Rekor fazla verirken düşmek!
2020 bütçesi görüşmeleri Meclis Genel Kurul’da 20 Aralık’ta son bulacak. Bütçe eğer kabül edilirse 2020’de ilk kez 1 trilyon lira sınırı aşarak, 1 trilyon 95 milyar TL büyüklüğe ulaşacak. Gelecek yıl bütçe gelirleri 956.6 milyar, vergi gelirleri 784.6 milyar TL, bütçe açığı ise 38.9 milyar TL olarak öngörülüyor. Bütçenin temel yapısında fazla bir değişiklik yok. Güvenlikçi bir politika harcama kalemlerine de yansımış bulunuyor. Bütçe görüşmelerinde hükümet izlediği politikalar her yönüyle tartışmaya açıldı. Ekonomik kriz, bütçe görüşmelerine de damgasını vurdu. 3. çeyrek yüzde 0.9’luk büyüme üzerinden yaratılan iyimserlik havasının durumu hafifletmedi. Aksine her gün yeni bir sıkışma işareti alınmakta. Bunlardan biri de 70’e yakın ülkede faaliyet gösteren otobüs üretim şirketi TEMSA’dan geldi. Şirket, ekonomik nedenlerle faaliyetlerini 23 Aralık’a kadar askıya alacağını duyurdu. Fitch Ratings, Türk bankalarında kredi kalitesinin baskı altında olmaya devam ettiğine işaret etti. Asıl mesele Türkiye’nin Suriye savaşına yaptığı harcamalar. Üretimden düşen Türkiye’nin savaş ekonomisiyle işleri ne kadar götüreceği… Tüm bunları bir çırpıda anlatan ifadeler, bütçe görüşmelerinde konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’tan geldi. Enflasyonun iki rakamlara çıktığı, işsizliğin arttığı, döviz kurunun 5.81’e yükseldiği bir süreçte Bakan Albayrak, “Güçlüyüz, çünkü tarihin en büyük 3 kur saldırısına rağmen düşmeden, yıkılmadan yolumuza devam ediyoruz.” dedi. Hazine Bakanı’nın sürekli “iyiye gidiyoruz” açıklamalarına herkes aşina. Bu sözlerde asıl gözden kaçan “düşmeden yıkılmadan” yola devam etme vurgusuydu. Çünkü “cari fazlada rekorlar kırıldığı”nı içeren bu ifadelerin yanında “düşme” ve “yıkılma” kelimelerine yer verilmesi bir anlamda durumun da ne kadar kırılgan olduğuna işaret ediyor. NATO zirvesi daha sona ermeden ABD’den yeni bir yaptırımdan söz edilmesi bu kırılganlığı daha da artırıyor.
Dünya sistemi ve ‘beyin ölümü’
Kuzey Atlantik Askeri Paktı NATO’nun 4 Aralık’ta başlayan zirvesine Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” sözleri damgasını vurdu. Gerek ABD Başkanı Trump ile AB liderleri arasındaki gerilim, gerekse AB ülkeleri ve ABD’nin itirazlarına rağmen Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik başlattığı savaş, NATO’daki çok başlılığa işaret etmekte. Ancak Macron’un sözlerinin bu kadar yankı yapmasının sebebi bir gerçeğe işaret etmesiydi. O da iki kutuplu dünyanın geride kaldığı bir dönemde örgütün de miadını doldurma iması idi. Sadece NATO değil, 1947’de GATT olarak doğan ve 1994”te yeni ismiyle Dünya Ticaret Örgütü (WTO), 1944’te kurulan IMF ve Dünya Bankası da benzer bir durumu yaşıyor. Nitekim, NATO zirvesinin ardından Der Spiegel dergisi, ABD Başkanı Trump’ın WTO’nun temyiz organına yeni atamalar yapılmasını engelleyen tutumuna dikkat çekti. Tek yargıçla kalan WTO’nun işlemez hale gelmesinden bahsediliyor. IMF’nin dünyadaki etkinliği de her geçen gün azalmakta.
Dayanışma ekonomisi…
Türkiye’de sağlıklı gıda ya da organik gıdaya ulaşma çabası her geçen gün artıyor. Devletin izlediği politika, denetleyici mekanizma olan sivil toplum örgütlerinin işlevsiz bırakılması, işin bu boyutlara varmasının en önemli nedenlerinden biri. Sağlıklı beslenmede, tümüyle savunmasız kalan kent insanı, çözümü önce bireysel sonra da aynı derdi olanların dayanışması ile farklı bir noktaya evirmiş gibi. Küçük ve yerel kooperatifler bunun bir sonucu olarak kuruldu/kuruluyor. Bunlar, organik gıda üreten üreticilere ulaşarak onlardan temin ettikleri gıdaları, öncelikle kendi üyelerinin ihtiyacını karşılamayı amaçlıyor. Ancak, iş nakliye, ambalaj, dağıtım, ulaşım imkanları nedeniyle pahalıya mal oluyor. Dolayısıyla organik ya da sağlıklı gıda maliyeti, kent merkezlerine olan mesafeye bağlı olarak artıp azalabiliyor. Tüm bunlardan kaynaklı olarak fiyatlar normal gıdalardan en az bir, bir buçuk kat daha fazla. Dolayısıyla sağlıklı ya da organik besine ulaşma da pahalı Örneğin, bir kg pirinç 14.5 ile 20 TL arasında, nohut, 12-20 TL arasında, beyaz fasulye 16-24 TL, un 5.85- 13.0.TL, kırmızı mercimek 11.50 ile 16.0 TL arasında fiyatlardan satılabilmekte. Bunlar daha çok büyük marketlerde üzerinde organik yazan gıdaların fiyatları. Çok az imkana sahip küçük yerel kooperatiflerdeki fiyatlar da bu aralıklarda seyrediyor. Bu kooperatiflerde ayrıca reçel, süt, peynir, erişte, bulgur, salça, reçel, kahve, çay da bulmak mümkün. Ancak imkanlar nedeniyle fiyatlar şimdilik istenenin üstünde. Bunu tüketiciler için daha uygun fiyatlara çekmek amacıyla İstanbul’daki kooperatifler, girişimciler ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir aydır mesai harcıyor. Umut verici bir dayanışma söz konusu. Şüphesiz tüm bunlar yine kentli yurttaşların dayanışmasıyla gelişip büyüyecek. Buna bağlı olarak sağlıklı gıdaya ulaşım giderek daha da artacak.