• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
6 Ağustos 2025 Çarşamba
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Sinan Cudi

Eşit yurttaşlık Kürt sorununu çözer mi?

6 Ağustos 2025 Çarşamba - 00:00
Kategori: Manşet, Sinan Cudi, Yazarlar
Eşit yurttaşlık Kürt sorununu çözer mi?

Türkiye’de Kürt meselesinin çözümü ne bir ütopya ne de yalnızca teknik bir reform paketidir. Çözüm, tarihsel bir yüzleşmeyi, hukuki bir yeniden yapılanmayı ve toplumsal bir dönüşümü zorunlu kılmaktadır. Eğer TC Devleti, 100 yıllık inkar ve bastırma siyasetini aşmak istiyorsa, gerçek bir zihniyet değişimi yaşamalı

Sinan Cudi

Türkiye’deki Kürt meselesi, Cumhuriyet rejiminin kurucu mantığının ürettiği siyasal, hukuki ve toplumsal bir çatışma alanıdır. Bu çatışma alanı zamanla güvenlikçi tedbirlerle baskılanmış ve hiçbir zaman kalıcı bir çözüm eksenine oturtulmamıştır. Bugün gelinen noktada ne inkâr politikalarının ne de entegre asimilasyon stratejilerinin başarılı olamadığı görünüyor.

Bu bağlamda “eşit yurttaşlık” ilkesi, çözümün temel ekseni olarak tartışmamızın temel ekseni olabilir. Kürtlerin TC içinde eşit yurttaş olarak tanınması, salt bireysel haklarla sınırlı bir düzenlemeyle sağlanamaz. Çünkü Kürt meselesi, tarihsel, kolektif ve yapısal bir dışlanmanın ürünüdür. Bu nedenle çözüm de kolektif bir tanımayı ve anayasal düzeyde kurumsal güvenceleri zorunlu kılar.

Örnek olarak, İspanya’daki Bask ve Katalan bölgeleri, yerel öz yönetim yapıları, bölgesel parlamentoları ve dilsel-siyasal özerklikleriyle merkezi yapıyla bir çatışma yaşamadan varlıklarını sürdürebilmiştir. Türkiye’de ise Kürtlerin anadilde eğitim, yerel yönetim yetkileri ve kültürel özerklik talepleri “bölücülük” kategorisine sokulmuştur. Oysa bu talepler, üniter devlet yapısına zarar vermeyen, farklılıkların anayasal düzeyde tanındığı modellerde (örneğin Kanada’da Quebec) başarıyla uygulanmaktadır.

Anadil meselesi, Kürt meselesinin görünür yüzlerinden biridir ancak asla tek başına çözümün anahtarı değildir. Yine de simgesel ve pratik etkisi büyüktür. Anadilde eğitim hakkı, pedagojik gereklilikler bir yana, kolektif kimliğin devlet tarafından meşru görülmesinin de bir göstergesidir.

1991’de Kürtçe üzerindeki yasal yasakların kaldırılmasıyla başlayan süreç, özel televizyonlar, seçmeli dersler ve üniversitelerde bölümler açılmasıyla şeklen de olsa devam etti. Ancak bu haklar anayasal güvenceye kavuşturulmadığı ve sistematik olarak kriminalize edildiği için etkisizleşti. Kürtçe eğitim veren okul açma girişimleri idari kararlarla engellendi. Aynı şekilde Kürtçenin kamusal alanda resmi statüde tanınması, örneğin belediye hizmetlerinin çok dilli sunulması, adliyelerde çeviri hakkının genişletilmesi gibi uygulamalar, halkın güvenini artıracaktır. Almanya’daki Türkçenin yerel yönetimlerde kullanımı, Fransa’da Korsikaca’nın sınırlı düzeyde kabulü bu tür uygulamalara örnektir.

Tabii ki en önemli noktalardan biri de Kürtlerin siyasal sistemdeki temsilidir. Seçilmiş Kürt siyasetçilerin tutuklanması, belediyelere kayyum atanması ve Kürt siyasal partilerinin kapatılma tehditleri, Kürt halkı ile siyasal sistem arasında onarılamaz bir güvensizlik doğurmuştur.

Bu noktada bireysel haklar kadar Kürtlerin kolektif temsil haklarından da söz edilmelidir. Siyasal temsilin yalnızca meclis koltuğu kazanmakla sınırlı olmaması gerekir. Kürt siyasi aktörlerinin, Kürt halkının taleplerini savunduğu için kriminalize edilmesi, eşit yurttaşlığın önündeki en büyük engeldir.

