Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız ile Türkiye’nin su politikasını konuştuk:
- Gölün ekosistem dengesini tekrar bulması, gölün kuruma süresine yeniden dolma hızına ve gölü dolduracak olan suyun kalitesine bağlı olarak değişse de göldeki eski türler genellikle geri dönmez
- Göllerin kurumasında iklim değişikliği etkisinin yanı sıra asıl belirleyici faktör; göl havzasında planlamadan uygulamaya kadar etkin bir havza su yönetiminin olmayışıdır. Bu durum göllerimizin sadece kurumasına değil aynı zamanda yoğun bir şekilde kirlenmesine de neden olmaktadır
Duygu Kıt
Türkiye’de göller ve sulak alanlar hızla kuruyor. Ülke genelinde yağışların mevsim normallerinin çok altında kalması ve sıcaklıkların artması, yüzey sularında geri dönülmesi zor bir tablo yarattı. Birçok bölgede akarsular tamamen kurudu ya da ciddi biçimde çekildi. Uzmanlara göre bu durum doğal bir döngü değil, iklim krizinin kalıcı etkilerinden biri. Kuruyan sulak alanlar yalnızca tarımı değil, ekosistemi ve bölgesel ekonomiyi de tehdit ederken, son altmış yılda 240 gölden 186’sının tamamen kuruduğu, onlarca gölün ise ciddi su kaybı yaşadığı araştırmalarla bildiriliyor. Artan kuraklık, yeraltı su seviyelerinin düşmesine neden olurken, bu durum yüzey sularını da besleyen kaynakları zayıflatıyor. Tarımda kullanılan suyun verimsiz yöntemlerle çekilmesi ve barajlarda biriken suların yanlış planlamayla tüketilmesi de bu sorunu derinleştiriyor. Su yönetimi politikalarında köklü değişiklikler yapılmazsa, kuraklığın felakete dönüşmek üzere olduğunu ifade eden Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, güncel duruma ve risklere ilişkin gazetemize konuştu.
Dursun Yıldız, göllerin biyoçeşitlilik ve ekosistem dengesi açısından kritik öneme sahip olduğunun altını çizerek, “Göller sadece su değil, yaşamın sigortasıdır” diye belirtti. Dursun Yıldız şu bilgileri verdi: “Göller ve sulak alanlar biyoçeşitliliğin ve ekosistem dengesinin sigortasıdır. Çünkü göller; sucul bitkiler, planktonlar, balıklar, kuşlar, amfibiler ve suya bağımlı memeliler gibi çok çeşitli canlı türlerine yaşam ortamı sağlar. Tatlı su ekosistemi olarak göller dünyadaki canlı türlerinin önemli bir oranını barındırırlar. Ayrıca göller, göçmen kuşlar için dinlenme ve beslenme alanı oluşturur; sucul gıda zincirinin sürekliliğini destekler.”
‘Geri dönüşü yok’
Kuruyan göller ve sulak alanlarda biyoçeşitliliğin çok büyük oranda zarar gördüğünü ve su seviyesinin düşmesiyle su kalitesinin de bozulabildiğini belirten Dursun Yıldız, “Kurumayla gölde yaşayan bitki ve hayvan türleri ve balıklar, amfibiler, su bitkileri, planktonlar gibi canlı organizmaların, kuş türleri ve endemik bitkilerin yaşam alanı ortadan kalkar. Kuruma sonucunda göldeki canlı türleri ya yok olur ya da göç ederler. Daha sonra bu göller tekrar dolabilir ancak orada ekosistem zinciri koptuğu ve dengesi bozulduğu için tekrar aynı göl olmaz. Gölün ekosistem dengesini tekrar bulması, gölün kuruma süresine yeniden dolma hızına ve gölü dolduracak olan suyun kalitesine bağlı olarak değişse de göldeki eski türler genellikle geri dönmez. Restorasyon çalışmaları belirli türlerin geri getirilmesini sağlayabilir, su kalitesini iyileştirebilir, su seviyelerini yönetebilir; ama süreç uzun ve karmaşıktır. Göl artık farklı özellikler taşıyan yeni bir su kütlesi olur” diye belirtti.
