En az 134 yıllık bir geçmişi olan “8 Mart Dünya Kadınlar Günü”, kadınların eşitlik ve özgürleşme mücadelesinin küresel çapta anıldığı bir gün. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama ve kadınlara yönelik şiddet ve istismarın önlenmesi gibi konulara odaklanan bu gün 20. Yüzyılın başlarında Avrupa ve Kuzey Amerika’daki işçi hareketlerinden esinlenilerek ortaya atıldı ve günümüze kadar düzenli olarak dünyanın hemen her yerinde kadın hareketleri ve örgütlerince eylemlerle ve diğer etkinliklerle bir “mücadele günü” olarak kutlanıyor.
Tarihçesi
İlk kadın eylemlerinin Amerika Sosyalist Partisi tarafından 28 Şubat 1909’da New York’ta düzenlendiği biliniyor. Bu eylemlerin ardından komünist eylemci ve politikacı Clara Zetkin, 1911 yılında Kopenhag’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda 8 Mart’ın “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmasını önerdi ve bu öneri kabul edildi. Bu kararın ardından Dünya Kadınlar Günü ilk kez 19 Mart’ta Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre’de kutlandı. Bir milyondan fazla kadın ve erkek Dünya Kadınlar Günü mitinglerine katılarak kadınların “çalışma, oy kullanma, eğitim alma, kamu görevlerinde bulunma ve ayrımcılığa son verme” hakları için kampanya yürüttü. Bundan sadece 1 hafta sonra, 25 Mart 1911’de New York’ta bir tekstil fabrikasında meydana gelen trajik bir yangın çoğu İtalyan ve Musevi göçmen olan 140’tan fazla emekçi kadının hayatına mal olunca, bu feci olay dikkatlerin çalışma koşullarına ve çalışma mevzuatına çekilmesine neden oldu. (1)
Daha sonra, 1922 yılında Lenin 1917 Sovyet Devriminde kadınların rolünü onurlandırmak için 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü olarak ilan etti ve böylece bu tarih sosyalist hareketler ve komünist ülkeler tarafından kutlanmaya başlandı.
BM’nin gecikmiş kararı
Dünya Kadınlar Günü Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilk kez 1975 yılında kutlandı. Ardından Aralık 1977’de Genel Kurul, üye devletler tarafından kendi tarihi ve ulusal geleneklerine uygun olarak yılın herhangi bir gününde kutlanmak üzere Birleşmiş Milletler Kadın Hakları ve Uluslararası Barış Günü ilan eden bir kararı kabul etti.
Haklar mücadelelerle alındı
Ancak kadınların bugün sahip olduğu hakların kendilerine lütuf olarak verilmediğinin altını çizmek gerekir. Oy kullanma hakkından ücretli çalışma hakkına, eşit işe ücretten ve şiddete karşı korunmadan genel özgürlüklere kadar zor kazanılan her hak, bazılarımızın hatırlayamayacağı kadar eski zamanlardan beri feministlerin ve diğer kadın hakları savunucularının verdiği mücadeleler sonucunda elde edildi.
Kat edilen mesafe yeterli mi?
Aradan geçen 50 yıla rağmen kadınlar açısından pek fazla şeyin değiştiğini ileri sürebilmek zor. BM raporlarına göre, Kayda değer başarılara rağmen, bugün dünya genelinde milyonlarca ergenlik çağındaki kız çocuğu hala okula gitmiyor, gelecek için yeterli donanıma sahip değil, sağlık hizmetlerine erişemiyor ve çocuk yaşta evlilik, kadın sünneti, şiddet ve istismar gibi zararlı uygulamaların riski altında yaşıyor.
Erkek egemen bir dünya!
