Yaşadığımız şeyin demokrasi olmadığını herkes biliyor. Dudak büktüğümüz, burun kıvırdığımız burjuva demokrasisinin yanından bile geçmiyor. Her şey sadece mutat, alışık olduğumuz eşitsizliklerden ibaret değil, burjuva demokrasisinin temel prensibi hukuki ve şekli anlamda bile eşitsizlik var ki bunu anlatmaya bile gerek kalmıyor. Bakınca anlaşılıyor. İster uçaktan bakın ister ‘Google map’ten, adaylardan biri sarayda, biri hücrede! Biri özel uçaklar, önünde ve arkasında danışmanlar ordusu, sırtını dayadığı devlet televizyonu, radyosu, yetmeyince burnu iktidara batmış havuz medyası, üstlerine muhtelif miktarda iktidar serpilmiş, iktidar şekerlemesi yazarları, marangoz hatası diplomalı konuşmacılarla pohpohlanan ama mutsuz, neşesiz ama her zaman böyle aday, öte yanda bırakın uçağı, yürüyerek bahçe duvarına kadar bile gitmesi engellenmiş, basın sansürlü, kulaktan kulağa tweetler ve Kızılderili duman işaretleriyle kendisini anlatmaya çalışan ama ketılı ile neşeli ve umutlu ama her zaman umutlu diğer aday.
Bazen burjuva demokrasisi spikerlerinin alışık ağzından, klasik seçim sunuşu ‘adayların yarışı’ tanımlaması çıktığında daha da gülünç oluyor bu durum. Ne yarış ama demek geliyor insanın içinden. Burjuva demokrasisinin kurucu devrimi, Fransız devriminin, simgesel sözleri ‘Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik’ ile bu kadar dalga geçen bir ‘seçim yarışı’na zor rastlanır. En geniş ve iyimser bir tanımlamayla; Özgürlük avukatlarıyla görüşebilme özgürlüğü ki o da şimdilik, çünkü bu iktidarın uyguladığı en iyi şeylerden biridir tecrit, Eşitlik her iki aday için de dünya fani, -walla çok düşündüm bundan başka bir eşit taraflarını bulamadım ve Kardeşlik, cezaevindeki adayın her şeye rağmen, herkese yaptığı ‘kardeşlik’ çağrısı bunun dışında Fransız devrimi, burjuva demokrasisi bu demokrasiye oldukça Fransız…
Peki bu eşitsiz demokrasi oyununda kazanma şansımız var mı? Bana göre yok ama feleğin tekerine çomak sokma şansımız her zaman var. Cezaevindeki aday bu topraklarda ‘Kürt’ demenin yasak olduğu günlerin içinden, tek bir kelime konuşmanın cezalandırdığı yıllardan, bayramların bile ancak ölümü göze alarak kutlandığı zamanlardan bugüne getiren yaşanmışlıkların adayı değil mi?
Felek ördüğü ağları kaç kere bozmak zorunda kaldı ve kaç kere çomak sokulmuş halde, sultanların vakanüvisleri bile kendi yazdıkları tarihleri yuttular…
‘Hangi yüzle çıkacak’ diyen bilmez ki tutsak aday, bugün ‘Adları ve yüzleri olmayanların’ sesi ve bu yüzden özel uçaklar yerine ‘Görüşmecim yeşil soğan göndermiş’ zamanlarıyla sınırlı mesajlar ya da ‘O duvarlar o duvarlarınız bize vız gelir vız’ ile sınırsız…
Ve Özgürlük, oyunu bozmak değil mi zaten…