‘Doğayla barışmayan insanla da barışamaz’ diyen Amed Ekoloji Meclisi üyeleri, ‘güvenlik’ gerekçesi ile yapılan bütün çalışmaların durdurulmasını istedi
Son süreçte artan ekolojik talan politikalarına karşı daha örgütlü ve güçlü bir karşı duruşta bulunmak için Amed’te onlarca kişinin katıldığı Amed Ekoloji Meclisi ilan edildi. Kurulan meclis kentteki bütün talan politikalarına karşı hem hukuki hem de fiziki mücadele yürütecek. Avukat, ekolojist, gazeteci ve köylülerden oluşan meclis önümüzdeki süreçte çalışmalarına yoğunluk verecek. Son süreçteki barış tartışmalarına da dikkat çekerek ekolojik talanın altını çizen meclis üyeleri, “İnsanla barışmak isteyen doğayla da barışmalı” sözleri ile bölgede “güvenlik” gerekçesiyle yapılan baraj, ağaç kesimleri ve maden çalışmalarının durdurulması talebinde bulundu.
Doğaya zarar, sürece de zarardır
Ekoloji Derneği ve Amed Ekoloji Meclisi üyesi Elida Zeri, barış sürecinin doğayla kurulan ilişkiyle doğrudan bağlantılı olduğunu vurguladı. Devletin güvenlik gerekçesiyle doğa üzerinde yürüttüğü yıkıcı faaliyetlerin halkın yaşam alanlarını hedef aldığını belirten Elida Zeri, “Doğaya vurulan her balta, aslında barış sürecine indirilen bir darbedir” ifadelerini kullandı.
Doğa dalan ediliyor
Elida Zeri, birçok köyde insanların her sabah dinamit sesleriyle uyandığını, güvenlik bahanesiyle köylerinden göçe zorlandığını vurgulayarak, “Yüzyıllardır atalarından miras kalan topraklardan insanlar koparılıyor. Bu koşullarda gerçek bir barıştan söz edemeyiz. Baraj, maden, petrol arama ve orman kesimi gibi projelerle doğa tahrip ediliyor. Halk yaşam alanlarından uzaklaştırılıyor. Sözde barış söylemleri ile sahadaki uygulamalar arasında büyük bir çelişki var” dedi.
Talan bir an önce durdurulmalı
Ekolojik yıkım sürdükçe barışın yalnızca bir söylemden ibaret kalacağını ifade eden Elida Zeri konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Devlet bir yandan barıştan söz ediyor, diğer yandan ekolojik kırıma devam ediyor. Güvenlik söylemi, doğayı ve halkı hedef alan sermaye politikalarını meşrulaştırmanın aracı haline getirildi. Barışı ancak doğayla, dağlarla, ağaçlarla barışarak inşa edebiliriz. Ekolojik yaşamla barış iç içedir. Doğaya savaş açılmışken barıştan söz etmek sahtedir.”
Kürt halkının yalnızca acısıyla değil, doğasıyla da barışılması gerektiğini vurgulayan Elida Zeri, “İktidar önce bu halkın dağlarıyla, ağaçlarıyla, yaşam alanlarıyla barışmalı. Bu halkın doğasına düşmanlık, halkın kendisine düşmanlıktır” şeklinde konuştu.
Barajlar, ağaç kesimi ve madenler durdurulmalı
Konuşmasının sonunda iktidara çağrıda bulunan Elida Zeri, ateşkes süreci vurgusuyla birlikte şu ifadeleri kullandı: “Madem artık bir güvenlik tehdidi kalmadı, o zaman güvenlik bahanesiyle yapılan barajlar, ağaç kesimleri, maden çalışmaları da derhal durdurulmalıdır. Gerçekten barış isteniyorsa, doğamızdan, dağlarımızdan, sularımızdan ellerini çeksinler.”
Coğrafyamız sermaye için rant alanına çevriliyor
Ekoloji Derneği Yöneticisi Mazlum Yılmaz ise ekolojik yaşamın canlı ve cansız tüm varlıkların barış içinde bir arada yaşaması anlamına geldiğini vurgulayarak, insanlığın binlerce yıl boyunca doğayla uyum içinde yaşadığını belirtti. Yaşanan savaş süreci ve sermayenin doğa üzerindeki tahribatının bu dengeyi ciddi şekilde bozduğunun altını çizen Mazlum Yılmaz, “Coğrafyamız sermaye için rant alanına dönüştü. Petrol arama, taş ve kum ocakları gibi faaliyetler ekolojik dengeyi ve biyolojik çeşitliliği tehdit ediyor. Bu tahribat halkın yaşamını da derinden etkiliyor” dedi.
Halkın yaşam alanları tahrip ediliyor
Devletin uzun süredir “güvenlik” gerekçesiyle doğa ve halkın yaşam alanlarını hedef aldığını anlatan Mazlum Yılmaz, “Ancak artık bölgede bir ateşkes var ve ortada bahsedilen güvenlik tehdidi kalmadı. Güvenlik bahanesi artık sermayenin çıkarlarını korumak için kullanılıyor. Bölgede maden ocaklarının güvenliği için yeni karakollar yapılıyor. Eğer güvenlikten söz ediyorsak, bu güvenlik yalnızca şirketlerin güvenliğidir. Halkın yaşam alanları tahrip edilirken, yaylalar yok edilirken halkın güvenliği tam tersine tehlike altındadır” diye ekledi.
Ekonomi ve yaşam alanlarının yok edilmesinin halkın göç etmek zorunda kalmasına yol açtığını söyleyen Mazlum Yılmaz, “Bu politikanın halkın değil, sermayenin çıkarları doğrultusunda yapıldığını net şekilde görüyoruz. Güvenlik politikası halkın güvensizliği üzerine kuruludur. Bu talan karşısında önceliğimiz, doğamızı ve yaşam alanlarımızı korumak için birlikte mücadele etmektir” dedi.
Barış ağaçtır, dağdır, sudur
Lice ilçesine bağlı Dokuzkatlı köyünde yaşayan Meheme Yılmaz ise köylerinde faaliyet gösteren madenin bütün yaşamlarını yok ettiğine dikkat çekti. Maden çalışmasının köylülere büyük zarar verdiğini ve sadece şirket sahiplerini zengin ettiğini belirten Meheme Yılmaz, yaşanan son süreçte ekoloji ve barışın ayrı değerlendirilemeyeceğine dikkat çekti.
Doğaya zarar veren insana da zarar verir
“Doğaya zarar veren insan bedenine de zarar veriyor” diyen Meheme Yılmaz şu ifadeleri kullandı: “Barış onurlu bir şeydir ve herkes için gereklidir. Barış ağaçtır, dağdır ve sudur. Barış bugün bütün canlılar için gereklidir. Bugün madenler toprak altında da toprak üstünde de herkese büyük zararlar veriyor. Biz köylüler bu duruma tepki gösterince şehirdekiler sessiz kalıyor. Ama şunu iyi bilmeliler ki bugün bizi etkileyen yarın şehirdekileri daha çok etkiliyor. Bugün şehirdeki insan köyden çıkan meyveyi, sebzeyi yiyor. Bunun zarar görmesine izin veriyor ve kendisi de zehirleniyor. Doğaya zarar veren kendi bedenine de zarar veriyor. İnsan doğayla, doğa da insanla yürüyor. Bunu dikkate alıp önce ağaçla, toprakla barışmaları gerekiyor. Hep beraber doğaya sahip çıkmamız gerekiyor. Önce doğayla barışmaları gerekiyor. Devletin de bu noktada bir an önce adım atması lazım.”
Kaynak: ANF