Öyle ki küresel olarak bugün (2); 122 milyon kız çocuğu okula gitmiyor ya da gidemiyor; 15-19 yaş arası ergenlik çağındaki kızların eğitimde, istihdamda veya öğretimde olmama olasılığı erkek akranlarına göre çok daha yüksek (eğitim, istihdam veya öğretimde olmayan 15-24 yaş arası ergen kızların ve genç kadınların oranı 2005 yılından bu yana ergen erkeklerin ve genç erkeklerin oranının iki katından fazla).
Son 25 yılda ulusal parlamentolarda kadınların sahip olduğu sandalye oranı istikrarlı bir artış göstererek 1997’de yaklaşık yüzde 12 iken 2022’de yüzde 27’ye yükseldi. Yine de yüksek gelirli ülkelerde bile, kadınlar parlamentoların sadece yüzde 30’undan biraz fazlasını oluşturabiliyor. Düşük orta gelirli ülkelerde her 5 parlamento koltuğundan 4’ü erkekler tarafından işgal ediliyor. (3) Türkiye’deki kadın milletvekili oranı yüzde 20’nin altında. Yani TBMM’nin yüzde 80’i erkek milletvekillerinden oluşuyor. (4)
Çocuk yaşta evlilikler ve kadına şiddet sürüyor
Her 10 ergen kız ve genç kadından neredeyse 4’ü ortaokulu bitiremiyor; 1,5 milyon kız lise dışında kaldı; çocuk yaşta evliliklerin yaygınlığı son 25 yılda azalsa da milyonlarca kız çocuğu (yaklaşık her 5 kişiden 1’i) çocuk yaşta evlendirilmeye devam ediyor; 15-19 yaş arası evlenmiş ya da birlikte yaşamış ergen kızların yaklaşık 4’te 1’i yaşamları boyunca yakın partner şiddetine maruz kalıyor; 15-19 yaş arası ergen kız ve erkeklerin üçte birinden fazlası, “kocanın belirli koşullar altında karısını dövmekte haklı olduğunu” düşünüyor. (5)
10-19 yaş arası düşük kilolu ergen kızların oranı son 30 yılda sadece biraz düşerek yüzde 10’dan yüzde 8’e gerilese de, özellikle yoksul ülkelerde, ergenlik çağındaki kız çocuklarının sağlığı ve beslenmesine yönelik zorluklar yaygınlığını koruyor; 2025 yılında, 15-19 yaş arası yaklaşık 12 milyon ergen kız çocuğunun doğum yapması bekleniyor; milyonlarca ergen kız adet dönemlerinde okul, iş veya boş zamanlarını kaçırıyor; 60 milyondan fazla kadın ve kız çocuğu çatışma, şiddet ve insan hakları ihlallerinden kaçtıktan sonra zorla evlerinden edildi veya vatansız olarak sınıflandırıldı. Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi 2030’a sadece 5 yıl kalmışken, verileri olan hiçbir ülke ergenlik çağındaki kız çocuklarının refahı için hayati önem taşıyan 16 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefinin yarısına bile ulaşamadı. (6)
Çoklu krizler en çok kadına zarar veriyor
On yıllardır süren mücadelelere rağmen, ekonomik krizler, iklim krizi, savaşlar, artan çatışmalar ve artan otoriterlik toplumsal cinsiyet eşitliğine zarar veriyor. BM Kadın Birimi, son 10 yılda çatışmalara doğrudan maruz kalan kadın ve kız çocuklarının sayısının yüzde 50 oranında arttığını ve kadın hakları savunucularının her gün taciz, kişisel saldırı ve hatta ölümle karşı karşıya kaldığını belirtiyor. (7)
Azgelişmiş ülkelerde kadınların işgücüne katılımı çok düşük
Kadınlar her zaman kayıtlı ekonomide çalıştılar. Özellikle de kapitalist ekonomilerin büyümesi ve gelişmesine paralel olarak işgücüne katılımları arttı. 1980 öncesinde kadınların (çocuklu eşlerin) yüzde 40’ı çalışırken bugün bu oran gelişkin ekonomilerde yüzde 70 civarında.
