Sayın Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı Türk ve Kürt halkları için yaşanacak olan felaketlerin önünü alan en büyük stratejik yaklaşımlardan biridir. Bu bir tarihi fırsattır. Buna paralel olarak 11 Temmuz 2025’te Barış ve Demokratik Toplum Grubu’nun silah yakma töreni bu stratejinin hayat bulması için yapılan en büyük fedakârlık örneği olmaktadır
Rubar Amedi
Savaşların beraberinde getirdiği yıkımlar asla bir kadar değildir. İnsanın kendi eli ile yarattığı bir felakettir. Her zaman bu felaketler egemenlerin çıkarlarının tercihleri olmuştur. Halklar ise bu tercihlerin sonucunda kan ve gözyaşına boğularak felaketi atlatmaya çalışmışlardır.
20 yüzyıl ulus devletlerin dünyamızı kana buladıkları yüz yıldır. Acının, kederin, yok oluşun ve zulmün kol gezdiği yüzyıldır.
Sadece Kürtler değil, bu yıkımlardan payını almayan neredeyse hiçbir halk kalmadı bu yeryüzünde.
Yerle yeksan olan ülkeler, yitip giden canlar, darmadağın olan aileler bağırlarına taş bağlayarak yaşama tutunmaya çalıştılar.
Savaştan kaçmak, uzaklaşmak, bu gerçeği görmezlikten gelmek asla çözüm olmamıştır. Çünkü dünyamız öyle bir hale getirilmiş ki kapitalist modernitenin ayakta kalabilmesi için savaşı ulaştırmadığı coğrafya kalmamış gibidir.
Savaşın olmadığı yerlerde ise savaşa ayrılan bütçeden dolayı yoksullukla ve yoklukla savaşmayan halk kalmış adeta.
Egemen devletlerin hiçbir haklı savaşı yoktur. Tam tersi, buna karşı direnen halkların haklı, meşru ve kutsal savaş gerekçeleri vardır. Bu gerekçeler örgütlü ve bilinçli olduğu müddetçe zaferi kazanmaması mümkün değildir. Egemenleri zorunlu barışa iten de halkların bu kutsal ve haklı savaşlarının zaferidir.
Üstünlüğü kendinde bulduğu sürece hiçbir sömürgeci güç ya da egemen devlet asla karşısında savaşan halklar ile barış masasına oturmaz, müzakere yapmaz. Ajandasında onu yok etmek, katletmek sürekli var olan bir gerçektir.
Fakat yok etmeye çalıştığı halklar tarafından kendileri yok olmaya mahkûm olduğunu anladıkları andan itibaren yok olmaktan kurtulmanın yolarını arayarak barışı tercih etmek zorunda kalmışlardır.
Bugün Kürdistan gerçekliğinde yaşanan da budur. Türkiye devleti için Kürtler ile masaya oturmak bir tercih değil zorunluluktur. Yarım asırlık bitmeyen soluksuz bir direniş gerçekliği var. Tüm zulme, baskıya, katliamlara, yakıp yıkmalara rağmen bitirilemeyen Kürt halk direniş gerçekliği çözümü zorlayan en büyük nedenlerden biridir.
Gericilikte ve faşizmde ısrar eden komşu devletlerin tümü neredeyse yıkıldı ve yıkılmak üzeredir. Bu sonuçların Türkiye devletine olumsuz anlamda yansımaması mümkün değildir.
Bu anlamıyla Sayın Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı Türk ve Kürt halkları için yaşanacak olan felaketlerin önünü alan en büyük stratejik yaklaşımlardan biridir. Bu bir tarihi fırsattır. Buna paralel olarak 11 Temmuz 2025’te Barış ve Demokratik Toplum Grubu’nun silah yakma töreni bu stratejinin hayat bulması için yapılan en büyük fedakârlık örneği olmaktadır.
Kan ve gözyaşı, zulüm ve ölümlere neden olan inkar ve imha siyasetinin artık son bulması için yapılan bu girişimler henüz devlet tarafından tam olarak karşılık bulmamıştır. Sürecin yürütülmesi için Kürt halkının en büyük ve haklı taleplerinden biri olan Sayın Öcalan’ın özgür yaşar ve çalışır koşullarının oluşturulmasına yönelik çok ciddi adımlar atılmamıştır. En önemlisi Sayın Öcalan’a politik nedenlerden dolayı uygulanmayan umut hakkı, devletin bu soruna yaklaşımının göstergesi olmaktadır. AİHM’in mahkûmiyet kararlarına rağmen bu hakkın uygulanması kabul edilebilir bir durum değildir.
Sayın Öcalan’a yaklaşım Kürt sorununa yaklaşımın inkâr ve imha siyasetinin devam edip etmeyeceğinin en bariz göstergesi olacaktır.
Türkiye devleti artık geri dönülemez bir noktada konumlanmaktadır; ya bu sorunun çözümüne ilişkin yapılan fedakârlıkları ve samimiyeti dikkate alarak yeni yasal düzenlemeler ile sürece cevap ve çözüm odaklı yaklaşımlar sergileyecektir ya da ebediyen çözülmekten kurtulmayacaktır. Üçüncü bir yol ve şans yoktur maalesef.