Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte ülkenin çok kimlikli yapısı görmezlikten gelindi. Tek kimlik üzerine kurulan Cumhuriyet, farklı kimliklerin dilleri ve kültürleri yasaklama, varlıkları inkar edip asimile etme, buna karşı çıkanları da tedip ve tenkil etmekle kendini dayattı. Tek kimliğe itiraz edenleri; başkalarına korku ve ibret verecek biçimde cezalandırıp, ortadan kaldırarak terbiye ettiler. Kürtler için tedip ve tenkil çalışmaları Şark Islahat Planı’ndan günümüze sürekliliğini koruyarak ve güncellenerek devam etmektedir.
Çok kimlikli toplumları tek kimlik potasında eritmeye çalışmak bireysel ve kolektif yaşamda eşitsizliğe neden olmaktadır. Eşitsizlik uygulamada adaletsizlik sorununu doğurmakta. Adaletsizlikte ise beraberinde çatışma, kaos gibi toplumsal barışı tehdit eden süreçler yaşanıyor. Yüz iki yaşındaki Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük handikabı da eşitsizlik, adaletsizlik ve barış sorunudur.
Kürtler, Mustafa Kemal’in ülkenin kurtuluşu için birlikte hareket etme ve kurulacak ülkede eşit yaşama teklifini kabul ederek, cumhuriyetin kuruluşunda ülkenin bileşenleri ve dinamikleriyle birlikte hareket ettiler. Kuruluş sürecinde resmi bir metne bağlanmamış olsa da kuruluş sürecinin iradelerinden olan Mustafa Kemal farklı yerlerde ve farklı zamanlarda Kürtlerin ülke bütünlüğü içinde muhtariyet idari yapılanmayla yaşayacaklarını ifade ediyordu. Ancak 1918-1923 yılları arasında Kürtler ülkenin kurtuluşu ve cumhuriyetin kuruluşu için mücadelelerini sürdürürken bir başka irade ise bu süreçte ülkeyi tek kimlik olarak Türk kimliği üzerine inşa etmenin taşlarını döşüyordu. Kürtler bu gerçeği cumhuriyetin kurulmasından sonra bütün farklılıkların yok sayıldığı 1924 Anayasa’sının ilanıyla anladılar. 1924 Anayasa’sıyla başta Kürtler de olmak üzere bütün farklılıkların kültürleri ve dilleri yasaklanıyordu. Şark Islahat Planı da Kürtlerin varlığını inkar ediyor ve Kürtleri asimile etmeyi hedefliyordu. Buna direnenleri de ‘Tedip ve Tenkil’ uygulamalarıyla topluma korku salmak için ibret verici şekilde cezalandırmayı planlıyordu.
Yüz iki yıldır tek kimlik üzerine inşa edilen irade elindeki bütün olanakları kullandı. Yok sayma, yasaklama, inkar etme, asimilasyon ve tedip, tenkil politikalarına rağmen Kürt dilini, Kürt kültürünü ve Kürt iradesini yok edemedi. Çünkü Kürtler haklı, meşru ve makul talep sahibiydiler. Ancak Kürtler meşru hak talepleri nedeniyle ağır bedeller ödediler.
Yüz iki yıllık süreçte Kürt hareketleri; itirazlarının ülkenin sınırlarına dair olmadığını, itirazlarının tek kimlik üzerine inşa edilen idari yapılanmaya olduğunu; mücadelelerinin eşitlik, demokratik ve özgürlük paydasında ortak yaşam için olduğunu ifade ettiler. Eşit, demokratik, özgür yaşam mücadelesinde şiddet tercihleri olmadığını, diyalog ve müzakereye hazır olduklarını kamuoyuyla paylaştılar. Ancak bugüne kadar 2013-2015 süreci dışında hiç cevap verilmedi. Bugün görüyoruz ki 2013-2015 sürecine de gerçek bir toplumsal barışı inşa etmek yerine 1918-1923 süreci gibi tenkil etme, yok etme, tasfiye etme amacı güdülmüş. Barışçıl saiklerle değil de tasfiye etme saikiyle hareket edildiği için süreç başarıya ulaşamamıştır. Bu da, on yıldır bu topraklarda hiçbir ahlaki, insani, hukuki ve demokratik sınır tanımayan haksızlıkların ve acıların yaşanmasına neden oldu.
Adına çözüm süreci denilen 2013-2015 sürecinden sonra daha önce Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit mutlak iletişimsizlik uygulamasına geçildi. Ancak bu mutlak iletişimsizlik halinde bile 2019 ve 2024 Ekim aylarında sesini topluma ulaştıran Öcalan; Kürtlerin eşit, demokratik ve özgür yaşam taleplerinin çözümünün şiddet değil, diyalog olduğunu, eğer muhataplar isteklilerse ve koşullar oluşturulursa meseleyi şiddet ve çatışma zemininden demokratik ve hukuki zemine getirecek gücü olduğunu ifade etti.
Devlet Bahçeli tarafından 1 Ekim 20242te Meclis’in açılışı sırasında DEM Parti grubunu ziyaretiyle başlayan ve 22 Ekim 2024’te “Öcalan ile görüşülmeli” çağrısıyla devam eden süreç 28 Aralık 2024’te DEM Parti heyetinin İmralı’da sayın Öcalan’ı ziyareti toplumda bir umut ve heyecanın oluşmasına ve barışa dair beklentilerin doğmasına neden oldu. Ziyaretin kendisi ve toplumun refleksi kıymetlidir. Tabii ki bu ziyaret sorunları tamamen çözdüğü iddiasında değildir. Diyalog kapısını araladığı ve sorunların konuşulmasına yol açtığı için ziyaret kıymetlidir.
Ziyarete yaklaşım ziyaretin akıbetini belirleyecektir. Şimdiye kadar başarısız olan süreçlerin tamamında devlet aklını temsil eden iradenin ‘üstenci ve kibirli yaklaşımı’ çok etkili olmuştur. O nedenle Bahçeli’nin başlattığı, Erdoğan’ın desteklediği ve Sayın Öcalan’ın da koşullar oluşursa meseleyi çatışma ve şiddet zemininden demokratik ve hukuki zemine çevirme konusunda gücü olduğunu ifade ettiği sürecin başarıya ulaşması için ilk adım tarafların tutumlarına dikkat etmeleridir. Devlet aklının ‘egemen kibrinden’ ve ‘olamayacakları’ dayatmaktan kaçınması, tarafların zafer sarhoşluğu dili kullanmaması ilk adım olmalıdır. İmralı ziyaretine yaklaşım; Kürt hareketi yok edildiği için veya devlet sıkıştığı için gerçekleştiği duygusuyla yaklaşılmamalıdır. Toplumsal barışın kendisini dayattığı ve toplumsal barışın ertelenemez bir ihtiyaç olduğu hassasiyetiyle yaklaşılmalıdır.
Çatışma süreçlerinin barışa evrilmesinde dünya deneyimlerindeki süreçler takip edilmeli. En sondaki en baştan istenmemeli, taraflar birbirlerini test etmeli, birbirlerine tuzak kurmaktan özellikle kaçınmalıdır. Çünkü başarısızlıkla sonuçlanan her süreç daha derin kırılmalara ve yıkımlara neden olmaktadır. Ortadoğu’daki son gelişmelere bakıldığında bundan sonra meydana gelecek kırılmaları onarmak zor olabilir. Bu nedenle çözüm gerçekliğini dikkate alarak; sorunlara ilişkin sebep-sonuç ilişkisi kurularak çatışmanın nedenleri, çatışma dönemi, müzakere süreci, silahsızlanma, çatışma süresince yaşanan insan hakları ihlalleri ve barış ve sonrasında anayasal süreçler şeklinde ele alınmalıdır.
Ülkenin bütün toplumsal kesimleri; siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, inanç kurumları, işçi ve işveren örgütleri, kadın hareketleri, aydınlar, akademisyenler, basın yayın kuruluşları, gazeteciler her kesim kendi alanında barış dilini kullanarak toplumsal barışı inşa etmenin yol ve yöntemlerini aramalıdır. İmralı ziyareti; bir zümrenin, bir sınıfın, bir partinin çıkarları için araçsallaştırılmamalı, toplumun lehine toplumsal barışa evrilmesinin mücadelesi verilmelidir. Ki bu topraklar yüz yıl daha kaybetmesin.