10 Nisan 2025’te Erdoğan’ın İmralı DEM Parti heyetiyle görüşerek attığı adım, barış sürecine dair tartışmaları yeniden ivmelendirdi. Bu yeni bir sürece işaret ediyor ancak arkasından nasıl bir adımın geleceği merak konusu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın heyetinde, daha önceki sürecin aktörlerinden ve dönemin İçişleri Bakanı, AKP Genel Başkan Vekili Efkan Ala ile MİT Başkanı İbrahim Kalın, İmralı Heyeti’nde ise Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan yer aldı.
Görüşme öncesinde İmralı Heyeti’nin yaptığı umutvar açıklama, görüşme sonrası yapılan sözlü ve yazılı açıklamayla da sürdürülmüş oldu.
Bu görüşme, Erdoğan’ın 2012’den beri Kürt temsilcileriyle yaptığı ilk resmi görüşme olarak kayda geçmiş oldu. Arada bir yaptığı açıklamalara karşın Erdoğan’ın bugüne kadar bu kapsamda bir adım atmamış olması hep tartışıldı, bu şimdi giderilmiş olsa da bundan sonrası için atılacak adımlar önemli olacak.
Zira Erdoğan’ın süreci daha çok “terörün bitirilmesi” olarak tanımladığı biliniyor. Ayrıca görüşmeden sonra Beştepe’den ve AKP’den henüz bir açıklamanın yapılmamış olması iktidarın süreci oyaladığı, iç ve dış siyasetteki kazanımlarını öncelediğine dair soru işaretlerini ortadan kaldırmıyor.
Bir daha vurgulayacak olursak elbette bu görüşme önemli bir adımdır. Ancak süreç, Türkiye’nin Irak’ta ve Suriye’de devam eden askeri operasyonları ve Kürtler arasındaki güvensizlik nedeniyle kırılgan. Ayrıca, iktidarın demokratik reformlar konusunda bir plan sunmaması, 1 Ekim’den bu yana aradan geçen altı aylık zamana karşın sürecin ilerlemesini zorlaştıran etken olarak kabul ediliyor.
Kalıcı bir çözüm için ciddi adımların atılması ve politik reformlar gerekiyor. Şu ana kadar ‘umut hakkı’ da dahil bu konuda bir ilerleme olmadı. Bu görüşmeden sonra beklenti artık çözümü kolaylaştıracak adımların atılmasındadır.
Gelecek beklentileri ve belirsizlikler
Kürt halkı barış istiyor. DEM Parti barış ve çözüm için bir yandan halk toplantıları yapıyor, bir yandan siyasi partilerle görüşmeler yürütüyor. Türkiye halkları şiddetten arındırılmış bir çözüm beklentisi içinde. Ancak iktidar cenahında “terör” ve “güvenlik” kapsamlı izahlar dışında Kürt sorununun barışçı çözümü ve demokratikleşme taleplerini karşılayan bir adım atılmıyor.
Ayrıca bölgesel dinamikler, özellikle Suriye’deki Kürt güçlerin durumu, Ankara’nın ikinci defa davet ettiği Colani ile ilişkileri, Suriye üzerindeki hesapları, uluslararası gelişmeler süreci daha da karmaşık hale getiriyor. İktidarın sorunu kendi hesaplarına bağlı ve iktidar kaygısıyla ele aldığını gösteren fazlasıyla gösterge söz konusu.
Kürt sorununda barış ve demokratik çözüm için beklentiler
Ancak Cumhuriyet’le yaşıt olan Kürt sorunu iktidar hesaplarına kurban edilemez. Türkiye’nin en temel demokratikleşme sorunlarından biri olmaya devam eden sorun için iktidarın somut adımlar atması gerek. 40 yılı aşkın süredir devam eden çatışmalı sürecin son bulması için çözüm arayışları sürüyor, ancak iktidar henüz toplumu rahatlatacak bir adım atmış değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk defa İmralı Heyeti’yle yaptığı görüşme, uzun süredir durgun olan süreçte yeni bir diyalog kapısını aralamış olsa da devamında ne olacağı merak konusudur. Bu adım önemlidir ancak iktidarın somut bir plan açıklaması bekleniyor.