Dünya Bankası’na göre, dünyanın bazı ülkelerinde kadınların iş gücüne katılım oranları (2023 yılı) şöyle bir görünüm sergiliyor.
İsveç: %63,4; Kazakistan: %63,2; Avustralya: %61,5; Kanada: %61,1; Çin: %60,5; ABD: %56,5; Almanya: %56,4; Rusya Federasyonu: %54,5; Brezilya: %53,1; Güney Afrika: %52,4: Bangladeş: %37,0; Türkiye: %35,3; Suudi Arabistan: %34,5; Libya: %34,8; Hindistan: %32,7; Sudan: %27,9; Tunus: %26,9; Moritanya: %26,8; Pakistan: %24,5; Somali: %21,2; Fas: %19,8; Cezayir: %16,8; Mısır: %16,5; İran: %14,4; Suriye: %14,1; Irak: %11,4; Afganistan: %4,8. (8)
Haritadan da görülebileceği gibi, (bazı Afrika ülkelerinin özel durumları hariç), azgelişmiş ekonomilerde ve daha baskıcı-otoriter rejimlerde kadınların işgücüne katılım oranları ortalamanın çok altında seyrediyor.
Türkiye’de her 3 kadından sadece 1’i işgücüne katılıyor!
Türkiye’deki kadınların işgücüne katılım oranı da benzer bir gelişim izliyor. Öyle ki Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya ortalamasının yüzde 59’u kadar (neredeyse yarı yarıya).
TÜİK’e göre (9) işgücüne katılım oranı 2025 Ocak ayında kadınlarda yüzde 36,7 ve erkeklerde yüzde 71,0 oldu. Bu yüzden de Türkiye’de kadınların istihdam oranı (yüzde 32,2), erkeklerinkinin (yüzde 66,9) yarısından az. Kısaca kayıt dışı çalışanları dışarıda tutarsak, kadınların yaklaşık üçte ikisi ekmek parası için dahi dışarı çıkmıyor ya da çıkamıyor.
Bir başka deyimle, çalışmak isteyeni az olanın ya da çalışmak istese de çalışmak için işgücü piyasasına katılamayan kadınların işsizliği de olması gerekenden az çıkıyor.
Kadın işsiz sayısı açıklanandan çok daha fazla
Bu durumu işsiz sayılarına bakarak da ortaya koymak mümkün. Çünkü kadınların işgücüne katılım oranının çok düşük olması kadın işsiz sayısını olduğundan daha düşük gösteriyor. Yani Ocak 2025 için gerçek kadın işsiz sayısı da TÜİK’in verdiği rakam olan 1 milyon 488 binin çok üzerinde. Zira TÜİK Bülteninde işgücüne dahil edilmeyen kadın sayısı 21 milyon 146 bin olarak belirtiliyor. (10)
Oran olarak, Genel İşsizlik Oranı (manşet işsizlik) yüzde 8,4 iken, bu oran erkeklerde yüzde 6,5 ve kadınlarda yüzde 12,1. Yani genel olarak kadın işsiz sayısı erkek işsiz sayısının iki katı civarında. 15-24 yaş arası genç kadınlardaki işsizlik oranı (yüzde 22,7) erkeklerdekinin (yüzde 10,6) iki katından fazla.
Ayrıca ev işleri, evdeki yaşlıların ve hastaların bakımı da kamu tarafından üstlenilmediğinde, bu işler kadının yapması gereken işler olarak görülüyor. Keza küçük çocuklu anneler için çocuklarını bırakabilecekleri kreşler gibi yerlerin de yeterince olmaması ya da çok pahalı olması kadını eve mahkûm ediyor.
Kadınlar daha uzun süreli ama daha ucuza çalışıyor!
Çalışan kadınlarla ilgili bir başka gerçek daha var: Dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de kadınlar erkeklerden çok daha uzun süreler çalışıyor ama örneğin ev işi yaparken bu çalışmalarının karşılığında kendilerine herhangi bir ücret ödenmiyor. Dünyadaki ödenmemiş kadın emeğinin tutarının yılda 1 trilyon doları aştığı ileri sürülüyor.
