Abdullah Öcalan barış ve demokratik toplum düşüncesini sistemleştirirken, mevcut kavramları hakikatle buruşturarak bir “kavram temizliği” gerçekleştirmiş ve yeni kavramlar üreterek doğru düşünme sanatını inşa etmeyi hedeflemiştir. Bu süreçte oluşturduğu kavram setleri, tarihsel ve sosyolojik bağlamda kendini yeniden yapılandıran, demokratik düşünceye dayalı kavramlardır. Bunlardan biri olan “entegrasyon” kavramı negatif algısını aşmak için bir kavram temizliğiyle yeniden kurgulanarak pozitif anlama kavuşturulmuştur.
İnsan kavramlarla düşünür ve kavramlar hakikatin taşıyıcısı rolünü üstlenirler. Kavramlar çarpıtılırsa sadece düşünce değil, toplumsal düzenin kurulumu da bozulur. Bu nedenle Öcalan bir politik eylem olarak da kavram seti oluşturur. Öcalan için kavram ve düşünce kullanımı, demokratik toplumun inşasında vazgeçilmez bir yapıtaşı rolü üstlenir. Çünkü kavramlar yalnızca dilin araçları değil, aynı zamanda toplumu anlamanın, dönüştürmenin özgürleştirici bir siyasal bilinci inşa etmenin felsefi zemini olur. Hakikate dayalı kavramlar insanlığın ortak aklını ve iradesini özgürleştirerek adalet ve eşitlik üzerine kurulu bir toplumsal düzenin de temelini oluşturur. Toplum bu kavramlar aracılığı ile kendi tarihsel ve kolektif bilincini yeniden inşa ederek, demokratik bir siyasal ethosun oluşumunu mümkün kılar.
Entegrasyon kavramı da ele alınırken salt toplumun norm kazanmış, topluma duyarlı bir devletle nasıl uyum kazanacağı üzerinden değil bir de ulus devlet aklı ile kurulmuş bir devletin demokratik toplumla nasıl uyum sağlayacağı üzerinden de tartışılması gerekiyor. Devlet, kendi otoriter yapısını ve inkâr politikasını dönüştürmeden, demokratik bir entegrasyona hazır olabilir mi? Öcalan bizzat şunu sorarak devleti de demokratik ulus entegrasyonuna hazırlamaktadır; “Demokratik siyaset, demokratik cumhuriyet içinde icra edilecektir. Eğer cumhuriyet demokratik olmazsa, entegrasyon olmaz. Faşist bir cumhuriyetle entegrasyon olmaz. Dolayısıyla demokratik siyasetin karşılığı Demokratik Cumhuriyettir ve onunla entegrasyon yapılıyor. Peki (iktidardakiler) entegrasyona gerçekten varlar mı?” diyerek bunun koşullarını ortaya koyar. Bir de bu kavramı esas muhatabı üzerinden de tartışmak gerekiyor.
Görüldüğü gibi demokratik entegrasyon iki taraflı bir süreci gerekli kılıyor. Homojen ulus devlet yapısında yok sayılan, inkâr edilen ulusun öncelikli olarak entegrasyonunun asimilasyona dönüşmemesi için varlığı demokratik ulus temelinde ispatlı olmalıdır. Bu, kolektif kimliğin, tarihsel ve kültürel hakikatini koruyarak, özgür ve eşit bir ortak yaşam iradesini inşa etmesi anlamına gelir. Demokratik entegrasyon, devletin de kendi otoriter yapısını sorgulayarak, farklı kimlikleri ve kültürleri eşitlik temelinde kucaklayan bir siyasal dönüşümü gerçekleştirmesini zorunlu kılar. Bunu da Öcalan, devlet aklı ve demokrasi aklının buluşması ve uzlaşması olarak formüle eder.
Mevcut devlet, kurulu rejim bir cumhuriyet rejimi veya hukuk devlet sistemi değildir. Devletin bağlı olduğu kurallar, kurumlar ve bir aklı olur. Onu bağlayan ve sınırlayan hukuku olur. Norm devleti dediğimiz hukuk devletini inşa ederek devleti demokratik topluma entegre edebiliriz. Temel sorun olarak norm devletinin inşa edilmesini koyan Öcalan, bütünlük ve şiddet dışı yöntemlerle sağlanacak çözümün ancak hukuk ve rasyonalite üzerine kurulu devlet inşasıyla olacağını savunur.
Kürt kırımı ve inkârı üzerine kurulu bir rejim gerçekliği ile karşı karşıyayız. Etnik, kültürel veya dinsel farklılıkların ya bastırılması ya da sistem dışına itilmesi ile kurulu bir rejimden bahsediyoruz. Bu rejim Kürt sorununa güvenlikçi ve merkeziyetçi bir akıl ile yaklaşarak politika ürettikçe daha fazla norm dışına kaydı. Kürt sorunu, bir “terör sorunu”, “bölücülük tehdidi” olarak kodlanarak, çözüm yerine bastırma, kriminalize etme, askeri yöntemlerle sınırlandırma tercih edildi. Carl Schmitt’in “istisna hali” kavramıyla açıklanabilecek bu süreçte devlet kendi varlığını düşman tanımı ile kurarak, olağanüstü yetkilerle bu düşmana karşı meşrulaşır. Norm dışı yapılar böylece güçlenir. Kürtler de “iç düşman” tanımına sıkıştırılır. Çatışma da buradan doğar. Çatışma süreçlerinde devlet asimilasyona dayanırken, karşı taraf ulusların kaderlerini tayin hakkı ilkesi temelinde ayrılıkçı bir çözümü dayatır.
Entegrasyoncu yaklaşım bu çatışmayı demokratik ulus zihniyetine bağlı kalarak iki tarafın demokratik uzlaşısıyla yeniden yapılandırır. Bu rejimi Kürt varlığını hukuki olarak kabul edecek bir yapıya dönüştürmeye çalıştırmak, varlığı 52 yıllık bir mücadele sonucunda kabul edilmiş bir halkın örtük kabulünü ortadan kaldırıp, bunu hukuki bir statü haline getirmek de entegrasyoncu çözümün kendisi olur.
Öcalan, entegrasyoncu çözüm yöntemleri üzerine sağladığı düşünsel kuramını “antagonist evrimcilik” stratejisi ile de destekler. Antonio Gramsci’nin “pasif devrim” ve “hegemonya mücadelesi” kavramları üzerinde geliştirilen bu strateji siyasal dönüşümün çatışmayı dışlamadan, devrimci kopuşa da başvurmadan, zaman içinde sistemin içinde kalarak adım adım gerçekleşmesini savunur. Toplumun sadece zorla değil, rızayla hegemonik olarak yönetildiğini belirten Gramsci, bu sonuçla sistemin içeriden de pasif devrim süreciyle değişimini hedefler. Bu da anayasal kurum, yerel yönetim gibi yollarla sağlanır. Yani sistem içerden kültürel, ideolojik ve siyasal araçlarla değiştirilir. Bu da siyasal mücadele sahasını yaratır. Bu kavramı yorumlayanlardan biri olarak C. Mouffe ‘de “antagonizm” kavramında demokratik düzen, zıt çıkarların demokratik temsilini içerir; çatışmayı da sistemin içine çekerek ve siyasal bir zemin sağlatmayı esas alır. Siyasal mücadele, düşmanı yok etmeden, karşı tarafla mücadeleyi içerir. Aynı şekilde düşünür E. Laclau’da politikayı düşmanlarla dolu bir savaş alanı değil de simgesel ve dilsel olarak inşa edilen bir mücadele alanı olarak tanımlar. Bu da siyasal dönüşümü devrimci ama sistem içi yürütmeyi esas alır.
Antagonist evrimcilik stratejisi Kürt Özgürlük Hareketinin demokratik ulus paradigmasıyla uyumlu bir strateji olarak yeni dönemde de demokratik değişimin nasıl sağlanacağını tanımlayan demokratik entegrasyon kavramını içeren bir strateji olmaktadır. Entegrasyon sadece bir uyum değil, aynı zaman da devlette dönüşümü esas alan, bunun için karşı tarafın da demokratik ulus duruşunu, düşünce ve örgütlülük kapasitesini farz kılan içerden mücadele stratejisi haline gelmektedir.
Öcalan, dört parça Kürdistan’da Kürtlerin devlet ile demokratik entegrasyonunu sağlatarak hem Kürtlerin varlığını yok sayan ulus devletleri demokratik değişime hem de Kürtleri demokratik ulus yapısına kavuşturmayı hedef almaktadır. İki tarafın eşitliğini hedef alan ve bunun için demokratik müzakere yöntemini benimseyen entegrasyon stratejisi; devlet ile toplumun bütünleşmesini sağlatarak çatışmacı ve ayrılıkçı yöntemlerin de önünü alan etkili bir çözüm yöntemi olarak kendini gerçekleştirmeyi beklemektedir.