Yerel özerklik modelleri, bu sorunun yumuşatılması için önemli bir alan açabilir. Demokratik özerklik perspektifi, merkeziyetçilikle federatif kopuş arasında bir denge kurmayı mümkün kılar. Bu model, merkezi yapıyı zayıflatmak yerine, onu daha kapsayıcı hale getirir.

Toplumsal barışın kurulması ise bambaşka bir konu. Yalnızca hakların tanınması yetmez, geçmişin inkâr edilmeden kabul edilmesi de gerekmektedir. Dersim 1938, Zilan 1930, 1990’lardaki zorunlu göç ve köy yakmalar gibi olayların açık biçimde devlet tarafından tanınması, bu konuda özür dilenmesi ve bir tür “toplumsal hafıza restorasyonu” gerçekleştirilmesi gerekir.

Güney Afrika’daki Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, Kolombiya’daki silahlı gruplarla yapılan barış sürecinde tanıklık dinlemeleri gibi örnekler, toplumun da travmatik geçmişle yüzleşmesini sağlar. Türkiye’de böyle bir mekanizma hiç işletilmedi. Bu nedenle Kürtlerin “adalet” duygusu hala sağaltılmamıştır.

Eşit yurttaşlık, ortak bir aidiyet duygusunun, karşılıklı empatiyle yeniden inşa edilmesidir. Bu ise ancak kültürel, sanatsal ve sivil etkileşim kanallarının açılmasıyla mümkündür. Medyada Kürtlerin temsili, eğitim müfredatındaki çoğulculuk ve toplumsal hafızaya dair projeler bu anlamda kilit role sahiptir.

Örneğin Türkiye’de hala tarih kitaplarında Kürt isyanları “şaki” hareketi olarak tanımlanmakta, Kürtler “dağ Türkü” olarak anılmakta ya da hiç görünmemektedir. Bu inkarın devamı anlamına gelir. Kürtlerin kültürel ve tarihsel varlığı, toplumsal belleğin ve eğitim sisteminin asli bir parçası haline gelmelidir.

Bugün Türkiye’de Kürt meselesinin çözümü ne bir ütopya ne de yalnızca teknik bir reform paketidir. Çözüm, tarihsel bir yüzleşmeyi, hukuki bir yeniden yapılanmayı ve toplumsal bir dönüşümü zorunlu kılmaktadır. Eğer TC Devleti, 100 yıllık inkar ve bastırma siyasetini aşmak istiyorsa, gerçek bir zihniyet değişimi yaşamalı. Eşit yurttaşlık, devletin tekelinde olmayan, toplumun farklı kesimlerinin hak eşitliği temelinde buluşabildiği bir toplumsal sözleşmenin ifadesi olmalıdır.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Toplumsal dönüşümde Kürt kimliği ve demokrasi

Sonraki Haber

Merkezi mi? Adem-i merkezi mi?

Sonraki Haber
Ortak metin vaatleri ve 3. Yol

Merkezi mi? Adem-i merkezi mi?

SON HABERLER

Tetwan’da ‘Barış ve Demokratik Toplum Yürüyüşü’

Tetwan’da ‘Barış ve Demokratik Toplum Yürüyüşü’

Yazar: Yeni Yaşam
6 Ağustos 2025

Mazlum Abdi: Biz Suriyeliyiz, biz çözeriz

Mazlum Abdi: Biz Suriyeliyiz, biz çözeriz

Yazar: Yeni Yaşam
6 Ağustos 2025

Dar ve dönemsel çıkarlara takılmamak…

Sorgulanan an tarihte gizlidir

Yazar: Yeni Yaşam
6 Ağustos 2025

Ortak metin vaatleri ve 3. Yol

Merkezi mi? Adem-i merkezi mi?

Yazar: Yeni Yaşam
6 Ağustos 2025

Eşit yurttaşlık Kürt sorununu çözer mi?

Eşit yurttaşlık Kürt sorununu çözer mi?

Yazar: Yeni Yaşam
6 Ağustos 2025

Toplumsal dönüşümde Kürt kimliği ve demokrasi

Toplumsal dönüşümde Kürt kimliği ve demokrasi

Yazar: Yeni Yaşam
6 Ağustos 2025

Topluma ait olanı topluma kazandırmak

Topluma ait olanı topluma kazandırmak

Yazar: Yeni Yaşam
6 Ağustos 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır