Elli yıllık mücadelenin yarattığı muazzam bir deneyim vardır, özgürlükçü akıl vardır. Bu deneyim varlığını ilelebet korumaya da muktedirdir, özgür ve eşit bir yaşamı yeniden kurmaya da. Artık yeni bir Kürt vardır ve bu Kürt yeni yaşamı da yaratacak güçtedir
Ali Sinemilli
Egemenin tedrisatından geçmiş, onun zihniyet kodlarıyla şekillenen en ‘özgür’ beyinler bile konu Kürtler olunca elli yıl önceki algılardan kurtulamıyor. Kürde bakış yetmişlerin, seksenlerin sömürgeci aklıyla yorum yapmayı, analiz etmeyi aşmıyor. Herhalde, bir halkın toplumsal genleriyle bu kadar oynandığında, zihniyeti bu kadar bulandırıldığında ortaya çıkacak sonuç bunun ötesinde olmaz.
Malum! Bugünlerin en fazla tartışılan gündemi Kürt sorunu ile bağlantılı gelişmeler oluyor. Şüphesiz, uygun bir tartışma zemini yok. Halk adına siyaset yaptığını söyleyen büyük bir kesim için konu Kürtler olunca, dil birden buyurganlaşıyor, elitleşiyor, lütufkar bir karaktere bürünüyor. Kürt de ne ki, dünün hizmetkarı, daha da ötesi yok. Bunlara göre, eğer Kürde bir hak verilecekse bunun sınırlarını ‘Devlet -i Ali’ belirler, o gereken adımı atar. Diğeri bir fikir teatisidir. Fazla anlamı da yoktur, gereği de. Bu sınırlar dahilinde istediğiniz kadar konuşabilirsiniz fakat son sözü söyleyecekler bellidir. Dolayısıyla bu kesim için şaşılacak bir şey yoktur. Durdukları yer bellidir, izledikleri siyaset bellidir.
Belli olmayan ya da belli olsa da anlaşılmayan husus kendisini özgürlükçü demokrat olarak gösterenler, büyük ‘stratejist’, analizci olarak konumlandıranlar; bu çerçevede her gün o kanal bu kanal gezerek, dijital medyada konuşarak ahkam kesenlerdir. Kürde akıl vermeyi, yol göstermeyi görev addeden bu kesim için durum bambaşkadır. Öncelikle kendilerine bir yaşam alanı oluşturmuş durumdalar, son dönemlerin klişe kavramlaştırmasıyla söz kurabiliyorlar, belli bir kesim tarafından da dinleniyorlar, saygınlıkları da söz konusu. Bu yanıyla oldukça şanslı oldukları bile söylenebilir. Çünkü, deyim yerindeyse bu kadar sapla samanın birbirine karıştığı, sözün kıymetinin azaldığı bir ortamda, bunlar belli bir değer de ifade etmekte ve öyle de karşılanmaktalar.
Fakat gelin görün ki, bunların da yorumları, değerlendirmeleri -farkında olunsun ya da olunmasın- egemenin süzgecinden geçmekten kurtulamıyor, objektif bir hal kazanamıyor, bağımsızlaşamıyor. Şüphesiz, bir şeyler söyleniyor fakat bunlar da egemenin belirlediği çemberin ötesine geçmiyor.
Mesela, Kürt sorununun çözümünden dil eğitimi yapmak, Kürtçe ile siyaset yapmak anlaşılıyor. Başkası ya akla gelmiyor ya da geliyorsa da dile getirilmiyor. Kürdün kendi kimliğiyle ülkenin yönetimine katılması, Kürdistan’da kendisini yönetmesi, kültürel, toplumsal değerleriyle yaşamını yeniden kurması hiçbir biçimde tartışma konusu yapılmıyor.
Peki neden böyledir? Açık ki, Kürdün kendi diliyle, kültürüyle, kimliğiyle yaşamını yeniden kurması kadar doğalı yoktur. Ki, Kürtler bunları günübirlik olarak da dillendirmekte, çözümün ne olduğunu, nasıl olacağını vurgulamaktalar.
Fakat her nedense bu kesimler için Kürdün söylediklerinin pek fazla kıymeti harbiyesi yoktur. Bu söylemler ya egemen aklın, egemen temsilcisinin ifade ettiği gibi ‘maksimalist talepler’ olarak görülmekte ya da gerçekleşmesi zor olduğu kadar egemen ile kurulan dengenin de bozulmasına yol açacağından görmezden gelinmektedir.
Bunlara göre Kürt en iyi ihtimalle mevcut sisteme yedeklenebilir, destek güç olabilir, kıyısından köşesinden bu rejimin ‘nimetlerinden’ faydalanabilir. Ötesi akla yatkın değildir.
Dikkat edilirse, bu kesimlerin Rojava, Suriye’yi değerlendirirken kurdukları cümleler, yaptıkları yorumlar da benzerdir. Kürt aklının Rojava’da, Suriye’de yeni bir sistem inşa etmesi, devleti yeniden yapılandırması bunların aklından geçmez. Devlete ortak olmak da ne, Kürt eğer darbe yemeden mevcut sisteme eklemlenirse ‘büyük kazanmıştır’. Kürt ne askeri olarak ne siyasi -toplumsal olarak, ne de bir bütün zihniyet olarak yeniyi kuracak, buna öncülük edecek durumdadır. Varsa yoksa kendi varlık sorunu ile uğraşan, kendisini ispat etmekle meşgul olan, bunun kavgasını veren bir noktadadır.
Halbuki, durum hiç de böyle değildir. Gerçeklik başkadır, köprünün altından çok sular akmıştır. Kürt ne sadece varlık kavgasıyla meşguldür ne de birilerinin belirlediği sınırlarda kendi yaşamını kurmakla ilgilidir.
Elli yıllık mücadelenin yarattığı muazzam bir deneyim vardır, özgürlükçü akıl vardır. Bu deneyim varlığını ilelebet korumaya da muktedirdir, özgür ve eşit bir yaşamı yeniden kurmaya da. Dolayısıyla hakikat ne Kürdü tümden reddeden faşist aklın gösterdiği gibidir ne de egemen aklın sefaletinden kendisini kurtaramayan kalemlerin, laf üretenlerin gösterdiği gibidir. Artık yeni bir Kürt vardır ve bu Kürt yeni yaşamı da yaratacak güçtedir.









