoruz. Hem bölgesel kalkınmayı hem de bölgedeki illerin dezavantajlı durumdan kurtarılmasını hedefliyorsa az da olsa bu tür çalışmaları yapmak zorundadır. Burada iktidarın Nusaybin Sınır Kapısı’nı göz ardı etme şansı yoktur. Yani 570 kilometre öteye gidip Cilvegöz’den Suriye’ye ihracat yapamazlar. En doğru yaklaşım, tamamen Nusaybin’den, Nusaybin Sınır Kapısı’ndan bölgeye ihracattır. Bunu yapmaları gerekir. Doğrusu, hem hükümet, dönem dönem bakanlar ile yapılan toplantılarda hem de Suriye tarafında bu kapıyla ilgili görüşmelerde, sınır kapısının açılması önemli bir madde olarak sürekli gündemde tutuldu. Sınır kapısının açılması için çalışmalarımız ve girişimlerimiz sürecek.
- Ticari potansiyeli dikkate aldığınızda Nusaybin Sınır Kapısı açıldığı takdirde oluşabilecek ihracat hacmi nedir?
Cilvegöz Kapısı üzerinden yapılan ticaret 1 milyar doların altındayken, şu an 2 milyar dolara ulaştı. Şu anda Irak’a yapılan Türkiye ihracatı yaklaşık 16–17 milyar dolar civarındadır. Tabii ki, Irak’a yapılan ihracat ile Suriye’ye yapılan ihracatın sektörel olarak aynı ürünler olmadığını biliyoruz. Suriye bizim için daha önemlidir. Bölgede üretilen ürünleri Suriye’ye satabileceğimiz bir ihracat kalemi oluşturuyoruz; bu çok önemlidir.
Şimdi burada Suriye’ye nasıl mal sattığımızı şöyle tarif edeyim: Biz, Irak’tan Habur’dan geçip Sêmelka Kapısı’ndan Suriye’ye mal satmak zorunda kalıyoruz. Yani Nusaybin Sınır Kapısı kapalı olduğu için Cilvegöz’e gitmek bizim için daha büyük bir sorun oluşturuyor. Nusaybin açıldığı takdirde ölçülmesi güç bir sınır ticareti oluşacak; sınır ticareti her iki ülkenin iki yakasında gerçekleşecek. Cilvegöz’den yapılan ihracatı çok kısa sürede yakalayabilecek bir potansiyeli var.
Avantajı da şudur: Tek kapı uygulaması var. Suriye gümrüğü ile Türkiye gümrüğü birdir.
- Sınır kapısı hemen açılabilecek durumda mı?
Türkiye tarafında yapılabilecek modern bir altyapıya sahiptir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bu kapıyı modern hale getirdikten hemen sonra maalesef Suriye’deki çatışmalardan dolayı kapandı. Şimdi kapı hazır durumdadır. Ceylanpınar dediğimizde ise altyapı çalışmaları yeni başlıyor; ihale ve çalışmalar yapılacak, bu da uzun sürecek ve ancak bir yıl içinde hazır olabilir ama Nusaybin Kapısı, bugün bir tebliğe bağlıdır. Yani bir karar çıkıp “Nusaybin Kapısı açıldı” dendiği takdirde her iki tarafın altyapısı hazır, kapı ve yollar hazırdır. Bir anda ayda 100-200 milyon dolarlık ihracatı çok hızlı bir şekilde yapabilecek potansiyel var. Bu, Türkiye’nin mevcut ekonomik krizinde oldukça önemli bir rakam. Burada direkt Suriye’ye yapılacak ihracattan bahsediyorum. Suriye üzerinden Irak’a yapılacak ihracat ise bu kapsamın dışında tutulmuştur; o kapılar da hızlı bir şekilde açılarak Suriye’den Irak’a, özellikle Duhok’a, ihracat hızlı bir şekilde yapılabilir.
