Merak ediyorum, o çöpleri özenle elementlerine ayırarak, çöp kovasına atan sözde ekolojistler neredeler acaba? Hani şu çöp kovasının yanında durarak, elindeki çöpü geri dönüşüme kazandırma sevinci ve “gururu” ile çöp kovasının doğru olup olmadığını düşünen ve bunu herkesin görebileceği şekilde yapan kesim var ya. Evet, onlardan söz ediyorum. Bu kesimi her zaman sevmişimdir. Ama merak ediyorum. Devletin elindeki yasal testereyi, acaba sadece dişli bir metal olarak mı görüyor bu yeşil renkli arkadaşlar. Örneğin devletin savaşlar ile doğaya ne kadar zarar verdiklerini biliyorlar mı? Tek tek hesaplasınlar demiyorum. Bir kahvehane atmosferindeki umursamazlık kadar düşünebilirler. Mesela bir ‘Pençe’ operasyonunda kaç ağaç gitti? Yok yanlış anlamasınlar, insan da yaşasın diye koruduğumuz ağacı soruyorum. İnsanları sormuyorum bile. Hani bir ağaç her şeydi ya. Hani şey diyorduk. “Sahip çık çevreye, umut ol geleceğe” diyorduk. Onun için kaç ağaç gitti diye soruyorum. Sadece ‘Pençe’de değil, Suriye’de, Gazze’de, Lübnan’da, Yemen’de, Ukrayna’da… Savaşın olduğu her yerde… Kaç ağaç yandı? Kaç hayvan diri diri yandı? Tepeler düzleşti, toprak yaşından utandı.
Neredeydiniz?
Yoksa size göre ODTÜ bahçesindeki ağacın oksijen yayma kapasitesi Cudi’deki ağaçtan daha mı yüksek? Eğer böyle düşünüyorsanız, size yeni bir isim bulmamız lazım. Mesela “doğa milliyetçileri”. Nasıl? Ya da bekleyin, sizin için yeni bir paradigma daha yapalım. Belli ki elli yılda oluşturulan paradigmamızı hiç okumamışsınız. Okumuş olsaydınız, ekoloji üzerindeki sistemsel ve tekelden çıkan bir güç ile yapılan katliamları herhalde anlamış olurdunuz. Sistemin neden demokrasiyi, ekolojiyi ve kadını eş zamanlı hedef aldığını anlardınız. Ve Kürt siyasi hareketinin neden bu üç alana özellikle ağırlık verdiğini de anlamış olurdunuz.
Haydi diyelim ki paradigmamızdan çok anlayamadınız (Aslında çok da sade ve anlaşılır bir dille de yazılmış). Diyelim ki ağaç milliyetçiliği okumanıza engel oldu. İşe ideolojik baktınız yani. Peki sokaklarda sıkça atılan bu sloganı da mı duymadınız. Gençler her gün bağırıyor: “Ya hep beraber ya hiçbirimiz.” Bu slogana siyasi bir analiz ile bakmaya da mı üşendiniz? Aslında haklısınız. Milliyetçiliğin her türlüsü insanı duraklatır. İnsanı hakikatlerden koparır. Sorma ve anlama gücünüz pas tutar. Bir süre sonra miskinleşir insan.
Nerde kalmıştık. Ne diyorduk: “Ya hep beraber ya hiçbirimiz.” Evet sevgili ekolojist kahramanlarımız. Yanlış anlamayın, her ne kadar, dar bir pencereden de olanlara bakıyor olsanız da, baktığınız manzarayı hepimiz çok seviyoruz. Ama anlamalısınız. Ekoloji için verilen mücadelenin yolları kapitalizm ile kesişir. Şimdilik sayınız az. Bu yüzden kapitalist modernite için kulak vızıltısı sayılırsınız. Sesiniz biraz gür çıksın hele. Bakın o zaman uluslararası sistemde en azılı “terörist hareket” olarak nasıl anılırsınız. Şimdilik onların yaramaz çocukları gibisiniz. Çünkü eylemleriniz bir şey değiştirmiyor. Size kulak verip saraylarına çekiliyorlar.
Şöyle geriye dönüp bakın. Ne değiştirdiniz? Neyin önünde engel olabildiniz? Hemen kırılmayın. Haklı ve anlamlı davanız, çok değerli ve önemlidir. Ama her toplumsal hareket attığı adımların karşılığını hesaplayarak adımlarını atar. Ve geçmişin mirası ile var olur. Siz de şöyle arkaya dönüp bakın.
Anlamalısınız. Sistem her gün biraz daha palazlanıyor. Ve onu en çok güçlendiren de devam eden savaşlardır. Savaş iktidarların en çok beslendiği ve sevdiği alandır. Ve savaş sadece diğer ırkı öldürmüyor. Bizim ağaçlarımızı da öldürüyorlar. Ve inanın sizi kandırmışlar. Cudi’deki ağaç ile ODTÜ’deki ağaç aynı oranda oksijen yayıyor!
Bu arada kayyım Kağızman’da ve Kağızman’ın çok güzel ormanları var.
Ve ekoloji bir demokrasi sorunudur, sevgili ekolojist arkadaşlar…