Öcalan’ın çağrısından sonra Kandil’den yapılan açıklamada kongrenin toplanarak fesih kararı alınması benimsendi, ancak iktidar bunu sağlayacak adımlar atmadı. Öcalan’ın bir biçimde süreci yönlendirmesi isteniyor. Bu konuda, irrasyonel olarak niteledikleri “Malazgirt’te toplanma” dışında makul bir çözüm beklentisi var.
Hukuksuzluk sürerken, gelecek belirsizleşiyor
Kürt siyasi aktörleri, DEM Parti süreci ilerletmek için çaba gösterirken, iktidarın otoriterliğin dozunu daha da artırarak muhalefeti kuşatma, her türlü demokratik itirazı devasa bir baskı aygıtını harekete geçirerek bastırmaya yönelmesi çözüm çabalarını olumsuz etkiliyor. Yozgat’tan İstanbul’a hak ve adalet için ayağa kalkmış milyonlar demokrasi isterken uygulanan hukuksuzluk Kürt sorunundaki gelişmeler hakkında kaygıları büyütüyor.
Hapishaneler hala Kürt siyasetçilerle doluyken insanların çözüme ilişkin iktidarın tutumundan endişe etmeleri anlaşılır bir durum. HDK hakkında süren soruşturmanın binlerce kişiyi kapsadığı konuşuluyor. Kürt sorununda eşitlikçi çözümü savunan, emek ve demokrasi mücadelesi yürüten partiler, siyasallaşmış yargı eliyle kriminalize edilmeye çalışılıyor. 18 Şubat’ta 10 ilde gerçekleşen HDK operasyonunda gözaltına alınanlar halen cezaevinde ve ev hapsinde tutuluyor, kayyımlarla halk iradesinin gaspı, İstanbul’a taşırılarak sürüyor.
“Kent Uzlaşısı”, HDK, ardından İmamoğlu operasyonları; gençlerin ve gazetecilerin tutuklanması, her sabah evlerin basılması, operasyonların sürmesi ve Kürt sorununun çözümünde güven artırıcı adımların atılmaması Erdoğan’ın yaklaşımıyla ilgili şüpheleri artırıyor.
Kalıcı bir barış ve demokratik çözüm
Kalıcı bir barış ve demokratik çözüm, iktidarın reform taahhütlerine ve Kürtlerde güven inşasına bağlı. İktidarın 19 Mart darbesi olarak nitelenen İBB’ye karşı yürüttüğü hukuksuzluğa karşı protestoları sürdüren CHP’nin Kürt sorununu çözme yönündeki çıkışı da iktidarı adım atmaya zorlayabilir. CHP Lideri Özgür Özel’in son açıklamaları dikkat çekiyor. Sürecin başarısız olması halinde ekonomik ve sosyal sorunların artabileceğini, bölgede çatışmaların yeniden alevlenebileceğini öngörmek de mümkün.
Kürt sorununda barış ve demokratik çözüm olmadan Türkiye’nin gerçek anlamda demokrasiye ulaşması mümkün olmadığı gibi tersi de doğrudur. En başta, sorunu tüm boyutlarıyla tartışmaya uygun bir ifade özgürlüğü şart. TBMM’nin görev ve sorumluluk alması bekleniyor. İktidarın kendisini hiçbir hak ve yasayla bağlı saymayan otokratik tutumlardan vazgeçmesi, bu büyük sorunun çözümünün ciddiyetine uygun bir demokratik çözüm modelinde ana muhalefet partisi ve iktidar partisi dahil olmak üzere tüm siyasi güçlerin ve toplumun ortaklaşarak barışı örgütlemesi gerekir. Kürt sorununda barış ve demokratik çözüm kolay olmayacak ama, açık ve gerçek adımlar atılmadan da mümkün değil.