- Barış ve ekonomik kalkınma ilişkisinde, özellikle az gelişmiş bölgelere açılan bu kapının yaratacağı etkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kapı tamamen az gelişmiş illere açılmaktadır. Bu kapıdan Mardin’den tutun Wan (Van), Amed (Diyarbakır), Antep’e kadar, İç Anadolu’ya kadar birçok ilimiz Nusaybin Kapısı’ndan ihracat yapabilecektir. Irak, Kuzey ve Doğu Suriye, Halep hatta Şam’a kadar kolay ulaşılabilecek bir yol güzergahı oluşacaktır. Daha kolay ulaşılabilecek bir güzergah sağlanmaktadır. Rakamsal olarak baktığımızda, Suriye’de bir bütünlük sağlandığı takdirde, sadece Kuzey ve Doğu Suriye’de değil, ülkenin tamamına ihracat yapılabilecek önemli bir kapıdan bahsediyoruz. Bu kapıya bakıldığında, Suriye’nin en uzun sınırlarından birinin Türkiye ile komşu olduğunu görmekteyiz. Türkiye’nin batısı Cilvegözü’nden Suriye’ye ihracat yaparken, Türkiye’nin doğusu ve Orta Anadolu ise Ceylanpınar ve Nusaybin üzerinden ihracat gerçekleştirecektir. Çok kısa bir sürede, daha önce 1 milyar dolar olan ihracat, 2025’te sadece Cilvegözü Kapısı’ndan yaklaşık 2,5 milyar dolara ulaşacaktır. Henüz bankacılık sistemi, altyapı, vergi işlemleri ve ticaretin oturması gereken altyapı tam olarak kurulmamış olmasına rağmen bu rakamlardan bahsediyoruz. Eğer Türkiye’de ve Suriye’de hızlı bir barış sağlanırsa, Kuzey ve Doğu Suriye’de ve Suriye’nin güneyinde doğru bir yapı ile güçlü bir devlet mekanizması, tüm halkların temsil edildiği ve ülkenin yaşam kalitesini ile ekonomisini öne çıkaran bir sistem oluştuğu takdirde, çok hızlı bir onarım sağlanacaktır.
- Türkiye ve Suriye’nin sınır kapılarının güvenli şekilde işlemesi ve ticaretin sürdürülebilmesi için hangi siyasi ve güvenlik adımlarını atması gerekiyor?
Suriye’ye uygulanan yasaklar dönem dönem kaldırılıyor olsa da, süreli olarak kaldırılmadığı için yatırımcılar şu aşamada güvenle gidip yatırım yapmıyor. Orada kalıcı ve güvenli bir barışın sağlanması gerekiyor. Ticaret bunu ister. Ticaret risklidir; her an çatışma yaşanabilecek, ülke içinde etnik çatışmaların veya etnik sorunların ileride çatışmaya dönüşme potansiyeli olan ülkelere yatırım yapılmaz. Hangi yasağı kaldırırsanız kaldırın, hangi teşviği verirseniz verin, yatırımcı gelmez. İşte aynı durumu Türkiye’de de yaşıyoruz. Kalıcı bir barışın tesis edileceğine dair güveni vermezseniz yatırımcıyı çekemezsiniz. Bunu sağlarsanız, yani Türkiye ve Suriye kendi içinde azınlıklarıyla beraber herkesin temsil edildiği bir yönetimi oluşturup bunun güvenini verir ve yasaklar kaldırılırsa, bu çerçevede Irak’ta yakaladığımız rakamları çok kısa bir sürede, üç yıl içinde 10 milyar dolarlık ihracatı yakalamamız için hiçbir neden yoktur.
Bu da şunu gösterir: Türkiye’nin iki güney komşusu, yani Suriye ve Irak, Türkiye için çok önemli birer ticaret partnerine dönüşmüştür. Güney komşularımızla sağlanacak bir barış ve orada yaşayan Kürtlerin de yönetimde olacağı bir düzenin sağlanması, ister istemez çok hızlı bir şekilde Irak’ta yakaladığımız rakamlara yakın, büyük bir ticari ilişkiyi mümkün kılar. Bugün Irak’ta 3 binden fazla Türkiyeli şirket bulunmaktadır. Bu, sadece bölgede yaşayan insanların kurduğu şirketlerden bahsetmiyoruz; Türkiye’nin her tarafından Irak’ta şirket açan insanlar var. Aynı şekilde Iraklı vatandaşlar da Türkiye’de bir o kadar şirket açmış durumdalar. Yani yapılan ihracatlar kadar, iç içe geçmiş ve birlikte ticaret yapan, iş kuran bir yapı oluşmuş. Aynı durum Suriye’de de çok hızlı bir şekilde oluşabilir. Çünkü Suriye’deki insanlar uzun süre Türkiye’de barındı, iş yerleri açtı ve Türkiye’de ortaklıklar kurdu.
Şimdi bunu Suriye’de de çok hızlı bir şekilde gerçekleştirirsek, biraz önce söylediğim gibi, Irak’taki rakamları yakalamamız için hiçbir engel yoktur. Burada iki önemli konu, Türkiye ve Suriye’deki rejimler tarafından aşılmalıdır. Türkiye’nin kafasındaki Kürt fobisi ve korkusu, son dönemlerde gerek Devlet Bahçeli’nin gerekse Sayın Abdullah Öcalan’ın açıklamalarında görüldüğü gibi, hızlı bir şekilde aşılmalıdır. Aynı şekilde Suriye için de orada yaşayan halkların temsiliyetini sağlayacak bir rejimi hızlı bir şekilde kurması ve dünyaya güven vermesi gerekmektedir.
