Bugün Şengal, yeniden kuşatma ve göç tehditleri altında olsa da Êzidîler yaşamı ve direnişi seçiyor. Özerk bir Şengal, özsavunma ve kadın merkezli bir rönesansla, bu halk özgürlüğün yolunu çiziyor
Berat Birtek
Şengal, fermanların gölgesinde direnen bir yaşam kalesidir. Êzidîler, tarih boyunca dayatılan imha politikalarına karşı doğayla, kadın öncülüğüyle ve komünal bilinçle direnerek var oldu. Bu halk, kendini ‘hiç’ gören sisteme karşı; Doğayla, inançla ve kolektif hafızayla direndi ve var olmayı başardı. Şimdilerde direnişin köklerinden inşayı filizlendiriyor.
Êzidîlik: Canlı bir yaşam felsefesi
Êzidîlik, müzelerde tozlanacak bir miras ya da mistik bir inanç sistemi değil, aksine; Canlı, nefes alan bir yaşam kültürüdür. Doğanın ritmiyle uyumlu, suyun berraklığı, ateşin sıcaklığı ve güneşin ışıltısıyla anlam bulan bu kültür, Êzidî kadınının vicdanı ve hafızasıyla ayakta kalır. Êzidîlik, Mezopotamya’nın kadim topraklarında, kadın soylu yaşamın tohumlarının atıldığı yerde filizlenir. Bu, binlerce yıllık bir hakikatin, doğa ile uyumun ve komünal ruhun da ifadesi…
Êzidîler, tarih boyunca erkek egemen düzenlerin, devletlerin ve fermanların yarattığı yaralara rağmen, yaşamı kucaklayarak varlığını sürdürdü. Onlar; İnançlarını, şarkılarını ve danslarını dağlara işleyerek, her zaman yaşamı seçti. Êzidîlik, en başından itibaren statik, donuk bir inanç sistemi değil, sürekli yenilenen, doğayla ve insanlıkla bütünleşen bir yaşam felsefesiydi.
Kadın öncülüğünde yaşamın yeniden inşası
Êzidî kültüründe kadın, yalnızca birey değil, yaşamı yeşerten, toplumu bir arada tutan ve varoluşu anlamlandıran bir güçtür. Laleş’in kutsallığı, Zarîfa Osê’nin direnişi, Stiya Nisra’nın cesareti ve Xatuna Fexran’ın mirası, bu hakikatin izleridir. Abdullah Öcalan’ın Jineolojî kuramı, Êzidîlerin binlerce yıllık yaşam anlatısını yeniden canlandırdı.
Jineolojî, kadın merkezli bilgelikle, erkek egemen sistemlerin topluma sapladığı hançeri çıkarmayı hedefliyor. Êzidîler, bu felsefeyi çabuk benimsedi çünkü bu felsefenin kendi bakış açısının yeni tanımı olduğunu gördü. Êzidîler; Özgür bir toplumun, özgür kadınlarla mümkün olduğunu biliyor, dahası bunu hissediyor.
2014’te yazılan 74. ferman, Êzidîlerin yaşam iradesini bir kez daha sınadı. Ancak Şengal dağlarında, YBŞ, YJŞ ve Êzîdxan Asayişi gibi öz savunma güçleriyle, kadın öncülüğünde bir direniş destanı yazıldı. “Jin, Jiyan, Azadî” felsefesiyle hareket eden bu güçler, sadece bir toplumu değil, insanlığın kadim hakikatini korudu.
Êzidîler, kadın öz savunma birimini kurarak Ortadoğu’ya örnek oldu. Yaşamı savunma ve inşa etme iradesinin somut bir göstergesi olan bu durum bütün dünya tarafından gözlemlendi.
Yerleşim ve inşa zihinlere nakşoldu, artık göç yok!
Êzidîler, tarih boyunca fermanlarla, katliamlarla ve göç politikalarıyla anavatanlarından koparılmak istendi. Bir zamanlar milyonları bulan Êzidî nüfusu, bugün Şengal’in kuşatılmış dağlarında dar bir yaşam alanına sıkıştı. Kutsal mekânları talan edildi, pınarları kurutuldu. Ancak Êzidîler, artık göçle değil, yerleşim ve inşa ruhuyla hareket ediyor.
Şengal, Êzîdxan’dır. Yani; İnancın, kültürün ve hafızanın anayurdu. Bu halk şimdilerde toprağına kök salarak, özerk bir Şengal ile yeniden doğmayı hedefliyor. Bütün inşa çalışmalarını bu zihniyetle yürütüyor.
Demokratik Konfederalizm, Êzidîler için bu yeniden doğuşun yol haritası durumda. Özerk Şengal, yalnızca Êzidîlere değil, tüm Ortadoğu’ya örnek bir model sunuyor. Êzidîler, devletlerin köhne düzenlerine sığınmak yerine, inançlarını, kültürlerini, eğitimlerini ve öz savunmalarını konfederal bir sistemle güçlendirmek istiyor. Bu, esasen bir rönesans çağrısıdır; Şengal’in dağlarında, yaşamı inşa etmenin ve özgürlüğü yeşertmenin manifestosudur.
Yaşamın bilimi ve kültürü
Êzidî kültürü, son fermanı parçalayıp attıktan sonra erkeğin kahramanlık hikâyelerine hapsolmuş bir tarih değil, yeniden kadın merkezli, doğayla uyumlu, sürekli nefes alan bir ruha bürünüyor. Bu ruh, Êzidîlerin ezgilerinde, danslarında, giysilerinde ve doğayı selamlayan ritüellerinde yaşıyor. Şengal’in asi melodileri, emekçi kadınların şarkıları ve güneşle bütünleşen dansları, bu kültürün canlılığını yansıtıyor.
Êzidîler, bu mirası korumak için bilime de ihtiyaç duyuyor. Avrupa’nın hakimiyetçi bilim anlayışına karşı, topluma hizmet eden, demokratik ve eşitlikçi bir bilimle, Özgürlüğün Sosyolojisi’ni inşa ediyorlar. Bu bilim, Şengal’in merhametli ruhunu, doğayla uyumunu ve kadim bilgeliğini geleceğe taşıyacak. Êzidîler, özgür bilimle kültürlerini yeniden buluşturarak, yaşam toplumunun temellerini güçlendiriyor.
Şengal: Yaşamın hiç sönmeyecek olan ateşi
Şengal, Êzîdxan’ın yaşayan kalbidir. Êzidîler, doğayı, kadını ve komünal yaşamı savunarak insanlığın özünü tarih boyunca korudu. Her fermanda dağlara sığındılar, şarkılarla direndiler ve her seferinde yeniden doğmayı başardılar. Bugün Şengal, yeniden kuşatma ve göç tehditleri altında olsa da Êzidîler yaşamı ve direnişi seçiyor. Özerk bir Şengal, öz savunma ve kadın merkezli bir rönesansla, bu halk özgürlüğün yolunu çiziyor.
Şengal’de binlerce yıldır yanan ateş, insanlığın ilk nefesiyle tutuştu. Bu ateş, özgürlüğün yanı başında yanmaya devam edecek. Çünkü Êzidîler, ölümün değil, yaşamın toplumudur; göçün değil, yerleşimin ve inşanın, canlı ve dinamik bir varoluşun temsilcileridir.
* Bu yazı, 17-18 Temmuz tarihlerinde gerçekleştirilen Şengal Aydınlanma Konferansı’nda yapılan sunumlardan Rojnews tarafından derlenen yazı dizisinden esinlenerek yazıldı.