Altın, kömür gibi maden üretimlerine karşı çıkışların nedeninin ‘algı’ olduğu iddia edildi
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Şeref Kalaycı, Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) Genel Müdürlüğü’nde düzenlenen Kamu-Özel İş Birliği ile Yerli Kömür Üretiminin Arttırılması Çalıştayı’nda, “Toplumumuzda madenciliğe karşı negatif algı var. Petrol veya doğalgaz bulunsa 82 milyon havalara uçacak ama örneğin kömür, altın rezervi bulsak inanın öyle bir negatif algı oluşmuş ki toplumun önemli bir kısmı ‘bunu keşke bulmasaydık’ diyecek” iddiasında bulundu. Kalaycı, bu algıyı değiştirmek için, maden sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek toplumu bilgilendirmesi gerektiğini söyledi.
101.5 milyon ton kömür
Kalaycı, “Elektrik üretiminde yerli kömürün oranı yüzde 15’ler civarında. Geçen yıl ithal kömüre 4-4.5 milyar dolar para vermişiz. Yerli kömür üretimine ciddi ağırlık vermemiz gerekiyor. Enerjide, yenilenebilir, nükleer gibi alternatif kaynaklar sıklıkla gündemde yer alsa da ülkemizin zengin linyit kaynaklarının değerlendirilmeye devam edilmesi, enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasında önemli bir rol üstleniyor” dedi. Geçen yıl 101.5 milyon tonluk kömür üretimiyle Cumhuriyet tarihinin rekorunun kırıldığını söyleyen Kalaycı, TKİ’nin geçen yıl 30 milyon ton kömür üretimi gerçekleştirdiğini ve kurum olarak temiz kömür teknolojilerini yakından takip ettiklerini belirtti.
Algı operasyonunu madenciler yapıyor
Maden karşıtlarına yönelik yaptığı ‘negatif algı’ var iddiasını ‘pozitif algı’ya çevirmeye çalışan Kalaycı’nın bir algı operasyonuna yeltendiği anlaşılıyor. Türkiye’de doğal yaşamı ve tarımsal üretimleri kökten etkileyen madencilik faaliyetlerinin tamamına karşı tepkiler her geçen gün artıyor. Kırsalda ortaya çıkan tepki köylülerin üretim ve yaşam alanlarını koruma noktasında ulaştığı bilinci gösterirken, kentlerde yaşayan insanlarında artık temiz hava ve temiz su talepleride giderek artmaktadır. Madenlere karşı ortaya çıkan tepkilere benzer tepkiler doğalgaz, petrol sondajları ve üretimlerine yönelik olarak da yaşanıyor. Türkiye’de petrol ve doğalgaz sondajlarının madencilik faaliyetleri ile karşılaştırıldığında daha küçük alanları kapsıyor olması tepkileri görünür kılamıyor. Son dönem Trakya ve Diyarbakır’da ortaya çıkan kaya gazı sondajlarına karşı mücadelenin ise gelecek günlerde en az maden karşıtlığı kadar büyüyeceği bir gerçek.
Doğa maden kuşatmasında
Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Orman Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 2012- 2018 yıllarını kapsayan yedi yılda 65 bin 883 hektar orman madencilik faaliyetine açıldı. Sadece 2018 yılında 7 bin 962 hektar ormanda madencilik izni verildi. Son yıllardaki artış ise dikkat çekici. Dünya ve Türkiye Ormansızlaşma Raporu’nda 2006’da 4 bin 36, 2007’de 6 bin 953, 2008’de 6 bin 866, 2009’da 5 bin 410, 2010’da 3 bin 547, 2011’de 6 bin 429 hektar orman madenlere teslim edildi. Bakanlık verileriyle 2012’de 6 bin 336, 2013’te 5 bin 872, 2014’te 11 bin 754, 2015’te 8 bin 765, 2016’da 11 bin 949, 2017’de 13 bin 245 hektar ormanın madenlere açıldığına işaret ediyor. Toplamda madenlere açılan orman alanı 99 bin 124 hektarı aşıyor. Son 10 yılda maden arama ve işletme ruhsat sayısı 163 bin 218. Verilen ruhsatların 593’ü ise yabancı şirketlere ait. 593 ruhsat ise 183 yabancı şirketlerin elinde.
Türkiye’nin iki yüzlülüğü
Dünyada ciddi bir ekolojik krizi açığa çıkaran küresel ısınma ve buna bağlı yaşanan iklim değişimleri yaşamı yok edecek çizgiye hızla ilerlenirken Türkiye’de bu yok oluşa katkısını büyüterek devam etmekte. Türkiye’nin BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne taraf olduğu 2004 yılından sonra kömür aramalarına tekrar başlaması ve rödovans modelini geliştirmesi iki yüzlü politikanın açık göstergesiydi. 2009 yılında da Kyoto Protokolü’ne taraf olan Türkiye ikiyüzlülüğünü burada da gösterdi ve 2012 yılını kömür yılı ilan etti. Paris Anlaşması’nı ise imzalamasına karşın uygulamaya koymamasıyla birlikte aynı süreçte rekor fiyatlarla kömür ihaleleri yaptı. Türkiye yüksek karbon ekonomisini özel sektöre açtı, özelleştirme, rödovans, yatırıma hazırlama ve pazarın daha büyük olması için ithal kömürü devreye sokarak bu politikaları sürekli besledi. Türkiye iklim anlaşmalarına taraf olurken, diğer yandan da iklim değişimini arttırmayı arzulayan bir çizgiyi geçmişten daha iştahlı olarak sürdürmeye devam etmekte.
EKOLOJİ SERVİSİ