Kent–sınıf–devlet üçgeninin kadın kadar dışladığı, yabancılaştırarak hiçleştirdiği ve nesne konumuna getirdiği ekolojiyi tanımlamak; mevcut kapitalist sistemin çok yönlü ele alınmasını gerektirir. Her türden iktidarın kendi gücünü pekiştirdiği ekolojiyi, günümüz tüm sorunlarının ortak noktası olarak belirlemek politikleşmiş ahlakın gereğidir.
Kesilen her ağaç, öldürülen her canlı, bilimlerin yaptığı çok sayıda deney, tükettiklerimiz, ürettiklerimiz; kısaca her pratiğimiz, sınırlı olan ve sadece insan türüne ait olmayan enerji döngümüzü tüketmekte, kirletmektedir. Acıyı tetikleyen, negatif enerjiye sebebiyet veren günümüz insanlarının tüm davranışları, bizi her gün biraz daha analitik haz ve iktidar odaklı zihniyetlere sürüklemektedir. Duyularımızın alıştığı her acı, daha üst acıların kapısını açmakta ve bu kar topu gibi her gün biraz daha hızlanarak büyümektedir. Asla alışamayacağız dediğimiz birçok acıyı yaşadık, yaşıyoruz ve bu acıların daha büyüklerine kendimizi hazırlıyoruz. Azınlığın baskısı altındaki çoğunluğun oluşturduğu bir zihniyet ve ahlaki kaymayı yaşıyoruz.
Doğa üzerinde sürdürdüğümüz katliamlar, talanlar, değiştirmeler; iktidar hırsımızı daha fazla körüklerken, acımasız bireyler üretmeye de devam ediyoruz. Vicdan kayması yaşayan çoğunluğun kendi eliyle yetiştirdiği, duygudan ve ilkelerden uzak birey(ler); bir kedinin ayağını kesebilmekte, bir kuzuyu saatlerce canlı canlı asabilmekte, sersemleşmesi için bir öküzün kafasına demirle vurabilmekte, tecavüz edebilmekte, insan olanın aklına gelemeyecek her türden işkenceleri yapabilmekte, yakabilmektedir. Bu sadece bir bireyin sapkınlığı değil; sistemin ürettiği ahlaki çöküşün tezahürüdür. Devlet eliyle kutsanan her mekanizma –şehirleşme, üretim, kalkınma adına yürütülen projeler– aslında doğaya yönelmiş bir şiddetin ta kendisidir.
Sistem; acının da vicdan gibi biriktirildiği ve toplumsal aklın en fazla beslendiği iktidar alanı olan ekoloji üzerinden elini çekmezse, yığılan her acı/anı, bizi daha fazla acıya alıştıracaktır. Bu bağlamda;
Sistemin kurucusu ve sacayakları olan devlet–sınıf–kent üçlemesinin devlet eliyle yaptırılan suistimalleri, bu yazının (ve devamının) hedefi olacaktır. Devletin “kutsal” ayaklarını bıraktığı her ekolojik zemin, demokratik öz savunma temelinde teşhir edilecektir.
Demokrasiye vahadaki su gibi özlem duyan ve sistemin hâlâ da çok dışladığı, geçmişte duymadığı, görmediği, saymadığı, öldürdüğü, asimile ettiği bir Kürt olarak, bugün HAKİM’in (hayvan hakları izleme komitesi) feryadını duyurmak istedim. Damdan düşenin damdan düşene sıcak selamı tadında.;
HAKİM, 2014 yılında türcülüğe karşı savaş veren veganlar tarafından kuruluyor. Kuruluş amaçlarını kendi sitelerinin bütününü okuyarak anlayabilirsiniz. Benim kendi izlenimim; hayvan haklarını, hem hukuk temelinde korumaya çalışan, hem de var olan hukuka karşı değişim savaşı veren bir sivil toplum kuruluşu olarak özetlenebilir.
Fakat bu sivil toplum kuruluşumuzun yaptığı çalışmalar sadece hayvan hakları ile sınırlı kalmıyor. Hayvan hakları, ekoloji ve insan davranışı arasındaki tüm kopuklukları onarmaya çalışan, sistemin kurumsal körlüğünü deşifre etmeye çabalayan bir vicdan hareketidir. Bu vicdan hareketinin Sitelerinde yer alan 2025 yılına ait hukuki savaşlarını okumak bile kurumun nasıl bir hukuk baskısı altında tutulduğu, görmezden gelindiği, hatta bazı devlet kurumlarının kendi yasalarını çiğneyerek kurumun varlığını yok saydığı anlaşılacaktır.
Bu durumun biraz daha aydınlatması adına; Hayvan Hakları İzleme Komitesinin (HAKİM) sitesinde yer alan, belediyelere ve ilgili makamlara verdikleri dilekçenin geri bildirim açıklamasından, kısa bir anekdotu aşağıya bırakıyorum:
“Ne yazık ki hazırladığımız bu raporla da tam anlamıyla şeffaflığa ve doğru verilere ulaştığımızı söylemekten çok uzağız; o kadar ki talep ettiğimiz ancak bize ulaştırılmayan veya ulaştırılsa da eksik olan verilerin doğruluğundan veya varlığından da şüpheliyiz. Ancak bu verilerin düzgün tutulmamış olmasının, bildirilmesinden kaçınılmasının veya bildirilen verilerin ve bilgilerin vahametinin, Türkiye’nin insan ve hayvan hakları bakımından içinde bulunduğu durumu ortaya koyduğu inancındayız.”
-Hayvan hakları izleme komitesinin (HAKİM) “Türkiye-Geneli-Belediye-Hayvan-Barınakları’’ raporundan alıntı yapılmıştır..