Bazı haberler gece yarısı gelir.
Telefon çalar. Açarsın.
“Abi… düştü.”
Bir sessizlik olur. Ardından cümle tamamlanır.
“…ama ölmedi çok şükür.”
Sonra bu söz, bir başarı gibi tekrarlanır.
“Düştü ama ölmedi.”
İşte bizim hikâyemiz, burada başlıyor. Çünkü biz artık ‘ölmedi’ diye sevinen bir ülke olmak istemiyoruz. Biz, hiç düşmesin istiyoruz.
***
Gelin bir şantiyeye gidelim. Sabahın köründe uyanan işçinin evine konuk olalım. Bir termos çaya, bir bayat simide umut yükleyen bir babanın ellerine bakalım. Ayağında yıpranmış bir iş ayakkabısı. Belinde emniyet kemeri. Takılmış mı? Takılmış. Peki yeter mi?
Yok…Çünkü iş güvenliği sadece o kemer değil. O kemer bir son duraktır. Asıl mesele, o noktaya gelmeden önce alınması gereken onlarca önlemdir.
Ama biz ne yapıyoruz? Sistemi, sadece o kemeri takarak kurtarıyoruz. Oysa iş güvenliği bir süreçtir. İşe ilk adımını attığı gün başlar. İnsan canını “dosya tam” diyerek geçiştiremezsin.
***
Bugün birçok işveren, iş güvenliği uzmanını sadece bir “atama kâğıdı” gibi görüyor. Yeter ki müfettiş geldiğinde dosya tam olsun… Ama sahaya inen yok. Risk analizleri sadece evrakta kaldı. Uzmanlar sadece uyarıyor, yazıyor, raporluyor… ama bir bakmışsın ertesi gün görevden alınıyor.
Peki neden?
Çünkü uzman yetkiyi kullanamıyor. Yetki var ama bağımsızlık yok. Yetki var ama güvence yok.
İşte bu yüzden, alınması gereken önlemler hep bilinmesine rağmen uygulanamıyor. Çünkü sahada önlem almak, masada konuşmaktan zordur. Ve işte acı olan da budur.
***
Biz artık ne istiyoruz biliyor musunuz?
İş güvenliği sadece bir prosedür olmasın. İşverenler, “yaptık” demesin; gerçekten yapsın.
Uzmanlar sadece rapor hazırlamasın; duruma müdahale edebilsin. İşçiye “kaza olursa” değil, “kazasız iş nasıl olur” anlatılsın. “Yerine bakma yasası” artık rafta değil, sahada uygulansın.
Ve belki de en önemlisi…İş güvenliği uzmanı, işverenden bağımsız hale getirilsin. Çünkü bir yapı, yalnızca bittiği gün değil; kazasız tamamlandığı gün başarıdır.
***
İş kazaları artık kader gibi anlatılmasın. “Olur böyle şeyler, işin doğasında var” denmesin.
Kendiliğinden düşmedi kimse, bir ihmale takılıp düştü. Bu yüzden artık iş kazaları beş yıl süren bir dava ve sonunda ödenen bir tazminatla kapanmasın. Her düşen canın hesabı sorulsun. Uzmanı da müteahhidi de bakanlığı da aynı masada olsun. Çünkü o düşen işçi, sadece bir sayı değil. O, bir çocuğun babası. O, bir kadının eşi. O, bir annenin evladı.
***
Artık üzülmek istemiyoruz. Artık ezber cümleler kurmak istemiyoruz. Artık düşmesinler. Artık ölmesinler. Ve artık, bu ülkenin milyonlarca işçisi, emniyet kemerini takarken sadece düşmemek için değil, yaşamak için umutla taksın.