- Çatışmalı dönemlerle barış süreçlerinin bölge ticaretine etkilerini karşılaştırdığınızda Türkiye’nin mevcut yaklaşımının ticareti nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
Türkiye’nin de hızlı adım atması gerekiyor. Ticaret bekleyerek, ilişkilerimizi yavaş yavaş ülkeleri “terbiye ederek” geliştirme dönemi sona erdi. Küçük bir örnek vereyim: 2015’lerde, barış süreçlerinde, Irak’ın bir numaralı ithalatında Türkiye olarak birinci sıradaydık; en çok mal satan ülkeydik. Bugün gelinen noktada üçüncü sıraya düştük. Yani Birleşik Arap Emirlikleri ve Çin, Türkiye’den daha fazla, hatta Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye’nin iki katı oranında Irak’a mal satıyor.
Bu ne demektir? Türkiye, Irak ile ilişkisinde henüz Kürtlerle sağlıklı bir diyalog oluşturamadığı için ticareti geliştiremiyor ve istenilen rakama ulaşamıyor. Buna karşılık, Birleşik Arap Emirlikleri ve Çin, Cebel Ali’deki lojistik üslerinden kurdukları fabrikalar üzerinden Irak pazarında Türkiye’nin iki katı iş yapmaya başladı.
Şimdi biz bu korkularımızı aşmaz ve Suriye’deki rejime tek bir etnik yapı üzerinden bakmaya ısrar edersek, o pazara geç ve ağır adımlarla gireceğimiz için zamanla pazarın başkalarına kaptırılma riskiyle karşı karşıya kalırız. Bu nedenle Türkiye’nin, Suriye’deki yapıya bakarken, oradaki Alevi, Kürt, Arap ve diğer farklı grupları kapsayan temsiliyetin sağlandığı güçlü bir ülkeyi desteklemesi gerekiyor. Aynı şekilde, Türkiye’nin Ortadoğu’daki Kürt karşıtlığı siyaseti de bir an önce sonlandırılmalıdır. Aksi takdirde süreç içerisinde bu ülkelerde üçüncü veya dördüncü sırada değil, en az mal satan ülke konumuna düşebiliriz.
Dünyada gelişmiş ülkeler incelendiğinde temel bakış şudur: Komşularla ne kadar ticaret yaptığınız, gelişmişliğinizi gösteren en önemli unsurlardan biridir. Örneğin Amerika, NAFTA anlaşmasıyla Meksika ve Kanada ile en büyük ticareti yapıyor. Birçok siyasi sorun yaşanmasına rağmen ekonomide geri adım atmıyor; tam tersine ticareti hızla geliştirmeye çalışıyor. En yüksek, en fazla ticareti de bu iki ülke ile yapıyor.
Bizim de güney komşularımız, Irak ve Suriye ile böyle güçlü bir ticaret bağı kurmamızın önünde hiçbir engel yoktur. Yeter ki kafamızdaki korkuları ve tabuları aşalım.
- Son dönemde barış sürecine dair yapılan açıklamalar ışığında, Türkiye’nin bu fırsatı değerlendirebilmesi için hangi somut adımların atılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Kesinlikle çözüm süreci çok iyi bir noktaya geldi. Türk-Kürt barışının bu topraklarda zaman kaybetmeden, hızlı bir şekilde hayata geçmesi gerekiyor. Şimdi yakalanan bu fırsatı bir daha kaçırmayalım. Kurulan Komisyon’un, sürecin dış yapılar tarafından provoke edilmesini engelleyecek hızlı adımlar atması; Meclis’i göreve çağırması ve Meclis komisyonlarını harekete geçirmesi gerekiyor. En son açıklamayla Zap’ı da terk eden örgütün, elinden silahı bırakmış olan üyelerinin Türkiye’ye entegrasyonunu sağlayacak yasal düzenlemeleri yapmak; güvenin ve toplumsal barışın daha da artması için Meclis’in hızlı bir şekilde adım atması gerekiyor. Ben buradan Meclis’i göreve davet ediyorum. Meclis adım atar ve gerekli yasal düzenlemeler geçerse ekonomik gelişmişlik de aynı oranda gelişir ve büyür. Toplumsal barışın sağlanmasıyla toplumun refah seviyesi de yükselir.
HABER MERKEZİ









