Tim Sebastian, Alman DW televizyon kanalında yaptığı Conflict Zone programında bu hafta Türkiyeli bir şahsiyeti “ızgaraya yatırdı”. Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın, Kuzey Suriye’de raporlanmış savaş suçları, Türkiye’de resmi makamların sorumlu olduğu insan hakları ihlalleri, işkence vakaları, hapisteki gazeteciler ve siyasetçiler, tutuklu yargılama yoluyla cezalandırma gibi konular üzerine sorgulandı. Saray sözcüsünün, bu sorulara “Mike Pence ile tanışıyoruz arkadaşım olur”, “Doğu Almanya’da 1945’te işten atılanlar olmuştu”, “ABD yönetiminde Marksist-Leninist eğilimli olanlar var” gibi alakasız, oldukça “kalın” karşılıklar verdiği görüldü. Sebastian’ın deyişiyle Türkiye’de iletişim ortamı ve demokratik süreçler imha edilmemiş olsa, bu sorular gerçek gazeteciler tarafından saray zevatı ile birlikte reislerine sürekli yöneltilecek ve bugün ancak Alman televizyonundan izleyebildiğimiz rezalet, her gün ekranlarda, sosyal medyada ve gazete başlıklarında teşhir edilir olacaktı.
Saray’ın sistematik medya ameliyatlarının bir başka sonucu da CNN Türk ekranlarında kendini gösterdi. Ülke atmosferini zehirleyen termik santral bacalarına filtre takılmayışı savunulabildi; insan sağlığı ile ekonomik çıkar arasında bir “denge” oluşması gerekliliği açıkça dile getirilebildi. Hürriyet’in başına getirilen Ahmet Hakan ise bir gazetenin başyazarı hakkında şunları söyledi: “Asla utanmıyorsun, katiyen rezil olmuyorsun”. Hakan’ın bu sözleri Tahir Elçi cinayetinin dördüncü yıldönümünde sarf etmiş olması oldukça manidardı. Alman televizyonuna ne hacet; rezil şecaat arz ederken elbette sirkatin söyleyecek; rezalet her daim bir yolunu bulup kendi kendini teşhir ediyor, edecek…
Hakaretin hedefindeki gazeteci, “Saraydaki CHP’li” skandalı nedeniyle gündemde. Bir CHP’linin saraya gitmiş olduğu ve burada kendisine Erdoğan tarafından CHP genel başkanlığı teklif edilmiş olması, inanması hiç de güç bir hikâye değil. Bu asparagas haber, aslında saray devletinin medyada yaptığına benzer bir ameliyatı siyasal muhalefet üzerinde uygulama hazırlığı içinde olduğunu teşhir etmesi hasebiyle birçok “doğru” haberden daha gerçek. Saray devleti, kendi partisi ve taraftarları kadar diğer siyasal partilerin ve onlarla birlikte muhalif seçmenlerin de içinde hareket edeceği bir tebeşir dairesi çizme operasyonu yürütüyor ve ameliyat masasında da belli ki CHP var.
Aslında saray devletinin asıl sorununun CHP ile değil; kendisine 2015 Haziranından bu yana sürekli seçim yenilgisi yaşatan HDP ile olduğu herkesin malumu. HDP’nin sistematik baskı ve şiddet sarmalı içinde savcı, polis, gardiyan marifetiyle öğütülmeye çalışıldıkça kamuoyu yoklamalarında oy artışı sağlıyor olmasının sarayı çıldırtmakla kalmadığı, buna uygun çözüm arayışı içine de sokmuş olduğu görülüyor. Ne terörle mücadele retoriğinin ne de sınır ötesi tehdit iddiasının kamuoyu nezdinde HDP hakkında gayrı-meşru algısı yaratmaya yetmediği gözlemlendi. Bu durumda, CHP’ye devletçi köklerini hatırlatarak HDP çizgisi ile herhangi bir temas ihtimalini ortadan kaldıracak bir yönetim dizaynı, tek çare olarak ortaya çıkmaktadır. İşte bu nedenle “saraydaki CHP’li” iddiası, en az “sakallı bebek” kadar inandırıcı bir hikâyedir.
Medya üzerindeki ameliyatını tamamlamış ve neşterini bu kez muhalefet partilerine yöneltmiş olan ameliyat erbabı, saray sözcüsünün Alman televizyonunda sergilediği performansın aksine oldukça “ince” çalışma yeteneği arz ediyor. Reisin etrafında yalnızca Goebbels özentisi küçük şahsiyetlerin değil, faşizmin siyasal filozofu Carl Schmitt’in tedrisatından geçmiş şahısların da mesai yapmakta olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor.
Ama muktedirin miadı uzadıkça. korku ve kaygılarının da çoğalması; bastırılan korku kaynakları yerine yeni korku ve kaygı nedenlerinin ortaya çıkması da kaçınılmazdır. Davutoğlu’nun kuracağı partinin, AKP yerel teşkilatlarından milletvekillerine kadar önemli bir sarsıntıya ilaveten hatırı sayılır bir oy kanamasına da yol açma potansiyeli taşıdığı görülüyor. Öteki partinin kurucusu Babacan’ın ise Kürt meselesi üzerine yaptığı net açıklamalar ile sarayda yeniden yüksek gerilimli uykusuz gecelerin müsebbibi olma potansiyeli taşıdığı söylenebilir. Açılım şampiyonluğundan Kürt nefretine dönüş, sarayın taşlarının sökülmeye başlandığı anı da belirlemiş oldu. Irkçılık riskli bir patika. Sonu bataklık.