‘Durum giderek kötüleşiyor’
Dursun Yıldız, Türkiye’de bazı göllerin kuraklık ve yönetim eksikliklerinden ciddi şekilde etkilendiğini belirterek, “Ülkemiz havza ölçeğinde su yönetimine tam olarak geçemediği için bu kuraklık riskinin yönetimi konusunda gerekli önlemleri alamadı” eleştirisinde bulundu. Dursun Yıldız şöyle devam etti: “Türkiye’nin su toplama barajı ve gölet altyapısı gelişmiş olmasına rağmen bazı havzalar iki yıl üst üste gelen kurak dönemi kaldıramıyor. Bu nedenle Tekirdağ, Bursa; İzmir, Malatya, Sivas gibi illerimizde içme suyu barajları tamamen boşaldı ve kısıtlı su temini programları uygulanmaya başlandı. Ekim ayı yeni su yılının başlangıcıdır. Ülkemizde birçok havzada yeni su yılında boş baraj depoları ile giriliyor. Bu baraj rezervuarlarının dolması için aşırı yağışlı bir dönem gerekiyor. Bu da genellikle gerçekleşmeyince barajlar yeterince dolmuyor ve su sıkıntısı bir sonraki seneye aktarılıyor. Bu yıl da bazı nehir havzalarında barajların yeterince dolmaması ve sorunun önümüzdeki yıla sarkması ihtimali var. Son zamanlarda etkisi ve sıklığı artan kurak dönemler ve su yönetimindeki eksiklikler nedeniyle etkilenme riski yüksek olan göllerimiz arasında Bafa, Acıgöl, Burdur gölü Beyşehir ve Akşehir gölleri, Meke gölü, Yarışlı gölü sayılabilir.”
‘Bilimsel çalışmalar yetersiz’
Ülke genelindeki göllerle ilgili yapılan çalışmaların çok büyük bölümünün göllerin mevcut durumunun tespiti ve bir envanter çıkartılması şeklinde kaldığını, göllerin korunması ve rehabilitasyonu aşamasına geçilemediğini eleştiren Dursun Yıldız, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun yanı sıra göllerimizin korunması, su tahsisi ve rehabilitasyonu konusunda bir yetki karmaşası da var. Bu nedenle göllerimizin korunması için göl havzası ölçeğinde alınması gereken önlemler yetersiz kalıyor. Göllerin kuruması genellikle doğal ve insan kaynaklı faktörlerin bir sonucu olarak ortaya çıkar. İklim değişikliği ülkemizde de etkili oluyor. İklim değişikliğinin yarattığı meteorolojik kuraklık, sıcak hava dalgaları göllerin kurumasında sadece etkili olan koşulları yaratır. Ancak ülkemizde göllerin asıl kuruma nedeni göl havzasında akılcı, planlı ve koordinasyon içinde bir su yönetiminin yapılamayışıdır. Ülkemizde son zamanlarda etkisi ve sıklığı artan kurak dönemler nedeniyle bu süreç göllerimizdeki kurumayı arttırmıştır.”
‘Uygulamalarda ciddi boşluklar mevcut’
Türkiye’nin su yönetiminin kurumsal olarak çok başlı, çok parçalı, koordinasyon eksikliği içinde bir yapıda olduğunu aktaran Dursun Yıldız, bu sorunun giderilmesi için on iki yıl önce başlatılan Su Yasası Taslağı hazırlama çalışmalarının halen sonuçlanmadığı bilgisini verdi. Dursun Yıldız, “Göllerin kurumasında iklim değişikliği etkisinin yanı sıra asıl belirleyici faktör; göl havzasında planlamadan uygulamaya kadar etkin bir havza su yönetiminin olmayışıdır. Bu durum göllerimizin sadece kurumasına değil aynı zamanda yoğun bir şekilde kirlenmesine de neden olmaktadır. Ülkemizdeki bazı göllere su akışı plansız sulama göletleriyle azaltılmış ve ayrıca göllerden tarımsal ve içme suyu amaçlı çekim de artmıştır. Su politikaları su yönetiminde temel tercih ve hedeflere yönelik plan ve uygulamalar olarak tanımlanır. Bu tanımda da belirtildiği gibi yönetimde bazı temel tercihlerde bulunmanız ve hedefler koymanız gerekir. Diğer taraftan 2011 yılında kurulan Su Yönetimi Genel Müdürlüğü havza ölçeğinde koruma, su tahsisi, taşkın yönetimi, kuraklık yönetimi gibi birçok strateji ve eylem planlama raporu hazırlamıştır. Ancak uygulamaya geçmemiştir” şeklinde konuştu.
‘Acil önlem şart’
Dursun Yıldız, alınması gereken tedbirleri şu şekilde sıraladı: “Türkiye’nin su kaynakları geliştirilmesi ve su hizmetlerinin sürdürülebilir yönetimi için su havzasını koruma anlayışının yaygınlaştırılmasına, verimli su kullanma bilincinin arttırılmasına, su ile ilgili tüm kamu kurumlarının ve paydaşların kurumsal kapasitesinin geliştirilmesine ve suda uygun bir finansman modeline ihtiyaç vardır. Ayrıca Ulusal Su Planı’nda belirtildiği gibi Türkiye’nin su politikalarını etkin bir şekilde havza ölçeğinde uygulamaya geçirecek güçlü, etkin bir kurumsal altyapı ihtiyacı da vardır. Bunun DSİ Genel Müdürlüğü’nün mevcut bölge müdürlüğü altyapısı düzenlenerek hızla oluşturulması gerekiyor.”