1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nde; İnsanlar, haklar yönünden özgür ve eşit doğarlar ve yaşarlar. Sosyal farklılıklar ancak ortak yarara dayanabilir. (Madde 1) Her siyasal toplumun amacı, insanın doğal ve zamanaşımı ile kaybedilmeyen haklarını korumaktır. Bu haklar; özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnmedir. (Mad, 2) Egemenliğin özü esas olarak millettir. Hiçbir kuruluş, hiçbir kimse açıkça milletten kaynaklanmayan bir iktidarı kullanamaz. (Mad. 3) Tüm yurttaşların, bizzat ya da temsilcileri aracılığı ile yasanın yapılmasına katılma hakları vardır. Yasa ister koruyucu, ister cezalandırıcı olsun herkes için aynıdır. Tüm yurttaşlar yasa önünde eşit olduklarından, yeteneklerine göre her türlü kamu görevi, rütbe ve mevkiine eşit olarak kabul edilirler. (Mad. 4)
Yurttaşlık ilişkileri açık ve net bir şekilde belirtilen anayasa ile yönetilen ülkelerde bu haklardan yararlanmak yurttaşlık ilişkisinin bir gereğidir. Bu bakımdan 1982 Anayasası’nın 66. maddesinde, “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” denilirken, 10.maddede “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” ilkesi benimsenmiştir. Bu iki madde 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nde belirtilen temel ilkelerle genel olarak uyum halinde olmasına karşın, Türkiye’de “eşit yurttaşlık ve eşit muamele” hakkından söz edilemiyor. Çükü Anayasa ve yasalarda yazılmış olmaları bu hakların uygulamada güvenceye alındığı anlamına gelmiyor.
Eşit yurttaşlık hakkına sahip olmak, yasamanın, yürütmenin, idarenin ve yargının karşısında eşit muamele görebilmektir. Ayrıca hukukun evrensel ilke ve esaslarına aykırı şekilde müdahale edilmemesi demektir. Yani bunun sadece Anayasada ve kanunlarda yer alması ile değil, Anayasa ve kanunların hukukun evrensel ilke ve esaslarına göre uygulanması ile mümkündür. Türkiye bu haklar siyasal iktidarlar tarafından dikkate alınmamakta, insanların milliyetine ve inancına göre çifte standartlar uygulanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişine bakıldığında “eşitlik” dediğimiz ve Anayasanın 10. maddesi ile güvence altına alınan ilkenin maalesef tam manasıyla ve her yönüyle tesis edilmediği görülmektedir. Herkes ve her vatandaş eşittir; hiç kimse dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ve yaşama tarzı sebebiyle farklı muameleye tabi tutulamaz. Herkes; Anayasa ve kanunlar, yani hukuk önünde ve hak aramada eşit olup, aynı hukuk güvenliği hakkına sahiptir ve bu haktan eşit yararlanmalıdır.
1932 İlkokul Programı’nda eğitim amacı, “Millet ve yurt işlerine karşı talebede alaka uyandırmak, millet ve yurt menfaatini her menfaatin üstünde tutmayı, millet ve yurda karşı canla, başla hizmet etmeyi kendilerine itiyat ve ülkü haline getirmeyi kavratmak” olarak belirlenmiştir. Bu anlayış tek tip toplum ve insan yetiştirmeye amaçladığı için, ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel ve inançsal farklıkların reddi günümüze kadar resmi ideoloji olarak deven ettirilmiştir.
Çok partili döneme geçildikten sonra Yurttaşlık Bilgisi dersinin amacında bir değişikliğe gidilmemiş ve derslerde hak ve ödev konularına daha geniş yer verilmiştir. Yurttaşlık Bilgisi dersi, Talim ve Terbiye Kurulu’nun 1985’de 93 sayılı kararıyla Vatandaşlık Bilgileri adıyla, 1995’de 289 sayılı kararıyla da 1995-996 eğitim ve öğretim yılından itibaren ilköğretim 8.sınıflarda Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi olarak okutulmuştur. Ancak son değişiklik de kağıt üzerinde kalmış ve insan hak ve özgürlükleri konusunda da çifte standartçı anlayış sürdürülmüştür.
Anayasa ve yasalarda yazılı olarak belirtilen vatandaşlığın ve insan haklarının, eşit yurttaşlık temelinde ve pratikte uygulanabilir olması için, etnik, kültürel ve inançsal farklılıkların meşruiyetinin olması ve her türlü ayrımcığını ortadan kaldırılması gereklidir. Bir ülkede evrensel hukuk ve adalet normlarının geçerliliği, hak arama özgürlüğünün uygulanabilir olması, demokratik hak ve özgürlüklerin herkese eşit ve özgür koşullarda tanınması demektir. Türkiye’de eşit yurttaşlık ilişkisi bakımından uygulamada saymakla bitiremediğimiz o kadar çok keyfiyet ve ayrımcılık var ki, bu ilkelerin geçerliliğinden söz edilmesi mümkün değil.