OECD ülkelerine ait en son verilere göre, kadınlar günde ortalama 481 dakika çalışıyor yani erkeklerin çalıştığı ortalama 454 dakikadan yüzde 6 daha fazla çalışıyor. Kadınların çalışma sürelerinin 217,7 dakikası ücretli buna karşılık 263,4 dakikası ücretsiz. Yani kadınlar yaptıkları işlerin yarısından fazlası için ücret almıyor. Bu süre ağırlıklı olarak evde bakım sorumlulukları, ev işleri ve gönüllü toplum çalışmalarından oluşuyor.
Ailelere ve topluma büyük değer katmakla birlikte, bu tür işleri yapan kadın emeğinin değerinin görülmemesi, yani bunun karşılığının ücret biçiminde ödenmemesi, kadınların yalnızca çalışma hayatları boyunca değil, aynı zamanda emekli olduklarında da erkeklere nazaran emeklilik gelirlerinin düşmesiyle sonuçlanıyor. Öyle ki kadınlar, erkeklerden daha uzun süre çalışmalarına rağmen, emeklilik sisteminden erkeklerden ortalama yüzde 26 daha az gelir elde ediyor.
OECD kadınların gelecekleriyle ilgili endişeyi şöyle ifade ediyor: “Günümüzün genç kadınları emeklilik haklarının daha fazlasını kazanacak olsalar bile, erkeklerle süregelen gelir farkı ve evde bakım, ev işi gibi görevlerin ebeveynler arasında eşitsiz dağılımı yüzünden, emeklilikte cinsiyet eşitsizliği devam edecek. Çünkü mevcut emeklilik sistemleri bu sorunları ele almak ve çözmek için tasarlanmadı. (11)
Sonuç olarak
Kadınların istihdamda yeterince yer almamasına, ülke ekonomisinin yeterince istihdam yaratamaması gibi iktisadi gerekçeler gösterilebilirse de mesele bu kadar basit değil.
Kadınların resmi istihdamda bu denli düşük yer almalarının kültürel, sosyal ve siyasal nedenleri var. “Kadının yeri evidir”, “kadının en önemli işi çocuklarını büyütmektir” veya “en az üç çocuk yapmak gerekir” biçimindeki dinsel ya da eril- geleneksel bakış ve ataerkil politik söylemler bu konuda oldukça etkili.
Bu yüzden de kadınların nitelikli, sağlıklı ve korunaklı ve iyi ücretli işlerde yeterince yer alabilmeleri, son tahlilde, artık çürüme düzeyine gelmiş olan kapitalizmden ve onun üstünden şekillenen kadın karşıtı, baskıcı -otoriter rejimden kurtulmakla ve emekten, barıştan ve doğadan yana, toplumsal cinsiyet eşitlikçi bir sosyal düzen kurmakla mümkün olabilir.
Dipnotlar:
- https://www.internationalwomensday.com/Activity/15586/The-history-of-IWD (8 Mart 2025).
- https://data.unicef.org/resources/girl-goals-report (8 Mart 2025).
- https://blogs.worldbank.org/en/opendata/international-womens-day-2024-five-insightful-charts-gender-inequality-around-world (8 March 2024).
- https://www.businessweek.com.tr/haberler/tbmmde-kadin-vekil-orani-yuzde-20nin-altinda (7 Mart 2025).
- https://data.unicef.org/resources/girl-goals-report (8 Mart 2025).
- https://news.un.org/en/story (March 2025).
- https://genderdata.worldbank.org/en/indicator/sl-tlf-acti-zs (8 Mart 2025).
- İşgücü İstatistikleri, Ocak 2025, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Isgucu-Istatistikleri (28 Şubat 2025).
- https://www.statista.com (8 Mart 2024).